CÜMLE CÜRÜM
bizim yerimize konuştular bütün bir kış
eşyaların duruşundaki o yaralayıcı alınganlık
kartal heybeti, kartal cüssesi ve şüphesiz bakışı kartal
ne onaran bir şaşkınlıktı o, dama pençe geçiren
gölgesi karşı kıyıya vurup geri dönen güvercin
sana söylemiştim, sana söylemiştim
yalımın şömineden ve odundan kaçıp
bizdeki gömlek derdine ulaşıp yankılanacağını
hep o ayrılık derdinde başlayan aşkların sıradanlığını
bir gün düşmanım olacak, şüphesiz öyle olacak
boynuma bıraktığın bir sap karanfil lekesindeki diş izi
saksısından koparılıp kenara atılan kurumuş yaprak
hatta sabah üşüyüp, fincanın içine sığınan sütü bol kahve
o kahveyi bir ağızla içmenin huzurlu yanı
sana söylemiştim bir kez, daha söylemem
sesinden ve geçerken uğramanın yakınlığından uzak
ama soyuna sopuna, gülüne, kahrına
terleyen alnına küfrettiğim sırada
nergis yaprağına sarılıp uyurken alnına düşen ışık
aynı şarkının radyoda üç kez çalmasındaki kehanet
bir ege havası, göğsüme bıraktığın el dahası
artık çok uzak bir limandaki geminin
tahtalarına yapışıp öpüştüğümüz anı anımsamak
çok daha beter, daha yaralayıcı, yakı gibi bir acı
öncekiler sayılmaz, içimden söylemiştim çünkü
son kez söylemeli öyleyse sana
hazzın şimdiden cürmünden daha yakıcı