ANITANRIÇA
pembe saydam bir balıkçıl düşü her şey
sezdirilmiş ürpertilerden geçiyorduk
incecik aymazlığıydı şüphemin
durmadan düşen ardıma…durmadan
(d)üşüyordum.
dağılan, çıplak akdeniz solosu; üzgün
ömrü en iyi ölüm tanımlar oysa
yüzümün girdabını en iyi susuşum…
tüm köşebaşlarımı tutan yaralarım var
onu en iyi kıyısızlığın,
yırtık resimler gibi acıyan ellerim bir de…
çıkıp gidiyorum
biçimsiz sevmeleri onarmak olsun bu
tutup geceyi basıyorum utanan yerlerime
unutulmayacak bir anıtanrıça olmasın için…
öyle çok şey vardı ki anlaşılmamışı anlamlayan,
geç sevişmelerin gizil özeti bedenimizde…
yıkık duvarlar gibi bakıyordun
delirmiş cümleler gibi
konuşsan
bir lir sesi çarpacaktı sesine
yalnızlığın çoğul ekleri yoktu daha
daha vardı beklenen renk olmaya
ve kalın bir ıslıktı uzaklığın…
ilgisiz kalsam mendilime sildiğim yanlışa
payın olacak biliyorum
bileklerimde yenilen(en) yaşamda.
Anıtanrıça’dan