RÜZGÂR TAHTI
Senden dönüyordum, rüzgâr yönünü kaybetmişti
(yengeç burcunun çocukluğuydu henüz). Ben ki
burada ölemem, öperken kasığındaki otları
yıkılan bir bakışla
ardında kalmıştı yol
beyaz bir gül, daha ne kadar beyaz olabilir
çözülü göğsünden
bütün gün dolaştım durdum çıplak etini.
Soluğum diyorum, soluğunun alevini öpüyor
sen söyle, ırmaklar, dikenler bilir bunu
aşk sende suların kucaklaşması gibi bir şey
(doru atlar, sözcükler misali sökülüyor bayırdan.)
Öyleyse alev alsın kanatlandığımız bu göğ
bu deli mavi, birbirine uyansın rüzgâr ve yele
dağ ve uyku
bir değirmenin ıslanmış kirpikleri
ona uyanalım, sözcüklere dönerek yüzümüzü.
Anla ki her sözcük seni sevmeye uzanır
dal gibi.
Yürek devrilse bu gidiş gelişle
kendini bulur, - menzili yokluğun sesi
kendimi buldukça seni yitirdiğim o çetin rüzgârda
şimdi bir hıçkırık aramızda duran ayrılık.
İnsan bazen tek bir dize için sevgili olabilir.
(İnsan bazen tek bir dize için dünyalar yaratabilir.)
Sonsuzluk ki suyun çağrılısıdır, bir sözcüğün tutsağı
buluşmaların birbirine tapınan birleşmesi…
-Şimdi hangi rüzgâra okuyorsun beraber yazdığımız şiiri?
AKKÖY dergisi, sayı 61, Temmuz-Ağustos 2010