AH Kİ...
ne yağmur ne rüzgâr ne salınıp akan sokak
hiç kimsemiz kalmamış bu şehirde artık
bir kış, kara kış geçiyor derinden
kara, ne çok kara günler ve insan
derine, daha derine düşüyor içimdeki acı
kör bir atın terkisindeyiz, gidişimiz nereye
dokunduğum taş geçtiğim su gireliğim ateş
övündüğüm aşkla sövdüğüm aşk iç içe
bağırarak söyleyin ki susturulsun bu zulüm
ah ki, ölen çocuklarla gelen çocuklar iç içe
bundan böyle kimsemiz yok, bu böylece bilinsin
eşikte bekler sandığımız ayaklar kırılmış
el açmışsam, elaçsızsam yanmaktaysam kederden
içimde iki anka kuşu ölüsü bir mezar
acılarım ve aşklarım ırak yollarda unutuldu da ondan
ey sözün sahipleri girin içeri ve deyin ki:
bu ne acayip yangın ne tuhaf bir bekleyiş
sokakta gülen yüz, sofrada ağlayan göz biziz
o saydamlıkta o serinlikte o ateşte
sonsuzca var olan sonsuzca yok olan biziz
ah ki, ağzında ağu birikiyor yine çocukların
babalar eğri büğrü yollar gibi
eğri büğrÜ yollarda upuzun yatıyor kardeşler
unutma! sorulur ve bulunur Bağdat'ın yolu
soldurulur yine bütün bildik çiçekler
iyi şeyler olmayacak besbelli derinliğe yerleşiyor kan
neyi anlatabilir dünyanın saatleri
sÜzülen zerrecikler almasa kum saatinden
büyük mor çizgi bölecek yeryüzünü incecikten
anlayacaksın! hep bizimleydi o büyük tufan
harabelerde unutulacak kara gözlü bebekler
anneler kör kurşunlar gibi geçecek kalplerden
ruhum, çıkıp sonsuz karanlığından bağır ona;
ilk doğanla birlikte var oldun da ne oldu
ölüyorsun sen de Irak'ta, son ölenle ey tanrı
Ünlem, Mayıs-Haziran 2004