davet
bana gel gögsüme uzan yağmur camlarda şarkı söylesin
istersen oturalım oturduğumuz yerde hayat yokmuş gibi yapalım
alnımdan bir nehir geçsin sen içinden şehir ve şiir geçir
saçlarımı sakın okşama ellerin yanar yanar gözlerine ateş sıçrar
toplumsal sözleşmeyi iptal toplumu abdal ederiz
istersen rosseau'yu bırakıp kendimize verdiğimiz sözlere döneriz
kırlardan kentlere milis otların kokusu sızsın biz ölmeyelim
baharın yumuşak çimenlerine uzanalım eski şarkılar söyleyelim
bir umutsuzluğa şakayıklar postalayan gülüşümüz yeşerir bahçelerde
alnımızdan ırmak çiçekleri toplayan çocuklar da gelsin davetimize
gel günlerin zehrini zehirlemek için en uzun saatlerde en derinlerde sevişelim
gel 'quantuma ve açlığa rağmen yapılan darbeleri unutmadan' aşkı güzelleyelim
aşkta derinliğimiz olsa da aşka ilişkin şüphelerimiz var
hayat tasarımlarımız, iyi yönetilmediğimize dair tasalarımız var
bir şiirin ortasından şebboy gibi patlar yüreğimizdeki fobik anı, anksiyete pınar
gel sarıl bana yağmur çöküp gece yağarken sokaklarımıza
zamana uzak dur, kurşunlara yakın, sözün zehrine sarın
nasıl olsa bu delirmiş hayatta meczup nesneler bizi de anlar
bana gel yağmur camlarda şarkılar söylesin yanıma uzan
bu uzun suskunluklar gövdemizdeki yaraları hep saklar
istersen oturalım oturduğumuz seherde yarım bırakılmış bir hikayeden konuşalım
ama hatırlat unuttuklarımı yılların filmini başa sen sar
biz sevişelim bir yağmur boyu alnımdaki nehir ikimize kanasın
bittikçe bu kösnül davet yatağımızdan yeni bir deniz başlasın
bilinmez kimi çatlatır bu uzun muhasebe
ama ölüme bir, bunları kabullenerek yaşamaya bir çok nehir var!