ZAMANI
ya gelmeli ya çıkmalı bir yerlerden
gideceğim hiçbir yolda mesafe yok
sabahları ağaç gövdelerine kazınmış görünce gölgemi diyorum: zamanı
geç kaldık ama galiba geceleri dolaşınca bulunan bir şehre gidecektik
hepimiz bir menzil sohbetine aldanıyor ama konuşmuyorduk
kervanlarımız yollarımızdan çıkarılmıştı; demiştim ki bunun üzerine: zamanı
her yerde tıkanmış bir kalabalığın izi var
uğramadığı kıyıların yalnızlıklarından oluşan
bir liman geçtiyse az önce anlaşıldı: kalabalık zamanı
taş üstünde kaya, gönül üstünde göz; ama gök yırtılmamış anıtlardan, kitaplardan, tabletlerden herkesin
yazısı öylesine
geçmiş geçiş yerlerinde sadece sıfatları yurt tutmuşlar; ama bilmezlerdi kimin,
neyin
zamanı
gökyüzü bir ev hastalığı geçirdi; sıkıntı, bir buyruk sandı kendini, bir
yanlış anlaşılma
yemek salonları bir kara treni arzuladı
yokuş bir ten istedi kimsenin ezmediği, bekleyenin kalmadı zamanı
bir şey söylemek isteyince konuşur
bir şey anlatmak isteyince susardı; yürüdü gitti, kulakların bir sözlükte,
dilin bir gözde oturduğunu anladığı gün; alıp yanına, kalan zamanı
..................
şimdi bir ev var bütün yüreklerin olduğu yerde
herkes mutluluğu gençken istedi, mutsuzluğu
ve ruhunu sattı kırılmak yerine; ayrılık bu yüzden ölmek
zamanı