Bir kapının ardında duruyorsun. Kapı açılıyor. Yoksun.
Kapı körlere açılıyor. Denizcilere, güneşi görmemişlere, yaşını unutanlara. Durmak dediğin şey kapının
kendi kendine açılması. Kapının arkasında duruyorsun. Kapı sana açılıyor. Yoksun.
Kör tablolar basmış evi, su yerine. Vazolar ortalığı toplamış. Senin yerine mutfak gidiyor çocukluğunu
karşılamaya. Çocukluğunu buldun ya ona yemek pişiriyorsun. Dizinde yatıracaksın ama dizini bulamıyorsun. Yerinde bir yastık duruyor. Sen yürüdükçe kırılıyor başının kumaşta bıraktığı izler. Çocuk
uyuyor ama uyanamayacak. Sabahın kalmamış ona verecek. Yüzün daha da eskimiş, ki arasından bir mavi
balon seçip ona verecektin:
"Al bunu, bayram harçlığı yaparsın; benimle gizlice buluşmaya geldiğin için veriyorum bunu sana; beni
hatırladıkça balonun ipini biraz daha kısaltırsın… mavilik yaklaşır yüzüne… yüzünün rengi olur…
geçmişimden sakladım bu buluşmayı, çünkü rahatsız etmek istemedim belleğimdeki diğer çocuklukları;
hepsi de farklı şeyler… bir kimsenin ne kadar çocukluğu varsa o kadar üzülür; acı çeker. Birdenbire "kaç
kişiyiz" diye sordun mu içindeki kalabalığa… ama onlar bu soruyla ilgilenmemişlerdir bile… sesini duyunca
sana çevirecek başları yoktur. Mavi balonu uçur ruhun daraldıkça; ipini kısaltmayı unutma hatırladıktan
sonra beni."
Kapı açılıyor. Seni görmüyorum. Karşıdaki duvarda ailemizin sıva içine karıştırılmış soykütüğü duruyor.
Oda berbat… boya gerekiyor. Yeniden boyamak için kollarımı sıvıyorum ve dirseğimde dokunuşunla
karşılaşıyorum. Geç kalmış bir temas. Daha önce gelebilirdin.
Çocukluk çok kötü bir mevsimdir.
Başkalarının aşklarını anlamak için buradan başka bir yere gitmek gerekiyor.