UÇURUM ÇOCUKLARI
Sabah kuşlarıyla uyanırlar, suskun ve korkulu
kırpıştırıp gözlerini geçerler kalbimin önünden
yoksulluğun gölgesinde akşamdan kalma yalnızlıkları
içli anne kokusu dökülür kirpiklerimden.
Barada*dan duvarlara ses vurur. memleket iner ciğerlerime
ölüm şölenine dönüşür güneşin battığı yer
vurulur göğsünden baharıma konan nehir kuşları
uzaklardan gelen at kişnemeleri karışır bir şaman'ın yankısız
bitkin sesine ve uçurum çocuklarının çığlığı...
Ölüler sığmaz çukurlara, göğün benzi solar
şarkılar söyler bir yandan kokuşmuş dudaklarıyla barbarlar
ölü çiçeklere bakıp durur günün gözleri
tepelerde terk edilmiş şahin yuvaları ve ince dallara asılı
kuğu bedenleri, tırtıllar, sebze bahçeleri hasat zamanı
uzun olur usul dokunuşların anısı* acının bıçağı keskin.
Yağmur yağmasa da döker yaprağını hayat
döküldükçe büyür yas... herkes dingin uykuya dalar
yürekleri yelkenlere bağlı, bayrakları gemilere yüklenmiş bir
[ülkenin,
kim bilir nerede dalgalanır giden kuşları, hangi dağlara...
geceler siler beyazı, sarıp sarmalarken acıları babalar
yakılan buğday tarlaları gibi kömürleşir gözleri
bazen gurur, bazen öfke büyür yürek harmanlarında.
Üstüme iner yıllar... ruhumun kuytularında dağınık yüzler
uyanışın türküsünü söyler güneşle birlikte kırlara ıslık çalan
uçurum çocukları... uzaklardan duyulan nalsız toynaklar
tel tel eğirir acıyı analar ömrünün uçsuz bucaksız ovalarında
umudu taşırlar yalınayak, göçebe hasretin telörgüsüne
yağmur hamur yaparken toprağı, kendi acılarını tüter bacalar
-ağlamak ne güzel şey!
Geceler de biter bir gün, bir ülkeden ötekine gül gider
güvercin çırpınışları yeşerir gemilerin gölgesinde aşk olur
her çiçek bir şarkı, bir gül olur her yolculuk bahara
ay ışığında biter göç, bir şehirden ötekine kırlangıçlar...
at olur dalgaları, dörtnala akan Barada'nın duvarlara vuran
[sesi
ve bir ana yere düşen ekmek gibi öper yurdunu...
*) Barada: Şam'ı boydan boya geçen ırmak.
**) Gülten Akın