CAM
düş zenginliğine açık gözleri vardı camın
kapalı yüzünde kalbi kırık ayna.
nasıl da çoğalırdık ırmak ağızlarında; zaman
durup bakardı bize, aldırmazdık.
camın bu davranışı anlam katardı söze.
cam: benim gözlerimden akan yaştı
başımı dayardım yüzüne, ırak sevgiliye
kupkuru bir yaş yollardım. ıpıslak
kediye bakan isli cam: anılara anı katardı.
geceye kapılanmış akşam zamanı içirirken taylara
dudakları olmayan ağzıyla kan kusardı hayat.
dipsiz kuytularda susardık
beyaz nakış ipliğiyle örerken geceyi kış, belli ki
yalnızlığını sınardı camda.
hayatın ortasında sıkışıp kalmış patika
: parçalanmış ruhuydu taşın, sol omzunda
irice bir kan lekesi, avucunda yaralar
ve sonra cama hohlanmış öfkesi vardı kışın
Sivas’taki avluda, şımarık kuşlar…
uykusunu bölerdi gecenin
ölümle bir olup karanlığı yırtan acının tik-takları
duyuldukça uzaktan
çaresizliğin kuyusuna taş atardı yağmur; diz boyu
çamur iri parmaklarını…
zamanın derinliğine ulaşan cam
artık içimizi yansıtan ayna, hep kırıldıkça
ulaşamayacak hiç kimse mutluluğa…