KAR
Biliyorlardı dağlılar
kar, eski izsiz uygarlığıdır sessizliğin
unutmuyorlardı
kar külüdür sular..
Göğün yüzü tülendiğinde
beklenendi, geldi. üç kez önce doruklara
köyün tek sokağına,çatılara
çocuğunu gömen anne hüznüyle
yağmurdan eğilmiş dallara, dallarda titreyen
hasankâhya kuşlarına,mektuplara, zarflara
resim dersinde tık tık kalem vuruşlarıyla
kar değil de taş yağıyormuşçasına kar resmi çizen
çocukların lastik pabuçlarının yırtıklarından
yün çoraplar içindeki ayaklarını morartıncaya değin
her yeri doldurdu, kefenledi hayatı
camlara bile tırmandı kar...
Dağlıların ‘karda cana dokunulmaz’lık öyküleri
bir ud tınısı gibi kardan kalan boşlukları doldururken
bu kar kalesinde nedense ben, kar yakacak çiçeklerle
ne zaman biteceğini düşünüyorum kalebentliğimin
kar ki en eski izsiz uygarlığı sessizliğin...