PAS VE GÜNEŞ
Ömür çıkınından sarkmaya başlayınca güneşin eli
bir umut fiyaskosudur anla ki daldığın sev da gölü:
pervazı aşınmış kapının önünde üç-beş nöbeti!..
Eski tadı yok girişin ve çıkışın, gülüşün ve ağlayışın;
coğrafya dersinde tırmandığım tepeler bile aşınmış,
haberi yok elimin ayasında esen heves yelinin!..
Koştum sana geldim ey karanlıkların gizli iyiliği,
acımasız gerçeğin aydınlığı!.. Koştum sana geldim,
aklımı ısıtmıyor eylül güneşi, bir dilim medet!..
Unutulmuş bir iyilikti binip gittiğimiz ömür kısrağı,
bütün iyilikler gibi unutulmaya yazgılı. Umutlar gibi
pembe, çözüm değilse de ölüme. kaygılardan azade!..
Gün görmüş sevdalar gibidir yine de eylül güneşi,
sarkmaya başlayınca bohçasından kızların ördüğü tül
yoklar pencereleri rüzgarın eli, menteşeler paslı!..
(Gösteri 280, Mayıs 2006)