KESTANE KABUĞUNDA AŞK
buz gibiydi ateş: eylül nezlesi
yalnızlığın cılkını çıkaran kaldırımlar
fısıldaşıyor/gevezelik: laf ezmesi
ve ben seni üşüyorum
yürüyorum/adımlarım sararmış yaprak izi
bilirsin ben hiç kendimi üşüyemem
kestane kabuğunda bir aşk ısıtır ikimizi
inan buz gibi ateş: eylül nezlesi
kaybettikçe kazandığım bir oyun bu
okumayı bıktığım insanların frijit sonu
bir başkasında davetkâr bir başlangıç
hiç geçmediğim sokak başlarında bir kırlangıç
seni ötüyor bana -duyuyorum-
ama dizelerim sağır
adımlarım kaldırımlarda/yürüyorum ağır ağır
ardımda mehdi: teneke trampet çalıyor
suskunluk geceye çoğalıyor
ve ben: tüm adreslere seni soruyorum
kimseler yok -dikkat köpek var-
sokak kapıları ardına kadar açık
bu şehre ağustos’undan tutsak olmuşum
sanki sokaklara kelepçeli bir kaçık
parke insanları maskelerini bırakıp kaçmış
dram oynuyorlar bulvarlara dökülen suratlarla
çürük domateslere bulanıyorlar
(yaşam: perdesiz bir zina)
ÇIKAMIYORLAR; girdikçe derinleşen bir vagina
ben; deniz diyorum parola deniz
uzak/çok uzak ve unut diyorlar
ölüm diyorum parola ölüm
yakın/çok yakın ve umut diyorlar
gülüyorum; dünyaya tutsaklık başka –şair–
yaşama tutsaklık aşka dair
acıyorum tanrılara
bana tutsaklık tırışka vesair…
demem; mefistofeles bile üşüdü bu ateşten
inan buz gibiydi ateş: eylül nezlesi
yürüyorum/adımlarım sararmış yaprak izi
dev bir kestane kabuğu saklar ikimizi
biliyorum soracaksın ama söylemem
kestane kabuğu aşkımız da bu ateşin gizi
kestane yazı’88/odtü