Dışbükey
ehram taşlarıyla sırtında nereye kadar yürür insan
nasıl sevişir uykuda kurumuş dudaklar
zulümden ruhsatlı asırlar eteğinde
susuzdur zaman
açgözlü ve masum
kanatlanır us
muhakeme iflas eder yangın isinde
çatlak tenli bir kitabe kadar ahraz kalınır
rahmet özleyen mezar sessizliğinde
içimin divane atı koşar orada
şahlanır dörtnala!
delirmiş ırmağın kıyısında kişneyerek
serüvenin kanlı teri siner serazad yelesine
koşumsuz at çılgınlığından ne anlar insan!
sırrını çözer mi suyun ve ateşin ve rüzgarın
dışbükey bir aynanın pitoresk inikasından
ne anlar! kader karasında büyüyen sevda sarısından
göğsünde sebepsiz bir hançerden ne anlıyorsa
o kadar işte!
bu ne bu?
bilemedin ey insan!
uçuşan yelelere sakladığın yalnızlık
yol arkadaşındı senin