...Adak Ağaçları Kızgın! ...
delice kıpraşan aklın köşesinde
bir dünya barınıyor
hüznün gölgesinde
gökyüzü kıpkızıl
çığlıklar kül rengi
kolay değil bulutu yadsımak
eprimiş bir takvimin anlamını
yok saymak ve susmak
tepeye yürüyen patika yolları
çöl ılgımıyla birlikte yakmıştım ya
en çok adak ağaçları üşüdü!
nedir bu melankoli
henüz uyuyan bahar ve usturanın kör ucunda
benim kışa sökün etmem mi
turfanda sevinçlere gebe olmalıydım oysa
saat başı davet alıyorum şubat kuşlarından
yalnızlığı buza terk etmiş öylece bekliyorlar
yediveren bir gönlüm var ya kocaman
zoraki bir gülücük bağışlıyorum onlara
yürek alacasından
insanım
ve ruh yorgunu
“berbat” hissetme hakkımı kullanıyorum sonuna dek
yine kızdırdım işte adak ağaçlarını!
umudun suretini astığım ağaçlar ey!
sinsi kurtlarınız başkaldırıyor
kemirilmiş kelimeler donuyor kuru dallarınızda
geçmişte bir gün “acı” eskitmiştik hani
bir çocuğun elinden tutup parkları dolaşmıştık
kayboldu çocuk sonra
acıyla birlikte gezinirken
ben de mi bittim yoksa
üşüyor adak ağaçları
adak ağaçları çok kızgın bana!
bahçeler ıssız
bahçeler küskün
bütün ağaçlar nezir ağacı bugün
aç kulaklarını Nazım!
iyi dinle beni
mutsuzluğun resmini yapıyorum giderayak
Abidin’e söylemeyi sakın unutma!
meşum bir sessizlikte sevişen kelimeleri
odun niyetine yaktığım
sükuneti yitirmiş tımarhane aklımda! ...