GİZ
zaman bir giz güzelliğinde akıyordu
öykü’den bir kalıp oturtmuştun dudaklarına
şiirse burnunu kıvırıyordu
o kadar büyümüştün büyülüydü tafran
oysa suyun kırılgandı yüzü
avucunun içinde bir kevgir geçirgenliği
iyiyi, kötüyü, en kötüyü
her şeyi süzerek bir biçimde
topladı zaman
kendinde yenileni böyle tüketti işte
mayalı sevgilerin, tuzlu perhizlerin açmazı
sararmış diş diplerinde bronz bir gürültüydü
beyninin çok sesli toro’sunu
bir gün gitmenin gonguna vurdun
buzdan bir korkuluğa dondu
göğün damına açılan yaprak
ve düşürdü renklerini
senli-sonsuz bir rüzgâr
zaman bir giz güzelliğinde akıyordu
artık o unutulmuş günlerin
kucaklanmış mutluluğundan
birkaç söz ısıtabilirdin ancak...