KİNİK
İrin ve kan çağı bu; seyirlik nesneler, iğrenç imgeler, estetik tacirler çağı ! Larvalar, amipler, eşeysiz bölünmeler çağı ! Döl bankaları çağı, kapsüllü mutluluklar çağı !..
Ey insanlar, insancıklar !
Çağdaşınız değilim...
Kuzu bebektir, dedim, kestiniz, kırdınız kemiklerini, iliklerini emdiniz... Yasaları çıkardınız, kendinize yonttunuz... Hijyenik mendilleriniz vardı, ince zevkleriniz, pahalı gömlekleriniz, beyaz donlarınız...
Lonca Kapısı’ndan girdim, dolaştım Pazaryeri’ni; hortumcular, tefeciler, davul duymazlar... Uzandım tepesine Ada’nın, haykırdım:
Ey kinikler ! Nerdesiniz?
Diyojen gitmiş, fıçısızım, fenerim ölgün. Gölgeler size kalsın, güzellikler de. Tüylerimi yaktırmadım, ütületmedim kırışıklarımı, göğüslerimi gerdirmedim. Soyundum; suya adadım kendimi, Karakum’a, güneşe, kokusuna böğürtlenin...
Gülüp geçtiniz...
Lonca Kapısı’ndan çıktım, yürüdüm İnceburun’a. Otlar, böcekler, kaplumbağalar, oklu kirpiler... Eğildi denizkulağı; fısıldadım:
Ben, Sinoplu Tarzan Kemal.
Sizden biriyim...