KIYI KOKUSU
Poyraz yorgunu saatler uyudu, saksılar, saçaklar
dinmez fısıltısıyla masum zeytin taneleri nöbetteyken
insan nereye, neye tutunur kendinden düşerken su gibi
dalgakıran boyunca suyun yüzleşmesidir eski kendiyle
anladım şimdi; kendine dönüşü kolaylaştırıyor aynı su
kokusundan yakaladığım su, sustu sonra taşlar üşürken…
kösnül kadın kokuları taşıyor yeni gece eski kıvamla
hesaplı ölüm kadar kesin, tanıdık; yosun yaygaralı
harabe bir geçmişe nispet edercesine yenileniyor içe, dışa
poyraz yorgunu anıları beyaz kitap kılmaya yeminli
uzadıkça uzuyor yalnızlığın yamaçları, anın ayakucu
[kıyı’da
alabildiğine çocukluk, bildik bir şarkının aşk tınısı gibi su
nasılsa kendini döver her dalga kabardıkça, köpürdükçe
poyraz saatleri sustuktan, nabız durulduktan sonra artar
yığılması bunca harfin ve sözün; kime ne denemez (?) aşk
kokusundan tanınır, okunur, çölde aniden belirmiş dal gibi
her su parçası kıyısını yaratır çünkü sonuçta, kutlu adadır
sonsuz bir ada, tenhalığa teşne ve tenhalaştıkça mutlu
ama mutluluğundan da korkan, yaşlandıkça kalabalık
yaklaşırken, tek sevecen kucak toprağa, tavansız mekâna