buz gibi
sarhoş muyduk, değildik;
buz çekmiştik burnumuzdan.
Bir mağluplar ambiansıydı dansımız
kopup da geldiğimizde geçmişimizden;
kırıp da geldiğimizde
ruhlarımızı içinde pişirdikleri
kek kalıplarını.
Yine de o dünyayı anımsatan
malzemeler almıştık yanımıza;
çerkez tavuğu gibi örneğin.
sarhoş muyduk, değildik.
alkol değil,
uzun travma kokteylleriydi içtiğimiz;
tütün değil,
yaralı çocuk ruhlarıydı çektiğimiz.
dansımız devam etmekteydi etmesine,
ancak, biz değildik ahşap binayı sallayan;
tatminsiz gece hayaletleriydi
kimimize gündüz de rahat vermeyen;
sırra kalıbını basmış karanlık hayvanlarıydı.
sarhoş muyduk, değildik;
bir nevi mutluluk taklidiydi
biyolojik bir saldırıdan
güç bela kurtarabildiğimiz
eksik ruhlarımızın
dile geliş biçimleri.
geleneğe eklenişten ziyade
geleneği hazmetmeye yönelikti
bu yalnızca beslenmesi geleneksel şölen,
sonra dışkılayabilmek üzere.
ev, ruhlarımızı kapamazdı bizim;
aksine, onları uçurduğumuz gökyüzüydü o
ki orda uçanlar
seslerin girebildiği her yere girebilir,
her duvarı aşabilirdi.
kibar çocuklardık ne yazık ki;
kendimizden alırdık
başkalarından almamız gereken intikamı.
dansımız devam etmekteydi etmesine de,
biz değildik ahşap binayı sallayan :
ahşap olduğu için canlıydı bina
ve durmaksızın titriyordu soğukta
ki bütün tarihimize sirayet eden
kara bir hayaletti soğuk.
sarhoş muyduk, peki:
buz gibi sarhoştuk!