ŞAİRANE BİR PAZAR YEMEĞİ
Akşam, defne yapraklarıyla sarmalayıp
süte yatırdığım kuzu budunu
zeytinyağına banıyordum ki zırrrr telefon çaldı.
Aklım ete ufalanacak kekikte,
alelacele ellerimi silip ahizeyi aldım.
Meyline hala cevap vermediğimi hatırlattı, bir şair
olarak hatırlanmayı arzulayan genç bir ses.
- O arzulu tona rağmen bana çekici biri değilmiş gibi geldi.
Yemeğe davet etmezdim. Hatta içkiden sonra
kahve içmeye. - Ateş sönmeden
mangala kuru zeytin ve defne dalcığı atmalıyım. "Bu gece
meyil alacaksınız", dedim: Şairaneliğin
hüzünlü güz yaprakları henüz tomurcuklanan
dalda. Kırılmay'cağınızı bilsem, "Lütfen" diye yazacaktım
"Lütfen şairliğimi batırlatmayın bana. " Az daha yazacaktım: Şair olmak
için yazmaz şair olacak adam. Ama yazamadım, ne o ne ertesi
gecelerde.
Eti, kuş başı kesip şişe geçirdim
ara ara gevrek kuyruk yağından parçalar koyarak.
Asma yaprakları üzüm-sirkesinde
biraz daha dursun, dedim. Ve domates rendeledim
kıymaya. Kokuyu aldı bahçenin müdavimleri,
karakedi gidip gelen sincabı gözetliyor
bense çörek parçacıklarını uçuran güvercinleri.
Konuşmaları duyuluyor uzaktan
komşuların. Allah'ım, ne çok sıkıcı insan var şu dünyada!
- Hele o edebiyat dergisi aboneleri! Hoş kim okur
şairliğe hevesli birinden başka bir şairi.
Dolma sarmayı olsun bilseler bari,
kendi et ve yapraklar'nı şarapta, sütte biraz dinlendirmeyi.
Benim hayatım mesela, turşuluk biber gibi
kapanmakla geçti kişnişli sirkeye
kavanozda. Birilerinin şairi olmamak için o kadar direndim ki,
herhalde yoktur okurum filan da.
Ama kasaplarım var: Av-eti satanı, salam ve sucuk satanı, envai çeşit
kırmızı et satanı.
- Pazar sabahları kebaplık et satan kasabım ayrı tabii.
Onlar da aşçıbaşı sanıyor beni.
Adam Sanat, Aralık 2004 sayı 227 Mehmet YAŞIN
|