Şiir akademisi logo
Şairler Şiirler menü Öyküler
Fakir Baykurt Öykü Yarışması - Sarıyer Belediyesi Fakir Baykurt Öykü Yarışması sonuçlandı - Tanpınar Şiir Yarışması’nda Sonuçlar Açıklandı - 9. Aşık Mahzuni Şerif Beste Yarışması başlıyor - Dicle Koğacıoğlu Makale Ödülü 2017 - Bornova Belediyesi Şiir Yarışması - GİO 2017 Roman Ödülü - Sunullah Arısoy 2017 Şiir Ödülü Hüseyin Atabaş’ın - Gençlerden Atatürk'e Mektup Yarışması - "Attila İlhan Edebiyat Ödülleri" başvuruları başladı -

Yıllıklar » 2003 Şiir Yıllığı / Hazırlayan: Veysel ÇOLAK » 4- 2003'TE ŞİİRİMİZ / Kitaplar İzlenimler

4- 2003'TE ŞİİRİMİZ / Kitaplar İzlenimler

Çok şiir yayımlandı dergilerde, yüzleri aşan şiir kitapları çıktı, Ödüller verildi; ama şiir adına verimli bir yıl olmadı 2003. Çünkü bir içtensizlik belirledi şiir ortamını ve şiiri. Bunun en güzel göstergesi de ödüller oldu, denilebilir. Yakın geçmişte; verilen bir ödül, ilgi kitabın öne çıkmasını sağlar, onun üzerinden şiire ilişkin tartışmaları gündeme getirirdi. Yararlı da olurdu bu. Şimdilerde ise inanılmaz durumlar gözleniyor. Alınan ödül, şairin gömülmesine neden oluyor daha çok; yok sayılmasına dönüşüyor daha doğrusu. Bunun nedeni, ödüllerin işletilmesindeki tutarsızlık olmalı. Bir ödülde seçici kurul üyesi olmak ciddi bir iştir; büyük bir sorumluluğu gerekli kılar. Galiba olmayan bu. Bir seçici kurul üyesi verdiği oyu gerekçelendiremiyorsa; yargısında belirleyici olan öznel ve nesnel verileri ortaya koyamıyorsa (koymuyorsa), çöküş burada başlıyor olmalı. Bir seçici kurul üyesinin oy verdiği kitap hakkında yazmaması da, anlaşılır değil. "Biz bu ödülü A kitabına verdik" demek, hiçbir zaman yeterli olamaz, olamamakta. Bu anlaşılmayınca bir iktidar ilişkisinin belirleyiciliğine yaslanılıyor. Bütün olumsuzlukların işlerlikte olmasından başka bir şey değildir bu. Bütün sapmalar aranabilir bu işleyişte. Holdingleşmiş bir yayınevinin işaret ettiği bir kitaba veriliverir ödül. Bir şairin yaşlılığı gizli toplantılarda gerekçe olarak benimsenebiliyor. Şiire bakılmadan, sıraya konabiliyor şairler. Yaşı geçmiş bir şairin paraya ihtiyacının olması bile belirleyici bir gerekçe oluşturabiliyor. "Bizim takımdan." yaklaşımı da görmezden gelinmemeli elbette. Cılız da olsa ideolojik tavrın dikkate alındığı da söz konusu. Estetik ölçütler ise; neredeyse, unutulmuştur bir ödülün verilmesinde. Gözlenen böylesi tutumlarda makyavelizm, oportunizm, eyyamcılık (günoğlu olmak), uvriyerizm, popülizm... ; elbette olacaktır. İçerik bu olunca, ödül verilen kitaba karşı sağır olmaktan başka bir kaçış yolu kalmıyor. Görünen o ki, şiire dönüşün bir yolu olarak, ödül alan kitapları tartışmaya açmak gerekiyor. Yanıtını bekleyen kocaman bir soru bu. Ödüllerin dedikodusunu etmekle yetinmek ise, sadece kirlenmeyi pekiştiriyor; o kadar.

Bu yıl yayımlanan şiir kitaplarından birkaçının tartışma gündemine taşınması, şiir adına yararlı olabilir sanıyorum. Bunlardan Zeynep Uzunbay'ın "Kim'e" adlı kitabı poetik bir sorunsalı açığa çıkartması bakımından ilginç bir örnek. Uzunbay, söze dayalı bir şiir yazıyor. Metni gözetmek yerine, söylemenin, anlamsal oyunların peşine düşüyor. Geleneksel söylemin güncelleştirilmesi oluyor bu da. Önceki kitaplarından kopuşu da haber veriyor bu yönelim. Günümüz şiirinin yığmacı tutumuna bir itirazı da geliştiriyor, belki de. Uzunbay'ın bu kitabı, şiirde sözün önemini tartışmaya açmalı, bana kalırsa. Hilmi Yavuz ve izleyicilerinin yazdığı şiirin de bir sorgulaması olabilir bu girişim.

Böyle bakınca Hüseyin Peker geliyor us'a. Peker,"Pusula Hatası" adını verdiği yeni kitabıyla birlikte, şiirlerinin toplu basımını gerçekle§tirdi: "Ateşin Zilleri." Peker, metin oluşturma peşinde. Bunu yaparken, düzyazıyla şiir arasında bir yerde duruyor. iyi bir anlatımcı. Bütün kültürel alanlardan sözcükler derliyor. Bu bağlamda çok başarılı. Ama bunları bütün bütüne şiire dönüştüremiyor. Sonuçta yazdıkları, düzensiz bir sözlük oluyor sanki. Bu olumsuzlama, '80 sonrası §iiri de içeriyor elbette. Görünen o ki Peker, Edip Cansever olmayı doğru anlamamı§ pek. Küçük İskender'in aklıma geleni söylerim tutumu, Peker'de topladıklarımı sunarıma dönüşmüş. '60'lı yılların yetenekli şairinden hiçbir iz kalmamış Peker'de. Bunun bir nedeni de, kişilik sorunları olmalı. Amorf bir kişilikle şiire varılmaz. Boğucu bir kariyerizmi var Peker'in. iktidarın bir parçası olma uğruna şiirden vazgeçtiğinin farkında bile değil.

Muzaffer Kale de özenle izlediğim şairlerden. "Sakın Zar Atma" adlı kitabında ve dergilerde kalan şiirlerinde gözlediğim kadarıyla, ayrılıyor şiir çizgisinden. imgesel aranışlar, yerini sirngeci bir tutuma bırakıyor. Bu da yavanlaştırıyor şiirini. Dilin olgu ile ilişkiye girmesi engellenmiş oluyor. Sözcüklerden oluşan lekelerle, bir lekeleme tekniğiyle yazıyor artık. Eleştirmenlerin dolmuşuna binerek, egemen şiir anlayışına yakın durmaya çalışıyor. Böylesine bir var olma çabasının; ancak şiire zararı olabilir.

Ahmet Ada, beş yeni kitaptan oluşan bir toplam sundu §iir ortamına: "Gökyüzünün Fıskiyesi." Ada'nın şiirini geliştirdiği söylenemez ama. Oktay Rifat'a yakın durması da, aşkınlaşmasını sağlamıyor. Türk şiirini çok iyi izlediği açık. Çünkü bütün şairlerin deneyleri var yazdıklarında. Buna karşılık, kendi deneyleri çok cılız. Düşünülmeli bu.

Ahmet Telli ise yıllar sonra yayımladığı "Barbar ve Şehlâ" ile oldukça şaşırtıcı oldu. Bir şiirin nasıl dibe vurduğunu göstermesi bakımından öğretici bir örnek çünkü. İzlek yoksunu. Zoraki ideolojik bir tavır. Teorik temellerden ve nesnel karşılıklardan yoksun, azınlıklardan yana görünmenin ucuz popülizmi... Sözcüğün tam anlamıyla, politik bir sefaler. Hala bir rant üreteceği sanılan yapay bir hüzün. Elbette böylesi açmazlardan dil de, yapı da etkileniyor. Bunu sonucu yazılan; şiir alamıyor. İlgi kitapta bir tek şiir cümlesi bulmak olanaksız. Şiir bağlamında çok geri bir örnek "Barbar ve Şehla.

Behçet Necatigil, şiir kontrol hapı kullanan şairleri sevdiğini söylerdi. Bu fark edilmiş gibi. Eğer yazdıkları minik şiirlere haiku adını vermeseydiler, daha özgür olacaktı ilgili şairler. Sina Akyol'da, sonra Serdar Ünver'de örnekleri gözlenen; kısa, sözcük yoğun şiir çizgisinin yerleşip aşkınlaştığı söylenebilir. Bunun yetkin iki örneği var bugün: Kadir Aydemir, yılın en iyi kitabını yayımladı: "Dikenler Sarayı."Ahmet Oktay'ın saptamasıyla; "Sessiz ama kendini duyuran şiirler... Sözü alabildiğine damıtıyor, bir anlamda eksiltiyor, doğrudan imgenin bilinç dışı anlamına ulaşıyor."Kadir Aydemir. Ayrıntının şiirini yazıyor. Kocaman bir öykü içeriyor o birkaç dizelik şiirler; ama kesinlikle öykülemeye düşmüyor. Olağandan, şiirin gereksindiği gerilime ulaşıyor kolayca. Bu sözler, Nuri Demirci'nin "Soldan Dördüncü Aralık" adlı kitabı için de geçerli. Şaşırtıcı bir buluşma bu. İzlenimci bir şiir bu yazılan. Ama ucuz benzetmelerden de iyice yalıtılmış. İnsanda bütünsel bir imge olarak karşılığını bulan dilsel anlatım yeni bir şiirin haberini veriyor. Okuyucu, istemese de, içerdikleri öyküleri yazarak okuyor şiirleri. Demirci, yazageldiği şiirlerin oldukça dışında görünüyor bu kitabıyla. Bir ara kitap belki de. Haiku yazanlar, bu bağlamda değerlendirmeli şiirlerini.

Bunların dışında olumlu aranışlar da oldu şiirde. Bunlardan, Kazım Şahin'nin "Aklımda Birkaç Fotoğraf',Oya Uysal'ın "Günaydın Sevgili Gece",Altay Öktem'in "Sokaklar Tekin Değil", Enis Akın’ın “Öpünce Geçmez”, Selami Karabulut’un “İz ve Kaçak” … adlı kitapları sayılabilir.

 

Veysel ÇOLAK

Şiirakademisi ticari amaç gütmediği için ürünlere telif hakkı ödemez. Ürünlerin telif hakkı yazarına aittir.
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası uyarınca, ürünler site yönetiminden ve yazarından izinsiz kullanılamaz.  
Bebek Giyim - Toptan Oyuncak - web tasarım
Şiir Akademisi - Ana Sayfa