Şiir akademisi logo
Şairler Şiirler menü Öyküler
Fakir Baykurt Öykü Yarışması - Sarıyer Belediyesi Fakir Baykurt Öykü Yarışması sonuçlandı - Tanpınar Şiir Yarışması’nda Sonuçlar Açıklandı - 9. Aşık Mahzuni Şerif Beste Yarışması başlıyor - Dicle Koğacıoğlu Makale Ödülü 2017 - Bornova Belediyesi Şiir Yarışması - GİO 2017 Roman Ödülü - Sunullah Arısoy 2017 Şiir Ödülü Hüseyin Atabaş’ın - Gençlerden Atatürk'e Mektup Yarışması - "Attila İlhan Edebiyat Ödülleri" başvuruları başladı -

Yıllıklar » 2004 Şiir Yıllığı / Hazırlayan: Veysel ÇOLAK » 4- 2004'te TÜRK ŞİİRİ / Dergilerde Şiir Aranışları

4- 2004'te TÜRK ŞİİRİ / Dergilerde Şiir Aranışları


Yüzlerce dergi 15.07.1950 tarih, 5680 sayılı yasayı yürürlükten kaldıran 24.08.2004 tarih 5187 sayılı Basın Kanununun uygulama tarihi nedeniyle ciddi ekonomik cezai sorunlarla karşı karşıya geldi. İlgili kanunun geçici birinci maddesinde, çıkmakta olan dergilerin yeni kanunun ön gördü­ğü biçimde ve otuz gün içinde bildirimde bulunması istenmektedir. Bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi halinde yayın sahibi, sorumlu müdür beş yüz milyon liradan yirmi milyar liraya kadar ağır para cezası ile cezalan­dırılmasına; bu ceza bölgesel süreli yayınlarda iki milyardan, yaygın süreli yayınlarda beş milyardan az olamayacağı yasalaşmış durumda. Yasanın ya­yımlanışından süresi içerisinde haberdar olamayan onca dergi, bu cezaları ödemekle yüz yüze gelmiş oldu. Bu nedenle bir çok dergi, ra yeniden çıkı­yormuşçasına adına değiştirdi, ya da adına bir ek getirme ve ya bir ek atma yoluna gitti. İşin tuhafı, özel dergilere otuz gün süre veren yasa; kamu kurum ve kuruluşlarınca yayınlanmakta olan süreli yayınlara altı aylık bir zaman tanımakta. Bunu anlamak, bunun demokratik olduğunu düşünmek olanak­sız. Görüldüğü gibi, Türkiye'de dergicilik hala yasalarla, tüzüklerle boğuşa boğuşa var olmak zorunda. İşte her şeye karşın dergiler çıkmaya devam edi­yor. Yazmak, yaşamaktır çünkü.

 

Bu koşullarda olana, oluşana bakabiliriz artık:

2004'te, dergiler şiire ilişkin büyük, geliştirici aranışlara girdi denilemez. Ama, daha titiz davranıldığı gözlendi. Türk Dili Dergisi, az da olsa, poetik yazılara yer verirken, hiç şiir yayımlamadı. Önceki yıllara göre Edebiyat ve Eleştiri, Dize gibi dergiler şiire daha az yer verdi. Kum ise bir anlamda şiir enflasyonuna karşı çıkmak için içerik değiştirdi. Günce, anı, öykü dergisi olmaya soyundu. Bunu da becerdiği söylenemez ne yazık ki... Eğildiği alanda da kirletici olmaktan kurtulamadı. Bedrettin Aykın, Şiir Ülkesi'nde "Dergimize gönderilen şiirlerin büyük bir çoğunluğu ne yazık ki düzyazı mantığıyla kurgulanmış, manzume anlayışını aşa­mayan ürünlerden oluşuyor."(1)  demesine karşın, bir boşluğu doldurur­casına her sayıda otuza yakın şiir yayımladı. Türk şiirinin çok gerisindeydi bu şiirler(!)

E dergisi "Şiir nasıl daha çok okunur."(2) sorusu çerçevesinde girdiği aranış süregelen tıkızlığı aşamadı. Oysa, bu soru bağlamında, şiirden yana çok şey söylenebilirdi. Güven Turan, iyi şiirin okuyucusunun az olacağını söylemekle yetindi. Kendini doğrulamak için de Soğuk Otların Altında (Ülkü Tamer), Kınar Hanımın Denizleri (Ece Ayhan) ve Dünyanın En Güzel Arabistanı (Turgut Uyar) adlı kitapların yayımlandıkları gün­lerde yeterince okunmadığını örnek gösterdi. Oğuzan Akay, "Ülkemiz şiiri teknolojiden habersiz, giderek köylüleşiyor. Üç-beş temanın çevresinde dönüyor şiirler. Yaratıcılık yok. Kitap okumayan adam neyi yazacak? Daha 'de' 'da'yı ayırmayı bilmiyor, diline egemen de­ğil, şiir yazıyor. Niye okunsun ki?" diyerek, soruna özne-şair ilişkisini sokarak daha açıklayıcı bir yaklaşımda bulunuyor. Ramis Dara da katılıyor bu yaklaşıma: "Günümüz edebiyatı şiir dergilerinde şiir ya da şiir görü­nümlü sözde-metinler yayımlayan şair ve şairlerin en az yüzde 90'ı dili kullanamayan kişilerden oluşuyor.,,(3) Oysa sorun, şiirin neden okun­madığı değil. Çünkü, şiir hiçbir dönemde olmadığından daha çok okunuyor şimdilerde. Yüzlerce kitap basılıyor kentlerde, kasabalarda. Dergilerde on binlerce şiir basılıyor. Ne yazık ki okunuyor bunlar. En çok da, Türkçe'yi bilmeyenlerin çiziktirdiği şiirler okunuvor üstelik. Satılıyor da, para da kazandırıyor böylesi şiir. Bu bağlamda E-Edebiyat'ın durumuna da bak­mak gerekiyor. Bugün internette aylık edebiyat ve şiir dergileri, şiir antolo­jileri yayımlanıyor. Bilimkurgu, fantastik ve korku edebiyatı sunan siteler de var. "siirdefteri.com"da iki binin üstünde şair bulunuyor. Orada, on beş bine yakın şiir yayılmamı durumdalar. Sanal ortamın dergilerinden "İzEdebiyat": sitede yer alan ürünlerden seçtiklerini "İzEdebiyat 2003 Yıllığı" adıyla yayımladı. Gene yüz otuz binin üzerinde üyesi bulunan "antoloji.com", üyelerinden seçtiği şiirleri "Antoloji Şairleri Seçkisi" adıyla kitaplaştırdı.(4 ) Artık sanal ve yazılı edebiyatın birbirini tamamlama­dığını, aksine birbirini geçersiz kılmaya yönelik bir işlerlik içerisinde oldukla­rını düşünebiliriz. İki ayrı disiplin olarak değerlendirilmeleri gerekir. İkisi arasında yapılacak her karşılaştırma daha baştan geçersiz olacaktır. Bu, kesinlikle tamamlanması gereken bir süreç gibi görünüyor. Şiir söz konusu olduğunda derin düşünmenin gerektiği, sanal ortamda bunun olanaksız­laştığı görülecektir. Ayrıca uzun akademik yazıların sanal ortamda okun­madığı da kesin. Bu konuda yapılacak işler iyice çoğalıyor denilebilir. "İnter­netteki tekno edebiyatlar" tartışılmayı bekliyor. (5) Bu durumda, sanal or­tamda ansiklopedik bilgilenmenin ötesine geçilemeyeceği, bu da iyice yü­zeyselleşmeyi getireceği ürkütücü bir gerçek olarak tam karşımızda duruyor. Yazılı edebiyat, şiir, ister istemez, geri çekilmeye devam edecek gibi görünü­yor. Soru, "Günümüzde hangi şiir okunmuyor?" olmalı artık. İşte bu, şiirden yana kaygılananların sorundan yana doğru saptamalar yapmasını sağlayabilir. Zaten şiirin de, kendini yeniden kurması için buna gereksinmesi var.

Attilâ İlhan, bir başka açıdan yaklaşıyor konuya: "Hadi benimkini bir yana bırakalım, Türkiye'de Yahya Kemal, Necip Fazıl, Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Hasan Hüseyin satılıyor. Bunların hepsine baktığımızda aynı ortak paydayı görÜyorsunuz. Bunlar fikirleri itibarıyla birbirine zıt insanlar. Kimisi sağcı, kimi soleu ama hepsin­de kendi edebiyatımızın sesi var”,(6) ... "Bu ses onların sesi, halkın sesi, memleketin sesi. Çünkü bu sesle ezan okunuyor, mevlit okunuyor, konuşuluyor, ninniler söyleniyor." Yabancılaşmayı, bireycileşmeyi bir tehlike olarak saptadıktan sonra şunları söylüyor Attila İlhan: " ... biçim­cileşiyor, yani muhtevayı bırakıyor. Biçim yapmak ona en güzel ede­biyatçılık gibi geliyor. En kolayı odur. Biçimci, bireyci, tamamen soyut bir edebiyata doğru gittin mi halkın seni okumasını bekleme." (a.g.d) Çözüm olarak da şunu öneriyor İlhan: "Şair ya da yazar, memle­ketinin insanını, memleketinin sorununu, dünyanın sorunuyla iç içe anlattığı taktirde, eğer gerekli Üslubu ve dili de bulabilirse mutlaka okunur." (a.g.d) Bunlar yabana atılmaması gereken görüşlerdir. Katılırsınız ya da katılmazsınız. En azından Türkiye'de yazılan şiirin kaynaklarını işaretlemesi ve şiir yönelmelerini işaretlemesi bakımından önemli olmalı bu tavır. Türk şiirine bir çıkış aranacaksa bu pencereden de bakılması gerek kanısındayım. Öte yandan; "Şairliği ciddiye almam. Şairim demem ben gittiğim bir yerde, ben de şiir yazıyorum, demem ve okumam, bana şiir okutamaz kimse. Şairliği çok severim ama Türkiye'de şair deyin­ce yarı meczup bir adam anlıyorlar. Böyle biri değilim ben çünkü." ( ... ) "Şairliği ciddiye almam ben. Beni tanıyanlar söylerler, ben kendi­mi de ciddiye almam."(a.g.d) demesi hiç inandırıcı gelmiyor. Doğru değil çünkü. Geçen yıl da "şiir kıytırık bir şey" demişti. Kendini var eden şiire, Attilâ İlhan'nın böylesine düşmanca davranmasını anlamak olanaksız geli­yor bana. Bu halk, hiç de şairleri meczup olarak görmüyor. Nesneye adıyla sesleniyor; meczupsa, elbette meczup diyecektir.

Radikal Kitap da 2004'te Türk şiirini değerlendirmek istemiş.(7) Soru­ya yanıt veren şairlerden biri olan Süreyya Berfe, "Şairin kendisi oku­muyor ki!" saptamasını yapıyor. Bu da önemli bir sorun kuşkusuz. Öte '"an­dan Oğuzhan Akay'la buluşan bu görüşün savunucuları birkaç! geçmiyor ne yazık ki... Süreyya Berfe'yi doğrulayarak tartışmaya katılıyor ÜlkÜ Tamer.(8) Şiirin elden gittiğine ilişkin yaşanan telaşlanmalann bir tarihçesini veriyor. Garip akımı ortaya çıktığında Türk şiirinin nereye gittiği sorulmuş; İkinci Yeni belirince, "Şiirimiz öldü." denilmiş. Dağlarca, Külebi, Ne­catigil, Cumalı, Ziya Osman, Varlık'tan; Melih Cevdet, Oktay Rifat, Nevzat Üstün, Sabahattin Kudret, Yeditepe'den şiir kitaplarını yayımla­dıklarında, yayınevlerinin neden kitap basmadığı soruluyordu. Kimilerine göre o günlerde olduğu gibi, bugün de yayınevleri şiir kitabı basmıyor. Bu nedenle Ülkü Tamer haklı olarak soruyu değiştiriyor: "Şair, yayınevleri benim kitabımı neden basmıyor." diye sorulmasının gerektiğini vurguluyor özellikle. Ülke Tamer' den bir cümle daha: "Tanıdığınız bir şair var­sa sorun isterseniz, vazgeçtim yeni şairlerden, Yahya Kemal'i, Dıra­nas'ı, Orhan Veli'yi, Dağlarca'yı okumuş mu bakalım?" 'Bu kadar da olmaz.', denilebilir. Ama bu yargının sağlam bir gözlemin ürünü olduğu ke­sin. Bu yaklaşımlardan şair öznenin sorunluğu olduğu açıkça ortaya konu­yor. Cılız da olsa, bu düşünsel açılımlar şairin kendiyle yüzleşmesini günde­me getirirse yeter. Şimdilerde en çok buna gereksinme var çünkü. Şiirin bir görgü işi olduğunu unutmamak gerekiyor. Tarihsel gelişimi içerisinde, yazı­lan şiire bir yer aramanın öncelikli koşulu, birikegelen şiirbilgisini özümleyip onun ,"önlendiriciliğinde ürünler ortaya koyabilmektir. Aşkınlıklar içeren şiirin okunmaması, bir tutuculukla karşılaşması doğal. Bugün, yazarına -çok geniş anlamda- 'şair' ön adını kazandıracak kaç şiir "azılmıştır? Böylesine, yepyeni olan bir şı.ir, sÜreç içerisinde okuyucusunu da oluşturacaktır. Görü­nen o ki, bunu başarabilen şiirlerden yoksunuz. Şiirle beraber okuyucu da yalama olmuş durumda. Bugün Cemal Süreya'nın, Edip Cansever'in, hatta Ece Ayhan'ın okuyucusunun olmadığını kimse söyleyemez. Hiçbir şiirin hazır okuyucusu olmamıştır. Şairin öncü oluşunun bir sonucudur bu. Bu tartışılmalı asıl. Hem, yeni bir dünya önermeyen bir şiir neden okunsun ki .. Poetik bilgilendirme de gerekiyor bunun için. Dil bilincinin oluşması da sağlanmalı elbette.

Yom Sanat, "20. yüzyıl Türk şiiri içerisindeki poetik kırılmaları ve bu kırılmaların günümüz şiirine etkilerini" araştırmak istedi. (9) Yararlı olabilecek bir aranıştı aslında. Bu konuda yapılan soruşturma yeterince geniş tutulsa ve yanıtlayanlar daha sorumlu olsaydı; Türk şiirine ilişkin sosyolojik olduğu kadar dönemsel, siyasal, estetik saptamalar da yapılabilirdi. Ama olmadı, verilen yanıtlar biçimsel olanın ötesine geçemedi pek. Güven Turan, " ... büyük sosyal ve ona bağlı olarak da kültürel kırılmalar olmadan; şiirin bir kırılmaya uğramayacağını düşünüyorum... " ~a.g.d) demesine karşın; hece şiirinin yerine aruzla yazılan şiirin geçmesini ve Fransız İhtilalinin etkisiyle düşünsel bir boyut kazanan Tanzimat şiirini bir kırılma olarak görebiliyor. Oysa hece şiiri, Osmanlı İmparatorluğu döneminde klasik Diyan şiirinden çok daha güçlü ve yaygın bir konumdaydı. Üretim ilişkilerinden, sınıfsal çelişkilerden beslenen bir şiirdi. Gelenekçi tavrı nedeniyle olsa gerek, Hilmi Yavuz da katılıyor Güven Turan'a: Tanzimat, Servet-i Fünun, Garip, İkinci Yeni gibi şiir oluşumlarını kırılma olarak görüyor. Yanılgı bu elbette. Kültürel üstyapı kurumlarının belirleyici olacağına inanmakla bağıntılı bu. Bilimsel olarak bunun olabilirliği yok. Ancak, bu bağlamda etkilemeden söz edilebilir. Burada, gözden kaçırılmak istenen başka bir şey daha var: Kapitalist toplumlarda şairin ideolojik yapılanması, estetik tercihleri sonucunda yazacağı aşkın şiirlerle bir kırılma neden gerçekleştirilmesin? Her gün bir devrim olmayacağını göre, şairlerin bireysel çıkışlarına bakmak gerekir. Bu açıdan bakıld1ğında Modern Türk Şiirinin başlangıcına Ahmet Haşim'i koymak; bunun bir kırılmayı işaretlediğini vurgulamak yanlış olmaz. Sonra Nazım Hikmet, Orhan Veli ve İkinci Yeni şairleri öyle. "Gelişen değil, genişleyen bir şiir yazmakla yetinenler."; gerçeğin bu olduğunu elbette görmek istemeyeceklerdir. Orhan Koçak, doğru bir saptamada bulunuyor bu konuda: " Modern Türk şiirinde 'kırılma' ve 'toparlanma' olabilir; ama esas olarak ya kopma ya da düpedüz tekrar." (a.g.d.) İşte sorun, bunun anlaşılmayışı olsa gerek. Yoksa, düpedüz kendini yineleyen bir şiir yazılmazdı. Şimdilerde yapılan, Türk şiirinin toparlanması bile değil.

Aslında şiire ilişkin çok şey oldu 2004'te. Çok şey söylendi. Şiirle olan ilişkisini militanca yaşayanlar, kendi alanlarını genişletmeye, anlayışlarını, ideolojilerini egemen kılmaya çalıştılar gene. Başarılı da oldular bu eylemliliklerinde. Oldukça etkin bir konumda olan Hilmi Yavuz, yazdığı şiiri özellikle şöyle teorize ediyor: "Bilinen hakikat: Şiir, tasavvufun söy­lemidir. Ehl-i tarık sufilerin neredeyse tümü, tasavvufi düşüncelerini, şiir aracılığıyla dile getirmişlerdir." (10) 'Şiir, tasavvufun da söylemidir.' demiyor. Çünkü şiir, başka bir düşüncenin, algının, yönelişin söylemi olamaz, ona göre. Tasavvufi kavrayışın metaforik olmasını gerekçe gösteriyor Hilmi Yavuz. Doğru bu. Evet, tasavvufi olan, kendiliğinden metaforik bir nitelik taşır zaten. Öte yandan, sanki tasavvufun dışında kalan hiçbir yaşamsal alan metaforlarla anlatılamaz. Yani bu alanların şiiri olamaz. Olursa da şiir olmaz Hilmi Yavuz'a göre. Oysa şiir, bu dünyaya ait "e insana özgüdür. İnsan tarafından yazılır, kurgulanır, biçimlenir; yeniden ve yeniden algılanır. Yavuz'un anlamadığı; İslamiyet'le şiiri uzlaştırmanın yolu bu olamaz. Oldukça açık olan şudur: Hasan Bin Sabit örneğinde olduğu gibi, dini değerleri yücelten şiir İslamiyet'le çelişmez. Bunun dışında kalan her şiir yadsınır. Bunu demek yeterliydi aslında. Neyse ... Hilmi Yavuz'u uç noktalarda destekleyenler de var. Sühan dergisi çıkış manifestosundaki ılımlı tavrını yitirerek, kendilerinin dışında kalan, "merkezi şiir" diye tanımladıkları anlayışları bütünüyle yadsıyor. Onlara göre; " Merkezi şiir, resmi organlarca yaygın olarak desteklenen şiirdir. Burada resmi organlardan kasıt, sadece 'kamusal alan' sınırlamasına giren 'or­ganlar' değildir, onlardan da öte, kralın yelpazesini sallama makamındaki her türden 'sivil' yayıncı, yapımcı ve sponsorlardır"  (11) "Merkezi şiir 'çürük ip' e (daha açık yazalım şeytanın ipine) sarılmış olanların yapıp ettiklerinden müteşekkil köhne bir binadır." (a.g.d) Bu saptamaları yaptıktan sonra, önerdikleri de şu oluyor: "Öne çıkardığımız, böylece safında yer aldığımız dinamik şiir, vahyi kaynağa (Allah'ın ipine) tutunmasıyla bilinir." ( ... ) " ... geriye kala kala merkezi şiire ve şairine fiske vurmaktan ve vahiyden beslenen şiire yönelmekten başka yapacağımız bir iş kalmıyor." (a.g.d.) Burada, "merkezi şiire ve şaire fiske vurmaktan" söz edilmesi hoş değil. Hatta şiddeti çağrıştırması nedeniyle kabul edilir değil. Bu görüşü savunan Sühan'da da şiirler yayımlanıyor. Şiirin birikegelen bilgisine göre, hiç-birine şiir denilemez. Bunların vahiyden beslenen örnekler olarak sunmaları da doğru olmasa gerek. Ama, vahiyden beslenen, mesajı nedeniyle değil; dili, biçimi, biçemi, yapısı nedeniyle; şiirden anlayan herkesin şiir olduğunu kabul edeceği metinler yazarak bu savlarını doğrulamaları gerekiyor. Bu eksikliği anlamış olacaklar ki, artık şiir yayımlamamaya başladılar. Tam burada, şimdilerde konumunun ne olduğu pek belli olmayan İsmet Özel, kendisine sorulan bir soruya karşılık, "Şiir vahiy değildir." diyecektir. (12) "İlham tarafı başka ... " demesi ise açıklanmayı bekliyor. Bu arada, batı dillerinde 'ilham' ve ‘vahiy' sözcüklerinin aynı anlamda kullanıldığını anımsatması, kendince bunları ayrı değerlendirdiğini gösteriyor. Şiire, edebiyata görev de yüklüyor. İsmet Özel: "Edebiyat dediğimiz şey bir marifet, bir hüner, akrabası değildir. ( ... ) Ama edebiyat, edebiyatlığını toplumun hayatiyetiyle kurduğu bağ dolayısıyla kaza­nır." (a.g.d.) Bugün daha iyi anlaşılıyor ki esin (ilham), Türk şiiri için kesinlikle tartışılmayı bekliyor. Bu, belki de şiirdeki tema yoksunluğunu giderecek; yaşamın uyarıcı onca kaynağı şiirde yeniden yerini alacaktır.

Öteki-siz dergisi 1980'den 2004'e kadar çıkan tüm edebiyat dergileri­nin çıkış bildirilerini yayımladı.(13) Bu önemli çalışma, yapılmak istenenlerle, yapılanların saptanmasını sağlama olanağı sunuyor. Bundan sonra, en azın­dan şiir adına kalkışılacak her girişimde, gözden geçirilip dersler çıkarılması gereken bir kaynak var ortada.

Şiir-eleştiri dergisi Heves de, şiir adına güzel çalışmalar yaptı 2004'te.  Özellikle 'metinlerarasılık' olgusunu gündeme taşıması dikkate değerdi. Ali Özgür Özkarcı, Mehmet Oztek ve Sabit Kemal Bayıldıran’ın konuya ilişkin yazıları, bir ön çalışma olarak oldukça uyarıcıydı. Uzunca bir zaman­dır "gelişen değil, genişleyen bir şiir yazılıyor olması"; metinlerarasılık aranı­şını daha bir önemli kılıyor. Ayrıca gelenek, gelenekten yararlanma konula­rında da "eni açılımlar getirebilir metinlerarasılık aranışından üretilecek bilgiler.(14 )

Yasakmeyve'de Nilay Özer'in hazırladığı "Şiirde Tehlikeli iliş­kiler"; "esinlenme, alıntı, çalıntı ve metinlerarasılık başlığı ile verili­yor.(I5) Burada, hemen us'a geliveren, 'esinlenme'nin metinlerarasılık bağla­mında düşünülüp düşünülemeyeceği oluyor. Başarılı bir şiir başka bir şairde şiir yazma hevesi oluşturabilir, hatta heves kırıel da olabilir. Bilinen o ki, esin kaynakları, yaşam1n bütünüdür. Bu unutulduğu için, daha doğrusu kitabi şiirler yazıldığı için; esin konusu da metinlerarasılık içerisinde düşünülebili­yor. Yasakmeyve’de "Doğu' dan zuhur eden şiirler; Türkçe yazan Kürt Şairler... " adını taşıyan, Sezai Sarıoğlu'nun hazırladığı bir dosya da var. (16) Öğreticiliği olabilecek bir konu. Ama soruna Kürt kökenli şairlerin kültür dili olarak Türkçe'yi kullanmaları; şiirlerden yola çıkarak söylüyorum, onları şiirde başarısız kılmıyor. Aksine, bugün o şairlerin Türkçe'nin en başarılı şiir­lerini yazdıkları rahatça söylenebilir. Görünen bu. Kuramsal olarak, bunun tersi olmalı savını geçersiz kılan örnekler var ortada. Doğudan beslenen bu şiir; daha çok yerel, ulusal ve evrensel değerleri yansıtması bakımından tartışmaya açılmalı. Çünkü yeni bir coğrafyanın, yeni bir insanın, derin bir özle­min şiirleri bunlar. Ayrıca, bu şairlerin Kürt halk kültüründen beslendiği de saptanmalı. Bu yapılırken, halk kültüründeki demokratik ve sosyalist kültür öğelerini bulup çıkarmaktan uzak olduğu da belirlenmeli. Buna karşılık mistik öğelerin öne çıkartıldığı, sadece bu bağlamda şiirsel kolaycılığa kaçıl­dığı da tartışmaya açılmalı gibi.

Yaratım dergisi cezaevi şiirlerini ve 21. yüzyılda teknoloji, kent ve modernizmin şiire etkilerini konu edinen iki dosya hazırladı. Uzunca bir zaman, içeride şiirle ilgilenen altı yüz kişiyle iletişinıim oldu. Gözlediğim olumlu gelişmeler ürünlerini vermeye başladı gibi. Arınm1ş, estetik değerleri ve insanı önceleyen şiirler yazılıyor oralarda da: Hüseyin Kıran,AtılcanSaday, Önder Birol Bıyık, Nur Gülüşüm Sedef., umarım, sıkıştırılmış insanın şiirini yazmaya devam ederek, şiirimizde bir izlek zenginliği oluştu­rurlar. (17 )

Üç Nokta dergisi 'Toplumcu Edebiyatı" gündeme taşımak istedi; ama ne yazık ki yeni bir şey söylenemedi bu çalışmada. (18) Bilinenlerin yüzey­sel bir yinelenişi oldu bu girişim. 19. yüzyıla ait Toplumcu Edebiyat projesini aşmak, ondan alınacak değerlerle yola devam etmek gibi sorunu yar Türk edebi,·aunm. Örneğin Che Guevara'nın "sosyalist realizm gericiliktir" sözü tartışmaya açılabilirdi. Gerçekte, sosyalist realizmle 19. yüzyılın realizmine geri dönüşten söz ediliyorsa, bu gericiliktir. Belki de toplumcu gerçek­çilikle modernizmin nasıl uzlaştırılacağı araştırılmalı.

Edebiyat ve Eleştiri; canlı, günceli gözeten bir yayıncılık izledi. Yıl içerisinde sanatsal olguları özenle izleyip bir edebiyat gazeteciliği de yaptı. Taraflı bir edebiyatın yerleşmesini ve bunun yaşamla örtüşmesinin gereklili­ğini gündeme taşıdı. Yeni adlardan yayımladığı şiirlerin çoğu, Türk şiirinin, şimdiki düzeyinin altında kaldı.

Hece dergisi tutarlılığından hiç ödün vermeden sürdürdü yayınını. Şairlere ilişkin dosyalar sundu okuyucuya. Çokça şiir yayınladı. Her yıl oldu­ğu gibi bu yıl da "Hayat-Edebiyat-Siyaset" konulu bir özel sayı hazırladı. Ama nedense kimseden ses çıkmadı. Oysa yaşam ve onun türevi olan kültü­rel yaratılar ve sanatçı özne üzerine önemli çalışmalar vardı bu özel sayıda. Taraflı yazılar da vardı elbette. Ama, karşıt bir seçenek aranışına girmedi kimse, görmezden gelindi; her zaman olduğu gibi, işin kalayına kaçarak...

Yeri mi bilmem; ama belirtmek gerekiyor: Osman Çutsay'ın hazırla­dığı "Yeni - Ölen bir kültür üzerine yazılar-1" adılı seçki önemli bir muhalefeti geliştirmek için yola koyulmuş görünüyor. İlk sayısında Türk edebiyatında maddeci eleştirinin kurucusu kabul edilen Hüseyin Cön­türk'e geniş yer verilmiş. Eleştirel çalışmalara bir ivme kazandırabilir bu baş­langıç.

Minik dergilerden Ücra’da yapılanlar da özenle izlenmeli gibi. Murat Üstübal ve Bülent Keçeli'nin şiire ilişkin arayıp bulduklarını, poetik savla­rını yerleştirebilirlerse, Türk şürine yeni bir renk ekleyecekleri kesin. Her ikisinin de yazdıkları şiir deneysel gibi görünse de öyle değil. Daha çok söz­cüklerin denenip sınanması belki de. Kendileri pek sözünü etmeseler de, he­ce ve sözcük verimi bakımından Türkçe'nin olanaklarını zorladıkları görünüyor. Düşünülmeli, tartışılmalı bu konu. Türkçe'nin böyle zengin bir yanı­nın olduğunu fark edilmeli artık.

Dize, 2004'te genç şiire yer vermeye özen gösterdi gene. Ama ağırlık, poetik yazılardan yanaydı. Celal Soycan'ın poetik terimlere açılımlar getiren yazılırı, bir eleştiri sözlüğü için oldukça büyük bir kazanrmelı. Soycan'ın yıl içerisinde oldukça başarılı şiirler yayrmladığını da belirmeli bu arada. Öte yandan, "Şiirin ortak Paydası-Şiirbilime Giriş" adlı kitabın yazarı Meh­met Yalçın'ın, Dize'de, bir metni şiir kılan incelikleri ortaya koyan yazıları oldukça önemliydi. (19)

Wesvese, dergilerin en sevimlisi. Kesinlikle böyle bu. İbrahim Metin, Erkan Dündar, Semih Çelenk düzenli olarak şiir yayımlıyor Wesve­se'de. Eklektik bir toplammış gibi görünmesine karşın, akıntıya karşı dur­mayı beceriyor bu dergi. Kendi rengini, şaşırtıcı bir biçimde üretmeye devam ediyor.

İnsancıl dergisi Şiir Atölyesi etkinlikleri çerçevesinde yaptıkları çalışmaları yayımladı yıl boyunca. Bir şiiri okuma, anlamlandırma bakımın­dan yararlı bir çalışma bu. Ama, sadece içerik, izlek saptamasının ötesine geçilmeyince; yapısal, biçimsel olan dışlanmış oluyor. Şiir eleştirisinin temel bir sorunu bu. Neredeyse, hep şiirlerin tema'sını saptamakla yetindi eleştir­menler. Bu aşılmalı artık. Unutulmamalı ki biçim de içeriktir bir şiirde. Önemli olan da, bunun anlayıp uygulayabilmek olsa gerek. Bir şiirin ne söy­lediği önemli elbette: ama nasıl söylediği de bir o kadar önemli.

Bu saptamalardan anlaşılacağı üzere, 'ışığın değil daha çok karanlığın görünür olduğu' bir şiir ortamındayız. Nesnel karşılığı olmayan iyimserlik­ten kimse söz etmesin.


Dipnotlar
1- Bedrertin Aykın, Gelenek ve Genç Şair, Şiir Ülkesi, Eylül 2004, sayı 22
2- E Dergi Mayıs 2004, Sayı 62
3- Ramis Dara, Edebiyatın Sefaleti, Akatalpa, Ağustos 2004, Sayı 56
4- Cumhuriyet gezetesi, 11 Temmuz 2004, sayfa 12
5- Haz. Ilgın Yıldız, Tekno Edebiyat, (Dosava), Yasakmeyve, Eylül-Ekim 2004, sayı 10
6- Attila İlhan ile Sövleşi, Nurgül Ateş, Adam Sanat, Şubat 2004, Sayı 217, sayfa 12
7- Türk şiiri 2004, Radikal Kitap (Soruşturma), 17 Eylül 2004
8- Ülkü Tamer, Yetişin! Şiir Elden Gidivor, Radikal Cumartesi eki, 25.09.2004
9- Yom Sanat, Eylül-Ekim 2004, Sayı 20
10-Hilmi Yavuz, Sufiye Şiir-I, Zaman gazetesi, 07.07.2004
11-Can Siirt, Merkezin Şiirsizlik Hâli, Sühan, Sayfa 6, Sayı 7, Nisan-Mayıs 2004
12-İsmet Özel'le Sövleşi, Sefa Kaplan, Picus, Eylül 2004, sayı 14
13-Öteki-siz, Ocak-Şubat 2004, y11 4, sayı
14- Heves şiir-Eleştiri, Cilt III, Mayıs 2004
15-Şiirde Tehlikeli İlişkiler (Dosya), Haz. Nilay Özer, yasakmeyve, Mayıs-Haziran 2004, Savı 8
16-Haz. Sezai Sanoğlu, Doğu'dan zuhur eden şiirler, Türkçe yazan KÜrt şairler... (Dosya), Ocak- Şubat 2004, sayı G
17-Yaratım, Mart,Nisan 2004, Sayı4ve Eylül-Ekim 2004, 'a)'17
18-Üç Nokta dergisi, Toplumcu Edebiyat Özel Sayısı, MaYIS-Haziran- Temmuz 2004, Sayı 2
19-Mehmet Yalçın, Şiirin Ortak Paydası-Şiirbilime Giriş, Dokuz eylül Yayınlan, Aralık 2003, İzmir

 

 

 

 

 

 

Veysel ÇOLAK

Şiirakademisi ticari amaç gütmediği için ürünlere telif hakkı ödemez. Ürünlerin telif hakkı yazarına aittir.
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası uyarınca, ürünler site yönetiminden ve yazarından izinsiz kullanılamaz.  
Bebek Giyim - Toptan Oyuncak - web tasarım
Şiir Akademisi - Ana Sayfa