Şiir akademisi logo
Şairler Şiirler menü Öyküler
Fakir Baykurt Öykü Yarışması - Sarıyer Belediyesi Fakir Baykurt Öykü Yarışması sonuçlandı - Tanpınar Şiir Yarışması’nda Sonuçlar Açıklandı - 9. Aşık Mahzuni Şerif Beste Yarışması başlıyor - Dicle Koğacıoğlu Makale Ödülü 2017 - Bornova Belediyesi Şiir Yarışması - GİO 2017 Roman Ödülü - Sunullah Arısoy 2017 Şiir Ödülü Hüseyin Atabaş’ın - Gençlerden Atatürk'e Mektup Yarışması - "Attila İlhan Edebiyat Ödülleri" başvuruları başladı -

Yıllıklar » 2004 Şiir Yıllığı / Hazırlayan: Veysel ÇOLAK » 3- 2004'te TÜRK ŞİİRİ / Genel Değerlendirme

3- 2004'te TÜRK ŞİİRİ / Genel Değerlendirme


2005'teyiz, yepyeni bir yıldayız. Bütün algılar bunu işaretleyecek. Oysa, insanoğlunun kendine söylediği yalandan başka bir şey değil bu. Çün­kü bir sonraki zamana devrilmek hiçbir zaman yenilik içermez. Yenilik, eylemliliktedir çünkü. Yoksa takvimden kaç yaprak düşerse düşsün, değişen hiçbir şey olmayacaktır. Edimdir belirleyici olan; yenilik bu edim sonucu ortaya çıkan olayda, olguda, durum ve üründe bulur karşılığını. Yani zaman denilen o büyülü şeyin dönüştürülüp dönüştürülmediğine bakılmak gerekir. Harcanan süreçler karşılığında üretilen bir şey varsa, işte zaman ona dönüş­türülmüştür. Bu nedenle eldekilere bakılarak geçen zamana bir anlam veri­lebilir. Gelecek de, aynı yaklaşımla değerlendirilmelidir. 2005 yılının ilk ayın­da, önceki yılın şiirlere, estetik yaratılara nasıl dönüştürüldüğüne bakılacak, yüzeysel de olsa yapılacak bu. Ne yazık ki yitirilenler, boşluklar görülmeye­cek pek. Bir sonraki dakikaya aynı bilinçle başlayamayan anlayış, yeni dediği yılı aşkınlaştıramaz gibi görünüyor. Hem yılın yeni olması, yaşamın ve onun sanatsal türevlerinin yeni olması anlamına gelmez ki... Yenilik, zamanda değil, yapılanlarda açığa çıkar. Bu başarıldığında, insanın kendini ve içinde olduğu zamanı yenilemesi de gerçekleşmiş olur. Dil, estetik, felsefe ve tarih bağlamında; elbette bunları belirleyen üretim ilişkilerinde yeniliğe gereksin­mesi var insanın. Şin1dilerde bu bilinçten yoksun olunduğu görünüyor. ilk iş, bu bilinci edinmek olmalı. En çok da şiirin gereksinmesi var buna. Şiir, bitmeyen olanaklarının kullanılmasıyla yenilenir. Yaşamın durmadan kendini yenilernesi şiirde karşılığını buldukça, özlenen de ele geçirilmiş olur. Bu görülmüyor işte. Durağanlaştırılıyor şÜt. Değişmeyen, duran her şey gibi çürüyor o da. Oysa dünya, gürültüyle evrimleşiyor. Yani, 'memleketlerin insan manzaraları' durmadan değişiyor. Bu, insan manzaralarının her an yerliden yazılabileceği anlamına da geliyor elbette. Kimse farkmda değil bu­nun. İnsanlar da gölgeden olmalı ki, biri ötekiili görmüyor hiç. İşin tuhafı, böylesi toplumsal ve bireysel ilişkilenmeler içerisinde yazılanlara, şür denile­bilivar.

Oysa şiir, yaşamın ve insanın doğal bir uzantısı olmak zorunda. Yoksa yapılanlar bir boşluğu genişletmekten başka bir şey olamaz. Şair, artık yüzleş kendinle!

Günümüzde şiire ilişkin düşünmek, daha bir önem kazanıyor gibi. Her şiir, kendi yeniliğini ve bilgisini beraberinde getiriyorsa, bunların sapta­nıp açığa çıkartılması da gerekmeli elbette. Böylesine bir zorunluluğa daha çok inanıyorum şimdi. Görülen, gözlenen o ki; kimseyle şiir tartışamazsınız artık. Çünkü kimse, şiirden yana ortaklaşa bir arayışa girmenin peşinde değil.

Şöyle bir bakıldığında, herkesin "Tartışmak, ortaklaşa düşünmektir." anlayışının çok uzağında olduğu hemen görülecektir. Böyle olunca, edinilen kürsülerden, üstelik yüksek sesle görüş belirterek şiire iliş­kin rengarenk gürültüler ediliyor. Oysa hem şairin, hem de okuyucucun şiir­le buluşmadan önce ve sonra yapması gereken hazırlıklar var. Nedense kim­se bunun farkında değil. Şair, neden yazdığını bilmiyor gibi. Umudunu iyice kesmiş almalı ki, el yordamıyla bir şiirsel yapıya, biçeme ulaşmaya çalışıyor. Oyalanıyor daha doğrusu. Doğal olarak bu, bilinenin yinelemesine; öğreni­lebilen şiir bilgisinin onlarca kez kullanılmasına dönüşüyor. Bu da, sürekli geri bir şiirin yazılmasını gündemde tutuyor ister istemez. Diğer yanda, şiir kılgılarına hoş görüyle bakamayan bir şiir okuru var. Kendine şiir diye sunulan her metni kafasındaki şablonla değerlendiren bu okuyucu tipi karşı­sında şiir; yenilmiş, yadsınmış durumdadır. Görünen o ki, şiirden doğmaya hazır insanlar neredeyse yok. Böyle bir insan tipinin yeni bir insanı gerçeğe gereksinmesinin olamayacağını söylemek, yanlış olmaz gibi görünüyor.

Bu durumda bir yerlerden başlamanın artık kaçınılmaz olduğunu gör­mek; şiirden yana bir eylemliliğin başlamasını sağlayabilir belki de. O süreç­te, yaşamın ve sanatın öznesi olmak, bireysel sorumluluklar üstlenmeyi gerektirecektir. Bunu, en çok da şiirin gereksindiği yadsınamaz sanırım. Toplumun ve şairin böylesi bir kavrayışın çok uzağında olması, onların birbirine uzaklıklar koymasına neden oluyor. İşte o uzaklığın büyümesi, kültürel kopuştan, kültürel kaybolmaları yaşanır kılıyor. İşte tam bu açmaz­da donup kalmış durumda şair ve şiir. Bu bağlamda, şiirin sorunlarıyla ilgi­lenmemek, bu açmazın bir nedeni olarak görülebilir. Ama birincil ve biricik bir neden olamaz bu. Çünkü bunun öncesinde evrensel ilişkilenmelerin, üretim ilişkilerinin, emperyalizmin insan karşıtı yaptırımları atlanmaktadır. Yaşam kadar düşse!: düş kadar gerçek bir şiiri (sanatı) arayan ne bir okuyucu ne de bir şair "ar. Durum bu olunca, şair ve okuyucunun buluşması elbette olanaksızlaşacaktır. Bu savın geçerliliğini irdelemek oldukça kolay: bugün, hangi şiir şairini doğurmuştur? Yazdığı şiirlerle var olan; bir iklim, bir rüzgâr oluşturmuş kaç şair gösterilebilir? Böyle olunca, okuyucu oluşturmak da olanaksızlaşacaktır doğal olarak. Bunun nedeni; olanı değil, olması gerekeni içeren ve öneren bir şiirin yazılmayışıdır. Asıl sorun budur. Tam bu noktada şiir; hem okuyucu, hem de şair için bir yalnızlık biçimine dönüştürülmüştür. Şiir, özneleri için bir yalnızlık biçimidir artık.

Yaşamda ve sanatta yeniliğin, yenilenmenin; ancak eylemlilik te açığa çıkacağına inanmak gerekiyor artık. Bunun aranışına girişmenin bir zorun­luluk olduğu çok açık. Yaşamın getirdiği ikilemlerden yola çıkılarak özne ­insan tartışılmalı öncelikle. Sonra kullanılagelen şiir bilgisi gözden geçiril­meli; bunun kılgıya (pratiğe) yansıyışı irdelenmeli. Şiir eleştirisinin tarihi geli­şimi, ilk metinlerden günümüze, incelenerek; bunun şiire, şaire ve okuyu­cuya nasıl yansıdığı saptanmalı. Örnek çözümlemelere girilerek, şair ve şiirin sosyolojik değerlendirilmesi de yapılmalı. Böylece, günümüzde şiir, şair ve okuyucunun bulunduğu durum, nedenleriyle, açıklanmış olur. Bu donanım­dan yoksun bir şiir yazılıyor şimdilerde. Bunlar yapılmadığı sürece de, şiir için özleneni getirecek bir başlangıcın olamayacağını söylemek yanlış olmaz gibi görünüyor.

 

 

Veysel ÇOLAK

Şiirakademisi ticari amaç gütmediği için ürünlere telif hakkı ödemez. Ürünlerin telif hakkı yazarına aittir.
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası uyarınca, ürünler site yönetiminden ve yazarından izinsiz kullanılamaz.  
Bebek Giyim - Toptan Oyuncak - web tasarım
Şiir Akademisi - Ana Sayfa