21- Erda HAR - YÜRÜYÜŞ
İri sözler etmekten hoşlanan, bunun için de durup dururken; “Deve, Fil...” diye bağıranlardan!..
Türk şiirinde tek olduğunu sanıyor kendisi ama, düzeyinde binlerce kişi var, iyi ki! Ne yapardık sonra? Şiirsiz kalırdık! “Kişi haddini bilmek gibi irfan olmaz” derler!
Beğenmedim, kendisiyle yapılan söyleşiyi! Çok eskilerde kalmış bayat taktikler onlar!.. Ya da kötü takdim !
Tavsiyem çok şiir okusun, şiirimizin nerede olduğunu bilsin! Sevimsiz olmasın, gittiği yolu görsün!..
YÜRÜYÜŞ
bir
“erzurum dağları”ndan başladım taşları çiğnemeye
ardımda dağlar bırakıp ardıma düştüm
bir iğneyle acının kuyusunu deşen kadının ağlamasını
ağlayınca burnunu gömleğine silmesini görmezden geldim
göçü bilenlerin kederinde toprağı
bıçağı tutanların elinde ateşi gördüm
unutulur sandım unutamadım
boğulurken buldum gözlerimi
iki
her gördüğüm denizde cehennemler saklıydı
ve kışkırtılmış kelimeler
çıplak ayaklarımla geçtim cehennemin kıyısından
ateşten tohumlar bıraktım beynimdeki çatlağa
yürüdüm bir kuyunun başında durdum
ve bekledim gördüğüm cehennemleri kusmak için
her şey ben bekledim diye oldu
alnıma dayadığım jilet
gırtlağıma sürdüğüm bıçak eridi
iğneli kadın acısını unuttu ben bekledim diye
unuttuklarımı gördüm diye oldu her şey
her şey ben görmezden geldim diye oldu
ey
gönlümle aklım arasında büyüyen uçurum
bekle beni
üç
gerçeğin görünen yüzünü kendimle bölüşemedim
fırlattığım taşın peşine düştüm kendimden önce
sanırdım ki
fırlattığı taşın peşinden giden benim yalnızca
sanırdım ki
şiirlerimi okuyan kızlar cehennemliktir
oysa ki ben alnıma lekeler sürüyordum yürürken
bir şehrin göbeğinden geçiyordum alnımdaki lekeyle
ve taşlardan daha çok seviyordum bulut kuşlarını
dışarısı karanlıktı
ve ben henüz öğrenememiştim her rüyanın bir inkâr olduğunu
bütün sevdiklerimi uyandırıyordu şehri saran iniltiler
hızır paşalar dua ediyordu yatmadan önce
bu unutulmasın
dört
(....)
(Pencere 21 / Mart-Nisan 2000)
|