PERDESİZ
çıktığım en yüksek çatı şehre çizgileri öğütle
mahalle aralarında öyle susuyor çocuklar
bu işin bir de kışı var kazak yakılacak vakitleri
kurtarılmamış ortaçağ kenti olacak gözlerinin altı
orada haberi yok köy korucularının ara renklerden
ceviz deyince hala terliyor birinin el yazısı
evler dururken, evler dursun, ben camlardan cumartesi
seksen altı senesinde ilkbahar bir serçe ölüsüydü
bağışlamak nergis hastalığı bunu boynumla işiniz yoksa
siz de mayısta öğrendiniz seksenlerden bir tek
soğuktan dönmüş annelerin kaldığını
‘ilk görüş günü beyaz giyilmez’ bir İstanbul yapımı
yine ses düşmesi gecenin hangi harfine baksan
onlar avuç içinden de sorulmaz
yüzüm aktı geldi omzuna bağışla ısrarımı
bak orada da tatlı yeşil uykular var ağzından başka
hangileri bükülmüş hali bakışlarının
kapıya sıkışan parmağa sorarsan
yarın Kırmızı Köprü önlerinde tersten okunan bir cümle