Cihangir'de Bir Akşam Otururken
Şapkamı aldım, önüme koydum
Dedim ki, Ahmet Erhan nerden
Geldin, nereye gidiyorsun, susma
Önüne bakma, bir güzel soyun
Anlat istersen bir daha, anlattıklarını
Nerdesin, farkında mısın, kimsin
Alkışlarla boş çuvallarını doldurma
Taşa toprağa sövme, suç senin
Düşün şöyle bir, yitirip bulduklarını
Bulup da yitirdiklerini, gör ki
Sular altında kalmış bir şehirsin
Kurtarılacak her şeyin kirli bir suyun
insafına kalmış, yalan mı, yaşadıklarına
Kar boran nem ve kin sinmiş
Kırık bir tesbih misali dizili günlerin
Kendinden nefretle, acınası bir gurur arasında
Gidip geliyor, bir çocuğun ağlayışına bile
Şiire alınacak bir desen olarak bakıyorsun
Al onu kucağına, sar bakalım gözyaşlarına
Çünkü kendi oğlunu bile yazarken hatırlıyorsun
Gerçekte, bıçaklar atılırken alnına, dünya
Her gün acımasızlığa bir gemi kaldırırken
Saflıkla kurnazlık arasındaki o sırat
Köprüsünde sen, değişik taklalar deniyorsun
Ama nereye kadar, işte buraya kadar
Şehrin seni çoktan unuttu, yokluğun
Bayatlamış ve geri çevrilen bir meze
Bir zamanlar hayat sandığın rakı masalarında
Evet, işte buraya kadar hükmün
Kendini vurmayacaksan bir daha bıçak taşıma
Ölme, kendi elinden olmayacaksa ölümün...
Ahmet Erhan
Varlık Dergisi Aralık 2001 sayısı