doğuran mezarlıklar ağıtı
ne zaman insan düşerse toprağa, kurt, humus, kefen… yılgın
damarlarında birkaç çiçeğin kökleri, toprak çoktan karışmış yarana
ölmek değil sadece yeşermek yani ciğerlerinde filizlenen bir çiçeğin
yapraklarıyla solumak, ölmek olur mu? ya da karınca taşırken
iliklerinde adağını… mezar ağır sancılı; gebe. sıksan göbek deliğinden
esrik iskeletler fışkıracak hem de tek tek değil milyon milyon… yığın
toprak zamanı içinde dağlayan bir kadın… kızgın balçıktan yaratıldığından
beri insan biraz ruh, tanrıdan; biraz et, özüne döndüğünde eriyen
dedem yüz üç yıl yaşadı. saçı, sakalı yığınla bulut, on üçünde gibi genç
bir asır ekin kaldırdığı tarlada yeşermek, yani buğday, arpa, haşhaşla kardeş
ve karnında ibriğiyle çocuklar sular mezarını bir perşembe ikindisinde. yasin
wel kur’anil hakîm
Akatalpa / Sayı 107 / Kasım 2008