Şiir akademisi logo
Şairler Şiirler menü Öyküler
Fakir Baykurt Öykü Yarışması - Sarıyer Belediyesi Fakir Baykurt Öykü Yarışması sonuçlandı - Tanpınar Şiir Yarışması’nda Sonuçlar Açıklandı - 9. Aşık Mahzuni Şerif Beste Yarışması başlıyor - Dicle Koğacıoğlu Makale Ödülü 2017 - Bornova Belediyesi Şiir Yarışması - GİO 2017 Roman Ödülü - Sunullah Arısoy 2017 Şiir Ödülü Hüseyin Atabaş’ın - Gençlerden Atatürk'e Mektup Yarışması - "Attila İlhan Edebiyat Ödülleri" başvuruları başladı -

Alper Akdeniz

Daha Küçük Yazı Tipi Daha Büyük Yazı Tipi

ağlamak isteyen ...

ağlamak isteyen tek ben değilim, günleri üleşiyorum *


birinci gün; okuyorum, eskimiş fotoğraflarımı yırttılar

yüzünü ışıklara dön, kapılar var iğreti hayatlarımıza açılan
yollardaki kesik çizgiler miydi tükenen?
yoksa, levhalarını mı yitirmiştik kaybolup gittiğimiz adreslerin içinde

adını koyamadığım ne çok ölüm var
bak bu yıl nazım yılı, vatansız şairlerin doğum günü bugün!
çocuklarla toplanıp, günlükte eskimeye yüz tutmuş her ne varsa okuyoruz
-aramızda şair yok, tek tesellimiz bu
korkuyorum başlarına bir iş gelecek, neden diye sorma
bir kalem kendi kafasına kurşun sıkabilir mi, sıktırıyorlar işte

ne çok intihar ettik hatırlasana on sekizimizde, hepimiz birer aşk çalmıştık
-yaşantımızın bahçelerinden
yok olmamızı isteyen sokak serserileri olsa kafi
koca bir dünya üzerimize yuvarlanıyordu, direniyorduk
sevgililerimizin elini tutamadan kaçırdık yabanıl bahçelere

sigarayı bıraktım, haftada bir iki tek atıyorum annem kızmıyor
yıl iki bin iki, ikinci üniversitem kimse inanmıyor adam olacağıma

bakma öyle gözlerime, ben adam olmaya değil yaşamaya gelmiştim, kandırdılar
-gözümü açtığımda lise sondaydım öncesini git babama sor.
kızdığım falan yok, ezik yaşamak zoruma gidiyor, kimliğimi istiyorum
en azından çocukluk resimlerimi istiyorum, leğende banyo yaparken.

ikinci gün; savaşıyorum, insanların nefesleri karışıyor


radyo yayınları hepten kesildi televizyonlar kapatıldı birer birer
bir gün öncesiyle bir gün sonrası arasında fark yok
-ha bugün ölmüşsün ha yarın

üşenmesem mantar toplamaya gideceğim meşelerin altına
giderek hiddetleniyor kış, güneşi gördüğümüz yok

yalanlarla kurulu topraklara ekilmez aşk tohumları
hatırlasana; ne çok hamile kaldı doğanın sağanak yağmurlarında
-şarabın ve sefaletin kör ettiği insanlar.
her geçen yıl daha da arttılar, arttılar koca ordular oldular

batan ülkelerin neferleriydiler; onlar ki açlığın tanrılarıydı
çoğunun kolları bacakları fabrikalarda kalmıştı, adına iş kazası dedikleri
umudu için geleceğin, dalından koparıldılar, karılarının koyunlarına giremeden
-öpemeden çocuklarını, mürüvvetlerini göremeden

çarklara sıkışan çapraz kurlara benzemiyordu onların sevdaları
ne sinema yüzü gördüler, ne de tiyatro, kitap bile okuyamadılar
sanattan alıp veremedikleri olmadı, onlar sadece ekmek istediler
-katığı soğan zeytin olan
evleri mi? güldürme, yaşasalar şükredeceklerdi hallerine, tabi ona da yaşamak denirse
oysa güzel dünyalar kuracaktık gençken sene iki bin on beş
bir çok dostumuz otuzuna gelmeden öldü.

üzerimde halen kot pantolon var, saçlarım belimde aralarında bolca beyaz
şiir’le öykü de kocaman oldu, seneye okula başlayacaklar
anneleri sergide iki gündür görüşemedik, evde yalnızım.

televizyon çekmeye başladı, yeni bir saldırı daha, ölenlerin fotoğrafları suçlu sayılıyor ki
-gözleri tamamen oyulmuş
saçları kazınmış genç delikanlıların kafalarında kurşun izleri
özgürlükleri için dünyanın dört bir yanında çarpışıyorlar, paranın hükmü yok yüreklerindeki - şarapnel izlerinde
hepsi ölü... biri hariç hepsi kahraman; o daha çocuk elinde oyuncak arabası...
umut mu? hiç kaybetmediler ki; biri yüz kansız ediyordu,
onların intikamları aşlarına göz koyanların, bebelerinin canına kıyanlarındı
açlıktan ölen her bebe bir şehitti anlayacağın.

üçüncü gün; boyanıyorum, pastellerim, sulu boyalarım kurumuş

havalar kötü gidiyor bu yıl, ölüm haberleri eksik olmuyor gazetelerde
ayazdan buz tutmuş ellerim, üzerimde kabanım yok
boynu bükük salkım söğüdüm yüzüm toprakla kardeş
duysun istiyorum dağlar, denizler, gün görmemiş yetimler
gözyaşlarım bir fidana can verir mi bilinmez ama ağlamak istiyorum

sustur komşuları bana soru sormasınlar hiçbir şeyin cevabını hatırlamıyorum
silik apartmanlar kaldı benliğimde mahallenizin kenarında park var mıydı?
durağın camlarını ben kırmadım, hiç otobüs beklemedim o durakta
sadıktım tüm randevularıma hep tam zamanında geldim
geciken koca bir kent vardı sokaklarını mahsus çıkmaz yaptıkları

inat olsun diye sevgililere çay paralarını artırdılar utanmadan
otobüsler tıka basa dolu, yer yok, uçaklar kalkmıyor, trenler bozuk
parklar, bahçeler ayyaş yuvası evden çıkmasak diyorum
bu insanlar kim, nereye koşuyorlar? ayakları birbirine dolanacak
ölü bunlar görüyor musun, inanmıyorum peki biz canlı mıyız?
burası bizim çocukluğumuzdaki memleket değil bizi kandırıyorlar
yeşili çoktan unuttum, maviyi on beşimde görmüştüm en son
yıl ikibinellidört ağustosun on dördü ben bugün ölmüştüm

dördüncü gün; süsleniyorum, içimden gülmek geliyor


saat on ikiyi çoktan geçti uyumuşsundur
saçların yastığına dağılmıştır, rimelin kanatmıştır yüzünü
bense halen gelecek olan dizelerimi bekliyorum
sabaha çok var, bugün dördüncü gün, üşümeye başladım
gözkapaklarım dükkanı kapattı kapacak
rüyamda yazamıyorum kalemim kağıdım sızdı kaldı

susalım artık konuşmayalım bugün
yarın sonbaharla kışın çocukları doğacak
adını “bahar” koyacaklar kanımca.

beşinci gün; saklanıyorum, çocuklar hariç herkes ağlıyor


bu sabah tüm sabahlardan daha fena, canım sıkılıyor
koca bir şehrin altında kalmış sümbülleri andırıyor
-yatak döşek yatan saçlarım
gözlerimde anlamsız kaymalar var sağa sola bakınıyorum
işe gitmek istemiyorum, kahvaltı yapamıyorum
ağzım kül tablası gibi kokuyor, dişlerim saman sarısı

beni kurtaracak yok mu diye bağırıyorum? boğazıma düğümleniyorsun
sen de “bir nehir gibi akmak istediğini söylüyorsun.”
senin için bir ömür verip de geldim
inan olmuyor böyle iki saat tiyatro, üç saat sinema
-doymaktan çok acıkıyorum sana
bir gün sokak ortasında öpersem seni kızma, sevdiğimdendir
bu şiirde seni seviyorum yazdığım için de kızma
sakalımı uzattım, suratım tanınmıyor; onun için hiç kızma
sevmesin beni senden başka kimse, istemem
-çocuklar hariç onlara kıyamam.

altıncı gün; dinleniyorum, hiçbir şey eskisi gibi olmuyor


dönüşü olmayan yolculuklarda kaybettim seni
yeter dedim! dur durak bilmeyen kaçışlarına nedenler aradım
bilmem kaç zamandır arşınladım sokakları, kapıları parmak uçlarımla açtım
ne çok kanadım hatırlasana, yıl ikibinotuzbeş uçaklar inmiyor gökyüzünden
kan kaybediyor insanlık “tükeneceğiz”

gittin! uzun uzun sana geldim. yoktun!


bozuk ritimli rüzgarlar ne güzel soyardı ağaçları, sonbahardı ve sen yanımdaydın
telaşa verdi içimin kıyamet sessizliği, bir yağmur çisesi gibi düştün aklıma
- ne olur bırakma ellerimi.

yedinci gün; gidiyorum, çocuklar sana emanet


yapacak çok iş var biliyorsun değil mi? ülkeler kur
içine kentler yap adına ne dersen de; birine “barış” de hiç değilse
son gün geldi gidiyorum, neden gittiğimi anla, hesabı kestiler
daha kalmak, savaşmak isterdim ayaklarımda derman kalmadı
hani şimdi ölürsem diyorum ne olur?
en çok kitabım çıkar belki ünlü bile olurum
ya öncesi, yani yedinci günün içine girerken
her gün defalarca pencereye çıkıp yolunu gözlemekten daha farklı bu anlıyor musun?
bu gece yatarsam bir daha uyanamayacağım, sonra sonsuza bakan iki göz
rüyamda çivilenmiş dağlardan aşıyorum,
güneşsiz her yer; karanlık, yastığım kardeş, yorganım düşman üşüyorum

yedi gün oldu canım sensiz, senle geçen bir ömre batırılmış iki çocuk
-zümrüt taneleriyle işlenmiş
bakışlarını hayatıma yaydığımı duymasınlar
kimse bir şey bilmesin sır gibi sakla beni,
itiraf etmek zorundayım – ben gerçek değildim
inanmazsan, yüzüme dokun, ellerin boşluğa düşecek
artık sonsuzum, şimdi bütün haftalar lanetli

yıl ikibinkırküç gel(e)mezsin biliyorum
aylardan hazirandı hastaneye yattığımda
puslu bir ağustos akşamı gideceğimi söylemiştim sana
işte gidiyorum; beni anılarımın bittiği yere göm
ve son isteğim, çocuklara her şeyi anlatma sakın
her geçen saniye dağılan kırık bir aynayı andırıyor fotoğraflarım
ben seni bitmemiş şiirimde bıraktım.
yani tam burada...

* 2002 Uğur Mumcu Şiir Ödülü
alperakdeniz@tiyatrosu.org


 
Şiirakademisi ticari amaç gütmediği için ürünlere telif hakkı ödemez. Ürünlerin telif hakkı yazarına aittir.
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası uyarınca, ürünler site yönetiminden ve yazarından izinsiz kullanılamaz.  
Bebek Giyim - Toptan Oyuncak - web tasarım
Şiir Akademisi - Ana Sayfa