GECEDE
geceleyin nasıl tanırız bir akarsuyu
ay yoksa, atlılar çoktan gitmişse
bir boşluk bırakmışsa bakışların yönü
kalma düşüncesi yer değiştirmişse olanla
karanlığın hırpaladığı eğiminde batının
toprak yeni bir ölüme hazırlanmışsa.
elbette çok söz söylenebilir
nesneler, su birikintileri ve beklentiler üstüne
tek tek sayılmış hayvanları üstüne gecenin
kaç kez gidildiği halde nasılsa unutulmuş
adı üstüne bir sokağın
bir manavın meyveleri düzenlerkenki dikkati üstüne
haksızlığı bölgesinde kurulmuş mutluluk üstüne.
boşuna bekleriz şafağın çözülmüş kırağısını
başından belli bir yenilgiyi sürdüren saydamlığı
yazla tartışan ipekböceğini, yaprağın direnişini
kelebeğin “burdayım, hayır ordayım” diyen uçuşunu
kararsızlığını bir kıyının, kayaların aşağısındaki
evlerimizin üstündeki göğün çekip giden soluğunu
çocukları, bizi geleceğe taşıyan alevleri
günbatımlarında çitler boyunca yürüyen tanrıyı.
çünkü ardımızda yanıtlanmamış bir soru kalmıştır:
geceleyin nasıl tanırız bir akarsuyu?
(Edebiyat ve Eleştiri, Mayıs-Haziran 2002)