HASAT
Yüklü bir taş gibi kuyusuna düştü
içimdeki ormanı tutuşturan bir avuç anı
karanlık suyunu döktüğü yerde gecenin
tasası yokmuş dünün, bilemedim
şahittir dudağımda çatlağını hissettiğim güz
yalan yanlış ömrümde zehrine alıştığım tütünü
son kez kılavuz ettiğim kendime
zaten ilk hasadı da bu oldu, keşkelerle bilenmiş ömrümün
isteseydin, bakışımı suya eğdirmezdim
bir çiçeğin ürkek dalgınlığıyla titrerken alnım
lüksüne aldandığım bunca yağma içinde
kimbilir hangi yanılgının diyeti
yıllarca gözüm kapalı dinlediğim; içten içe
o hep mührünü göğsümde taşıdığım avuntum
yaklaştıkça uzun akan ırmağın hevesine
anladım; gidendim, bir uzak denize eklenmek üzere
büküp solmuş bir gülün dirençsiz dalını
duyamadığım bir sesin uzak hayalinde
artık yok sayılmış arzulardan kalma yabancılıkla
bilmem hangi ölgün zaman çarpar artık yüreğimde...