YALIN YAPITA ANIT
(Yolun başında durduk
yol boştu,
koştuk,
yolu bu koşu doldurdu)
Cüneyt’e Hınnnk
(Alın, size sunuyorum
sunduğumu sanıyorum
yalınlığın andını)
Çıkmıştık adasına
dağ rüzgârının,
yaramıza yapraklar tıkamıştık
yalınlığı yalıtılmışlık
sanıyorduk, bir lâle yaprağı,
taş yalak, arı karnavalı
kederi yıldız yazısı
sanıyorduk, su dikeni,
kara kule, dokuz karga,
kuz köylüleri
atlarını nallıyordu geceleri
onunla
bazı şairlerin yüreği keder
doludur diyorduk, ve bu
doğrudur bütün şairlerin
yüreğinin kan dolu olduğu kadar
bazı direnişçilerin yüreği umut
doludur diyorduk, buna şaşmamalı
sarılalım sonra beni
burda gördüğünü unut
bazı balıkçıların yüreği fırtına
doludur diyorduk, bunu akılda tutmalı
başlarken batıktan
söz açan bir yazıya
yazıyı ada sanıyorduk,
alnı dağlanmış bir buzağı, uzayan çit
denizi düzenden ayıran
ustalığı bir kabuk gibi taşıyorduk alnımızda
yarayı kaşıdık, kargıyı yazdık
yarayı ve kargıyı anlamaya çalışmıştık
kargı anlaşılmaz fırlatılır,
kargı saplanır ve bu anlatılmaz
(alın, alın bu darmadağın armağanı
boşluğun bolluğuna karışalım
başlayalım…)
(Başka,11)