Çınaraltı - Reşitpaşa
"Reşitpaşa'dan Çınaraltı kahvesi
sakin bir yürüyüşle bir ömür sürer," derdi
"Emirgan'ın çocukları yüzmeyi
otuz beş metreden öğrenirlerdi.
Kilisenin kapısını taşlar,
peşlerinde zangoçlar,
yokuş aşağı koşmayı pek severlerdi
Yeni delikanlılar içki içip kıyıda,
şişeleri denize fırlatırlardı ama
yakalanıp her seferinde abilerine
bir güzel dayak yerlerdi."
Muharrem biraz içerilerde otururdu
kutu gibi ahşap bir evde.
Büyüyünce düşünmemişti asker olmayı hiç,
ama ne yapsınlar, elde para yok
giysi, yemek, yatak bedava askeriyede,
Maçka Endüstri Meslek'ten
doğru Askeri Akademi'ye...
Askeri öğrencilikti bu, tabii can sıkıcı,
yavaşlamıştı epeyce eski canlı hayatı,
göremez olmuştu artık
ne çifte sevgilileri ne de bıçkın dostları.
Evlilik, çoluk çocuk derken,
göz kapayınca emeklilik gelirken
bir gün bizim Muharrem,
"Gidip göreyim," dedi, "doğduğum güzel evi."
Çınaraltı'ndan yukarı bir yokuş yürüdüler,
yorgancı Yusuf'ta durup
birer bardak çay içtiler.
Onca samimiyet varken
Yusuf bir şey demedi,
karşıda küller içinden bir güvercin devrildi.
Adam Sanat / Ocak 2002