KAYBOLMUŞ KARDEŞLER... BEN?
Kaybolmuş kardeşler...ben?
Evveet... kayboldum, işte öyle, çok pek çok zaman geçti,
kocaman ağır yıllar batıyor köklerinde omuzlarımın.
Uzak ülke o, uzak düşlerden daha uzakta doğduğum yer,
isimler, resimler, hatıra-satıra, kahve fincanında geleceğim:
küçük kafatasımda gümbür gümbür atıyor geniş hâfızam,
aaa, yok, patlamasın! Fransa ovalarında şimdi, o yazların
karanfil sesli sıcaklığı ve göçebe bulutlar turnalar peşinde...
Gözlüyorum, olur mu diye, hatıralarla buğulanmış hislerim.
Kaburgalarımda bıçak acıları, karışıyorlar meltem yelinde.
Bu olamaz! Ölecek miyim? Durmadan ölecek miyim? Neden?
Kış duvarlarında küçük evimin açılmadan yaz pancurları?
Vasilya'daki tavuk kümeslerinin kokusu geliyor burnuma...
Nerede o mutlu köy, yeşil zeytinle çiğnenen kurak tepeleri?
Herşey dönüyor bana, buluyor beni uçsuz çayırların ucunda,
ölenler bile dönüyor elimi sıkmak için, çobanlar, çiftçiler
ve içlerinde var sayısız şehitler... Bomba, tüfekle düşen değil!
Hatırlıyorum çoğunu ben, berrak gözleriyle bakıyorlar bana...
O dillerde olmayan şehitler, ıssız köylerin nemli okullarında
bir elde tebeşir öbür el de kara tahtaya yaslanmış, titrek.
Şehit olmak yalnız tüfek ateşiyle değil, mitralyozla değil, değil...