GECE TANIKLIĞI
Gece uzun,
gece her an yeni birine kavuşmak gibi
Ey kentlerin ulu meydanları
uzayan bulvarları, hüzünlü gömütlükler
şimdi kelimeler tek yurdum benim.
Geceleri ay ışıklarıyla bölüşürüm şiirlerimi
büyür içimdeki çocuk, keskinleşir dil
yürürüm denizlere, içimin ağısını bırakarak sulara
böylece yalnızım, yüreğim bahar göğü, yüzüm çekimsiz fiil.
Balkonlarda yaseminler, sardunyalar
eğilip kokluyorum, içimde tarifsiz bir arınma
ve her sabah bir bulutla çıkıyorum sokaklara
en yalın arkadaş çünkü, içimdeki nehrin dışa vuran buğusu
yürüyorum arınmış sularının elinden tutarak
hiçbir günaha taşımıyor yüzümün alnacını.
Diyor; istersen sana da verebilirim
gökyüzünün bana hırka olan şu derin mavisini
Gece uzun,
gece, her an yeni güneşlerin doğum sancısı gibi,
Karanlık, sonsuz nehirlerce akarken gündüze
sevgilim, yatağımdaki sıcaklığı bırakıp
işine koşturuyor, vardiyasına ayrılığın...
Ben oturup dostlarıma mektuplar yazıyorum
bütün sözcüklerin pasını siliyor mürekkep!
Gece, ah derin yalnızlığım! Örtünüyor gizemi
ve bana adını veriyor bu hüzün tiryakiliği
katıyor lezzetini tüm çıplaklığıma
Ölümüm de gece olsun; derindir gece ölümü
nasılsa biten her ömür, tuzak sorular gibi kalır
düşer gölgesi kentlerin erinçsiz kollarına
sonsuzluğun kara tahtasına resimleri çizilen.
güz ve gece en büyük aşkım benim!
Soluğunu bana bırak ey küskün şehir
taslak bir intihardır yüzüme vuran şavkın
bıktım, kırılan bir çizginin izini sürmekten
yüreğimi kuşatan her sevgi
yeni bir infilak şimdi.
Baha Önem
Edebiyat ve Eleştiri Dergisi Ocak-Şubat 2002 sayısı