Şiir akademisi logo
Şairler Şiirler menü Öyküler
Fakir Baykurt Öykü Yarışması - Sarıyer Belediyesi Fakir Baykurt Öykü Yarışması sonuçlandı - Tanpınar Şiir Yarışması’nda Sonuçlar Açıklandı - 9. Aşık Mahzuni Şerif Beste Yarışması başlıyor - Dicle Koğacıoğlu Makale Ödülü 2017 - Bornova Belediyesi Şiir Yarışması - GİO 2017 Roman Ödülü - Sunullah Arısoy 2017 Şiir Ödülü Hüseyin Atabaş’ın - Gençlerden Atatürk'e Mektup Yarışması - "Attila İlhan Edebiyat Ödülleri" başvuruları başladı -
Yazar: Beyza ERSOY
Öyküleri - Öykücünün Hayatı

JERİKO

Prensin hizmetkârı evlerine girdiğinde Külkedisi “Hah bir misafir eksikti, zaten bütün gün iş güç, yorulmuşum; işin yoksa bir de konuk ağırla” diye içinden geçirdi. Yalan, aslında Prensin başlattığı cam ayakkabı seferberliğinden bütün köy çalkalanmıştı. Külkedisinin de bu durumdan, bal gidi de haberi vardı. Zaten hizmetkâr, prensin forsu gereği evin bahçesine sarı büyük kraliyet borazanını öttüre inlete girmişti. Prensin hizmetkârından bir başkasının bir eve böyle girmesi için deli olması lazımdır.
 
Şimdi eğri oturalım açık konuşalım. Külkedisi hizmetkârı görünce öyle bir sevindi ki, tüm yorgunluğunu da unutuverdi. Kolay mı canım aşk bu. Tam bir haftadır Külkedisi bu anı beklemiş, aşktan yorgan döşek yatağa düşmüştü. Yalan, çünkü hem öyle bir görüşte aşk olmaz; olsa olsa merak olur. Hem de Külkedisi bütün gün ayaktaydı, öyle “Aşığım kızlar biraz bana ilişmeyin” deme lüksü de yoktu.
 
Bu arada demin mavi pilot kalemimi aradım bulamadım, canım sıkıldı, aklım bir yandan onda.
 
Neyse hizmetkârı “Aman efendim talan efendim” bilmem nelerle içeri aldılar. Nasılsınız, iyiyiz, çocuklar nasıl, ellerinizden öperler, klasik hal hatır sormalardan sonra sıra geldi cam ayakkabının denenmesi faslına. Hizmetkâr çuha torbadan cam ayakkabıyı ortaya bir çıkardı ki, ayakkabının ışığından herkesin gözleri kamaştı. Öyle kamaştı ki bir süre ayakkabıya bakamadılar. Sadece Külkedisi bakabildi. “Aha benim ayakkabı” dedi. Bu arada hizmetkâr cam ayakkabıyı sevabına bir kutuya koymamış, çuha torbada elinde sallaya sallaya gezdiriyordu. Bir kırılsa Prensle kendi evlenmek zorunda kalacaktı ama bu gerçeği bilmiyordu.
 
Ayakkabının saçtığı ışığa gözler alışınca, ayakkabıyı önce anne giydi. Çünkü evlenmek istiyordu. “Evde kaldınız kızlarım, bir münasip koca her birinize” falan hikâye, önce kendini düşünüyordu. Giydi ama ayağı tombuldu ve ayakkabı az daha çatlıyordu.

            Ayakkabı iki dünya iyisi üvey kız kardeşten büyüğüne de olmadı. Boyu çok uzundu, ayağı da öyle. Olmadı işte. Derken küçük kız kardeş denedi. Ve oldu! Zaten masallarda piyango hep küçük kardeşe çıkar. Tombul ve beyaz talih kuşu hep, küçük evladın başına konar. Yani masalın asıl versiyonundaki ayakkabı küçük kardeşe de olmadı faslı hikâye; masalın doğasına aykırı. Ama işte bu masalda bir fantastiklik var, ayakkabı Külkedisi’ne de oluyor. Olay budur.
 
Ayakkabı küçük kız kardeşe olunca, anne ve abla gözlerinde acı ve sevinç gözyaşlarıyla küçüğün boynuna sarıldılar. Onu öpücüklerle ıslattılar. Görülesi bir manzaraydı. Sonra külkedisi de mutlulukla üvey kardeşini kutladı. İçinde illa ki kıskançlık veya hırs olacak değil ya. “Kısmetimse Şam’dan Yemen’den, değilse yanımdan yöremden” diye düşünüyordu. Sen balkabağının kupa arabaya dönüşmesine tanık ol, sonra da kader kısmete inanma. Ayrıca “Kardeşim evlenir de saraya giderse ben de sarayda daha iyi koşullarda hizmetçilik yaparım. Yok, beni götürmezlerse de ev bana kalır, oh özgürce hayatın tadını çıkarırım” diye düşünüyordu. Özetle Külkedisi kardeşinin mutluluğuna sevindi.
 
İlk coşkudan sonra hizmetkâr Külkedisi’nden de ayakkabıyı giymesini istedi. Külkedisi hariç hepsini bir şaşkınlık aldı. Dehşet içinde “E ayakkabı küçüğümüze oldu ya, “Gelin” belli olmadı mı?” diye sordular. Hizmetkâr da “H’anfendiler, koca dünyada 28 numara ayakkabıyı giyecek sadece bir kişi çıkacağından nasıl bu kadar emin olabilirsiniz? Evet, ayakkabı biraz küçük ama bu, gerçeği değiştirmez” derken Külkedisini de kaşı gözüyle önüne çağırdı. Ve malum, Külkedisinin ayağına da ayakkabı oldu.
 
Bu arada kalemimi hala bulamadım. Giderek sıkılmaya başlıyorum. Masalı kısa kesebilirim.
 
İşte asıl buradan sonrası önemli. Çünkü ayakkabı Külkedisi’nin ayağına girdi ama çıkmadı. Evet, çünkü başta yalanladığımız şey gerçekti aslında. Çünkü Külkedisi hakikaten de aşktan bir haftadır yorgan döşek yatıyordu. “Kızlar beni biraz idare ediverin, ne var canım” modundaydı. E öyle enerji harcamayınca da bir miktar kilo almıştı. Önce ayakları kilo alıyordu. Bu yüzden ayağı da ayakkabıyı tıka basa doldurmuştu. Bu durum karşısında Hizmetkâr tıbbi müdahale kararı aldı ve Külkedisini saray doktoruna götürmek üzere yola çıktılar.

          Hizmetkâr Külkedisini atının terkisine atmış, köy yollarında giderken, Külkedisi Hizmetkârı ayarttı ve birlikte ülke dışına kaçmaya karar verdiler. Yalan. Çünkü hizmetkâr evliydi ve karısını seviyordu. Ayrıca Külkedisinin de Hizmetkâr umurunda değildi. Ve ayrıca Prens de Külkedisinin umurunda değildi, “Prensse kendine Prens, şişinmesin öyle” diye düşünüyordu. Ayrıca “Bana Prensten bol ne var, elimi sallasam ellisi” diyordu. Aslında yalan. Evet, Külkedisi Prensi gerçekten umursamıyordu çünkü köyün yakışıklısı Jeriko’ya âşıktı. Ne zaman su çekmeye, çeşme başına gitse Jeriko’yu su içerken görüyordu. Bunca su içmeye Jeriko’nun “def” gibi gerilmemesini bir türlü aklı almıyordu. Ayrıca su sağlığa çok yararlı deniyordu ama Külkedisi hiç susamıyordu ve bu kadar suya önem veren birine hayranlık duyuyordu. Eskiler boşuna “Aşk bir sudur” dememişlerdi.
 
Jeriko da Külkedisi’ne karşı boş değildi hani. “Külkedisi mülkedisi ama kışın şöminenin önüne, tüylerini kabartıp kıvrılıverince pek tatlı olur” diye düşünüyordu. İyi hadi, gerçeği dilimizde kıvırıp durmayalım; ikisi çoktan mercimeği fırına vermişlerdi ve doğal olarak bundan Prensin haberi yoktu.
 
Kalemim demiştim ya, gına geldi. Şimdi kalkıp tekrar arayacağım, iyice canımı sıkmaya başladı. Masalı bir an önce sonlandırmalıyım.
 
Tıbbi müdahale için Külkedisi ve Hizmetkâr ağaçlar arasında dörtnala at sürer, atın nalından sıçrayan çamur onları seyrettiğimiz kameranın az kalsın üzerine sıçrarken, o sırada çeşme başında su içen Jeriko bunları görünce peşlerine düştü. Yolda Külkedisinin, sıkan ayakkabı yüzünden canı iyice acımaya başlamıştı. O kadar çekiştirirse olan olur tabii: Ayakkabı çatladı.
 
Peki, sonra ne mi oldu? Başta söylediğimiz bir şey.

Başrolde bir kadın: Külkedisi (namı diğer Sinderella)
Peşinde bir erkek adım adım:
Jeriko (olsa gerek). Bir de Prens.
Dünyanın kanunu besbelli: Kaçan kovalanır (uymadı aslında)
Söyler hep aynı şeyi, aynı şeyi: Önce hoş, sonra boş gelir.
Masalın asıl kahramanı: Baloda Sinderella’yı cam siperane temsil eden, gece 12’de merdivenlerde terk edilen, sonrasında onca ayak kokusunun kahrını çeken, en sonunda da çatlatılarak gençliği nankörce heba edilen Cam Ayakkabı.

 


Beyza ERSOY

 
Şiirakademisi ticari amaç gütmediği için ürünlere telif hakkı ödemez. Ürünlerin telif hakkı yazarına aittir.
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası uyarınca, ürünler site yönetiminden ve yazarından izinsiz kullanılamaz.  
Bebek Giyim - Toptan Oyuncak - web tasarım
Şiir Akademisi - Ana Sayfa