Şiir akademisi logo
Şairler Şiirler menü Öyküler
Fakir Baykurt Öykü Yarışması - Sarıyer Belediyesi Fakir Baykurt Öykü Yarışması sonuçlandı - Tanpınar Şiir Yarışması’nda Sonuçlar Açıklandı - 9. Aşık Mahzuni Şerif Beste Yarışması başlıyor - Dicle Koğacıoğlu Makale Ödülü 2017 - Bornova Belediyesi Şiir Yarışması - GİO 2017 Roman Ödülü - Sunullah Arısoy 2017 Şiir Ödülü Hüseyin Atabaş’ın - Gençlerden Atatürk'e Mektup Yarışması - "Attila İlhan Edebiyat Ödülleri" başvuruları başladı -
Yazar: Hikmet KURTER
Öyküleri - Öykücünün Hayatı

APOSTROFMANİ

K. Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Kürsüsü Başkanı Profesör Gencay  Bakırer, yaş haddinden emekliliğine sayılı günleri kalmış, şişman, toparlak yüzlü, kıvırcık beyaz saçlı bir bilim adamıydı.

Öğretim yılının sonlarına doğru bir gün sabah saatlerinde Kürsü Başkanı kendine ait odadaki masada birtakım kağıtlar imzalıyor bir yandan da,

“Ben bir hiçim. Evet, bir hiç” diye mırıldanıyordu.  “Beş para etmezin biriyim.  Öğretim üyesi, profesör, kürsü başkanı gibi unvanlara sahip birinin mutlu bir insan olması gerekmez mi?  Ama ben değilim. Hepsi boş, hepsi palavra o unvanların. Gerçek bir değer, kalıbının adamı olmadığını bilmek ne kadar acı veriyor bana. Şu an başında bulunduğum kürsüye gireli tam kırk yıl oldu. Kırk yıl içinde adımı tıp tarihine, bilim tarihine altın harflerle kazıyacak yeni bir buluş, yeni bir hastalık tanımı ortaya koyabildim mi? Hayır, koyamadım. Tek bir çivi bile çakamadım . Ah, dünyanın en mutsuz insanıyım ben.  Dünyanın en mutsuz insanı.”

Tam bu anda Eski Yunan Tragedyalarındaki haberciler gibi soluk soluğa  Kürsü Başkanlığı Odasına dalan asistan Can Işık,

- Hocam dün gece çok ilginç bir hasta getirildi kliniğimize, dedi.

Gencay Bakırer,

- Bizim için bütün hastalar ilginçtir Can Bey, diye karşılık verdi.

23-24 yaşlarında, sarı saçlı, patlak gözlü asistan Can Işık mavi boyun damarlarını şişirerek,

- Ama Hocam, bu hasta çok farklı, dedi. Yattığı yerden gözlerini tavana dikmiş, görünmeyen biri ile konuşuyor,  “İn oradan aşağı… İn aşağı!” diye sesleniyor.

- Hım… Evet, bir derdi, bir sorunu olduğu besbelli.  Hadi  öyleyse, düş önüme de bir an önce yanına gidelim hastamızın.

Birkaç dakika sonra profesör ile genç asistanı psikiyatri koğuşunda Hasta Tarık Granit’in karşısındaydılar.

Otuz beş yaşında olmasına karşın yaşından çok daha fazla gösteren, saçı sakalı birbirine karışmış Tarık Granit, asistan Can Işık’ın söylediği gibi, gözlerini tavana dikmiş kendi kendine,

- Şuna bakın şuna.  Afra tafrasından geçilmiyor, diye sayıklıyordu. Hey… Sen… Oradaki… Kendini matah bir şey mi sanıyorsun?  Sen aslında nesin biliyor musun? Sen densizin, ukalanın, kendini bilmezin tekisin. Dur hele, dur… Daha söyleyeceklerimi bitirmedim. Dur dedim de birden aklıma geldi. Noktalama işaretleri içinde sözcüklerin akışını durduran, cümleye son veren tek bir otorite vardır, o da noktadır. Bari hayatta bir nokta kadar değerin olabilseydi. Ne yazık ki, bir nokta bile değilsin.   Sen önünde sonunda bir virgülsün. Hani, kullanıldığı yerde yalnızca kısa bir an soluk alıp verilen bir virgül.  Peki öyleyse, etrafına neden böyle caka satıyorsun?  Harflerin tepesinde durduğun için mi?  İn oradan aşağı… in aşağı…

Gencay Bakırer asistanının kulağına,

- Geçmişte yaşadığı birtakım  olumsuz olaylar onda bir takıntı yaratmış, diye fısıldadı. Hastamıza psikanaliz uygulayarak bilinçaltının dehlizlerinde dolaşalım. Hastalığının nedeni, bilinçaltı denen o hurdalığa, o dipsiz kör kuyuya sıkıştırdığı  küçük bir çakıl taşı olabilir ha, ne dersiniz?

Genç asistan,

- Çok uygundur Hocam, diye onayladı profesörü.

- Öyleyse iş hipnoz tekniğiyle hastamızı uyutmaya kaldı.

Birden elinde bir küre beliren Gencay Bakırer, takılmış bir plak gibi aynı sözleri yineleyen Tarık Granit’e seslendi:

-Yavrucuğum… Elimdeki şu küreyi görüyor musun?.. Ben bu küreyi 

zincirinden tutarak sağa sola sallayacağım. Senden istediğim, bütün dikkatini toplayarak onu izlemen. Anlaşıldı değil mi?..  İşte, küreyi sallamaya başladım. Sen de dikkatlice bakıyorsun… Aferin, aynen böyle. Bakıyorsun… Bakıyorsun… Göz kapakların ağırlaşıyor… Ağırlaşıyor… Gözlerini açamıyorsun. Dış dünyadan tamamen koptun. Şimdi uykudasın. Derin bir uykudasın. Anlat bakalım, başına gelenleri. Taa, en başından, çocukluğundan…

Uykuya dalan Tarık Granit rahatlamış, sakinleşmişti.

- Çocukluğumdan… Ah, evet… Daha dün gibi iyi hatırlıyorum, diye söze girdi.

Ortaokuldaydım. Birinci dönem sonunda Türkçe’den kırık not getirmiştim. Ders yılı sonu olsa, Türkçem zayıf olduğu için bütün derslerden sınıfta kalmış sayılacaktım. O güne kadar kendisinden bir fiske bile yemediğim babam bana bir tokat aşk etti. Öyle ağırıma gitti, öyle içime oturdu ki o tokat. Gerçi yıl sonunda sınıfımı geçtim, ama neye yarar? Türkçe’den neden kırık not almıştım biliyor musunuz?  En tepede durup bir türlü aşağı inmek bilmeyen şu virgül, şu kesme işareti var ya, işte onun yüzünden. Bütün suçum, günahım kişi adlarından sonra gelen ekleri kesme işareti ile ayırmamakmış.     

O günden sonra harflerin tepesindeki virgülden yakamı kurtarabildim mı? Ne gezer…Her yerde karşıma çıktı. Hep bana karşıydı. Hangi birini anlatsam?.. Şundan başlayayım: Lisedeydim o sıralar. Öğretmenimiz, yazdığımız kompozisyon ödevlerini bize geri veriyordu. Sıra bana gelince, bütün sınıfa dönerek,  “Tarık, kişi adlarından sonra kesme işaretinin nasıl kullanılacağını bilmiyor, çocuklar.” dedi. Ben de, “Bilmez olur muyum öğretmenim. Kişi adlarından sonra gelen ekler mutlaka kesme işareti ile ayrılır.”  dedim. “Söylediğin doğru. Ancak sen ödevinde kişi adlarından sonra kullanılan unvanların aldığı ekleri de kesme işareti ile ayırmışsın ki, bu yanlış. Anlaşılan sen hem dilbilgisi kurallarını bilmiyorsun hem de bilgiçlik taslıyorsun. İşte sana koskoca bir sıfır.” diye beni yerime oturttu.

Bir başkasını anlatayım:  On yıldır çalıştığım işyerinde şeflik sınavı açılmıştı. O bölümün en eskisi, en çalışkanı, her şeyin girdisini çıktısını bileni bendim. Hemen herkes sınavı benim kazanacağıma kesin gözüyle bakıyordu. Sonuçlar açıklandığında küçük dilimizi yutacak gibi olduk. Sınavı tembel mi tembel, uyuşuk mu uyuşuk bir işgören kazanmıştı. Hakkımı aramak için derhal üstlerime çıktım. Sınav kağıtlarını göstermelerini istedim. Beni kırmadılar, gösterdiler. Sınavı kazananın kağıdına şöyle bir göz atınca öfkelendim, “Şef diye seçtiğiniz kişi dilbilgisi kurallarını bilmiyor. Bakın, kişi adıyla birlikte kullandığı unvanın aldığı eki kesme işareti ile ayırmış.” diye veryansın ettim yöneticilerime. Kafamın tası atmıştı bir kere. Hızımı alamayarak, “Hadi, o kuralı bilmiyor diyelim. Siz de mi bu yanlışı görmediniz? Topunuz cahilsiniz.” diye ekledim.  “Yanılıyorsunuz, Tarık Bey” dediler. “On Beşinci Dil Kurultayında, kişi adı dışındaki bütün özel adların alacağı eklerin kesme işareti ile ayrılıp ayrılmayacağı yazanın duyacağı gereksinmeye bağlı olduğu kararına varılmıştır. Asıl bizim senin gibi dilbilgisi kurallarından haberdar olmayan biriyle çalışmamız mümkün değildir.” diye beni kapı dışarı ettiler. Dahası da var…

Profesör,

- Dahasına  gerek yok, bana bu kadarı yeterli. Yavrucuğum, aç artık

gözlerini, diye Tarık Granit’i uyandırdı.  

Birkaç hafta sonra, K.Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Kürsüsü Başkanı

Gencay Bakırer sabah saatlerinde kendine ait odada o günkü gazeteleri okuyordu.

Gazetelerin manşetlerinde bir Türk bilim adamının büyük başarısından söz ediliyordu. Haberlerin süreğinde, Profesör Gencay Bakırer’in  psikiyatri dünyasına daha önceden bilinmeyen Apostrofmani adlı yeni bir hastalık tanımı armağan ettiği, Apostrofmani’nin kesme işareti kaynaklı bir ruhsal saplantı olduğu, bizde futbol, roman hatta bilim olmadığını ileri sürenlerin artık başlarını önlerine eğip utanmaları gerektiği belirtiliyordu.

Okuduklarından gözleri yaşaran Kürsü Başkanı,

 “Dünyanın en mutlu insanıyım ben.” diye mırıldanıyordu.  “Dünyanın en mutlu insanı.”


Hikmet KURTER

 
Şiirakademisi ticari amaç gütmediği için ürünlere telif hakkı ödemez. Ürünlerin telif hakkı yazarına aittir.
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası uyarınca, ürünler site yönetiminden ve yazarından izinsiz kullanılamaz.  
Bebek Giyim - Toptan Oyuncak - web tasarım
Şiir Akademisi - Ana Sayfa