Şiir akademisi logo
Şairler Şiirler menü Öyküler
Fakir Baykurt Öykü Yarışması - Sarıyer Belediyesi Fakir Baykurt Öykü Yarışması sonuçlandı - Tanpınar Şiir Yarışması’nda Sonuçlar Açıklandı - 9. Aşık Mahzuni Şerif Beste Yarışması başlıyor - Dicle Koğacıoğlu Makale Ödülü 2017 - Bornova Belediyesi Şiir Yarışması - GİO 2017 Roman Ödülü - Sunullah Arısoy 2017 Şiir Ödülü Hüseyin Atabaş’ın - Gençlerden Atatürk'e Mektup Yarışması - "Attila İlhan Edebiyat Ödülleri" başvuruları başladı -
Yazar: Ayhan BOZFIRAT
Öyküleri - Öykücünün Hayatı

YEĞENLER

Ne güzel günlerdi onlar! Ne tatlı günler. Ne tadına doyum olmayan günler. Ama çok geride kaldı şimdi. Çok geride hem de. Güzel günler ne çabuk geçip gidiyor!.. İnsan dönüp ardına baktığında, onların çok geride kaldığını görüyor yalnız. Ve biliyor ki, bir daha hiç geri dönmeyecek...

Büyükannem, amcamlarda kalırdı. Her ihtiyar gibi, o da çevresinde toplanılsın isterdi. Çevresinde toplanılsın ve eskilerden söz edilsin. Onun için de çevresinde toplanılır, en gereksiz şeylerden söz edilirdi. Ama ne güzel geçerdi zaman... Biz büyükannemin gönlü olsun diye mi toplanırdık amcamlarda, yoksa kendi gönlümüzü eğlendirmek için mi giderdik amcamlar? Orasını bilmiyorum. Hiç kimse de bilmezdi bunu. Bilmenin de bir yararı yoktu zaten. Önemli olan, amcamlarda toplanılması ve dünyanın en güzel, en tadına doyulmaz saatlerinin orada geçmesiydi.

Oldukça büyüktü amcamların evi. Büyükannemin istediği kalabalığı rahatlıkla alabilirdi. Üstelik de biz bize olurduk. Yabancı olmazdı aramızda. Amcalarımın alt katında oturan o ihtiyar adamcağızı saymazsak tabii. O da katılırdı bu toplantılarımıza. Hem de toplantılarımızın en vazgeçilmez kişisi olarak. Onsuz tadı mo olurdu böyle gecelerimizin! Bir makinenin en önemli parçasıydı sanki. O olmazsa makine işleyemez dururdu. Onun için kendisi kalkıp gelmemişse, çağırırdık. Nazlanırdı kimi de. Bilirdi üsteleyeceğimizi de ondan. Biz de üstelerdik nitekim. Yalvarırdık.

Ne gülerdik, aklıma geliyor da şimdi. Ne bol, ne rahat kahkahalar atardık. Bizi en çok güldüren, ihtiyar adamcağızla büyükannemin birbirlerine şaka yollu sataşmalarıydı. Hiç geçinemezlerdi. Çocuklar gibi girerlerdi birbirlerine. Bir çocuğun elinde, topu ya da elması var, o çocuk, o topu ya da elmayı ötekiyle bölüşmedikçe kavga çıkar aralarında. Öteki de ister çünkü. Topu ya da elması olmayanı, annesi pek zor vazgeçirir bu isteğinden. Ama büyüdükçe, eğitile eğitile, böyle yersiz isteklerden vazgeçerler kuşkusuz. Paylarına ne düşüyorsa ona razı olmayı öğrenirler. Büyüdükçe insanlar terbiyelenirler çünkü. Ama çocuklar terbiyesizdirler nede olsa. İhtiyarlarda bu cins çocuk aslına bakılırsa. Ama başka türlü çocuk... Büyükannemle ihtiyar adamcağız çocuklar gibi dalaşırlardı. Biz de katılırdık gülmekten. Ama onlar elma için, top için kavga etmezlerdi elbet, onlar cenneti bölüşemezlerdi aralarında. Şimdi bile gülüyorum aklıma geldikçe... Büyükannem tapulu mülkü sanırdı cenneti. Sokazdı ötekini. Çünkü namaz kılmıyordu ihtiyar. Büyükannem ise tam tersi. Beş vaktin hiçbirini kaçırmazdı. Kınardı ihtiyarı, “Alnı secdeye değmemiştir” derdi. İhtiyar da altta kalmazdı doğrusu. “Dedikoducuların yeri yok cennette. Sen dedikoducu bir kocakarısın” diye suçlardı büyükannemi. Bizim zor tuttuğumuz kahkahalarımız dolduruverirdi odayı. Büyükanneme, “Büyükanne bak ne diyor, ne diyor” derdik onu kışkırtmak için. İhtiyar daha büyükannemin bir şeyler söylemesine fırsat vermeden, “Tabii ya, hanım kızımı çekiştiriyorsun” derdi. “Hanım kızım” dediği yengemdi. Biz yengeme dönerdik hemen, “Yenge” derdik, “bak büyükannem seni çekiştiriyormuş.” Aslında haklıydı ihtiyar. Büyükannem yengemi çekiştirirdi. En çok da yengemi yalancılığıyla suçlar, ona buna söyler dururdu. Gerçekten de yalan söylerdi yengem. Hem de ne olmadık yalanlar.. Kendine en ufak bir yarar sağlamayacak yalanlar. Hiç kimsenin aklına gelmeyecek türden yalanlar. Durup dururken, birinin kızını nişanlar, birinin oğlunu evlendirir, birine piyangodan para çıkartırdı. Neden uydururdu bunları? Belki kendi yaşamında yerine getiremediği değişiklik özlemini, yalan yoluyla başkalarında gerçekleştirmek. Belki de önemli bir haber vermek tutkusu. Herkes sever nedense, önemli bir haber ulaştırmayı. Yengem bunu yalanla yapardı. Biz yavaş yavaş inanmaz olmuştuk yengemin yalanlarına. Büyükannem hiç inanmazdı. Gene de yengemin verdiği ölüm haberlerine –ki, yengem sık sık ihtiyarları öldürürdü- kana kana ağlardı. İhtiyar adam, belki büyükannemin yengemi çekiştirdiğini bilmezdi de, büyükannemi kızdırmak için söylerdi bunları.

Yengem de büyükannemi çekiştirir dururdu. “Evde kolonya bırakmıyor” derdi. Büyükannem kolonyaya çok düşkündü. Mendilinin katları arasına bol bol kolonya döker, kolonyadan sırılsıklam olmuş mendilini, bir sürü ceplerinden birine yerleştirirdi. Ne de çok cebi vardı büyükannemin. Gömleğinde, entarisinde, hırkasında, yeleğinde hep cep vardı. Bana öyle gelirdi ki, bir insanın bir insanın bu kadar çok cebi varsa, o insan hiçbir zaman tam mutsuz olamaz. İhtiyar, “Sen hanım kızımı çekiştiriyorsun” deyince yengem, hem küskün hem de kızgın bakardı büyükanneme. Ne gülerdik Allahım. Yaşlar gelirdi özlerimizden. Annem böğürlerini tutardı.

Ne güzel günlerdi onlar. Ne tatlı günlerdi. Dünya değişti. Çoktan beri değişti. Öylesine bol, öylesine kaygısız kahkahalar atmayalı yıllar var belki. Neler yetmezdi bizi güldürmeye! Ufacık bir yanlış davranış bile... Bir gün ihtiyar su istedi amcamın kızından. Kızcağız da suyu ona getireceğine, yanlışlıkla büyükanneme uzattı bardağı. Büyükannem de suyu kendi istemişçesine rahat rahat içti. Biz öylece durmuş sonunda kopacak fırtınayı bekliyorduk. İhtiyar, nasıl da sesini çıkarmadan seyrediyordu büyükannemi. Büyükannem suyu içip bitirdikten sonra, amcamın kızına, “doymadım kızım bir bardak daha getir” dedi. Nasıl koyverdik kahkahaları! Büyükannem ilkin bir şey anlamamış, şaşkın şaşkın çevresine bakıyordu. Sonra anladı yaptığı yanlışlığı, “doğru ya” dedi, “suyu isteyen ben değildim ki.” Öylesine güldük ki, taa arka odadan amcamın oğlu bile sesimizi duyup geldi. Seslerimiz ona kadar gitmesin dite alçak sesle gülmeye özellikle dikkat ederdik. Amcamın oğlu Hukuk Fakültesi’nde öğrenciydi. Arka odada ders çalışırdı. Derslerini mi çalışırdı, yoksa başka kitaplar mı okurdu bilemem. Yanımıza gelmezdi hiç. Kitap doluydu odası. Tıklım tıklım kitap. Dünyadaki her şeyden o sorumluymuş gibi bir hali vardı. Amcamın düşünceli düşünceli parmağında yüzüğünü çevirmesinden, o sorumluydu. Yengemin yüzüne vaktinden önce yerleşmiş kırışıklıklardan, o sorumluydu. Büyükannemin kabul edilmeyen dualarından, o sorumluydu. İhtiyar adamın yaşama olan burukluğundan, o sorumluydu. Bizim, kahkahalarımızı artırmak için en sudan bahaneler yaratma çabamızdan, o sorumluydu... Aramıza katılmazdı hiç. Hepimiz saygı duyardık ona. Bizim gülmelerimize, eğlencelerimize hiç katılmıyor diye, ben gene de acırdım amcamın oğluna. Bir sürü kitap vardı odasında. Hep kitap okurdu.

O kitaplarına gömülmüş okurken, biz burada ne keyifli, ne eğlenceli saatler geçirirdik. Dedim ya, en ufak bir yanlışlık bizi güldürmeye yeterdi. Çok iyi anımsıyorum, hâlâ bugünmüş gibi aklımdadır. Bir yanlışlık gene: Büyükannemi aylarca hem üzen, hem de utandıran bir yanlışlık. Ama bizim gözlerimizden yaş getiren bir yanlışlık. Bir gün, kendisini dinlemiyor diye çatan ihtiyara, “kulağım sende” diyeceğine “gözüm sende” demişti büyükannem. Bunun üstüne biz öyle bir güldük ki, sokaktan geçenler bile duymuşlardır. Amcamım oğlu bile dayanamayıp geldi odasından. Büyükannem günlerce yüzüne bakamadı ihtiyarın. Oysa, ‘gözüm sende’ demiş ne olacak, ‘gönlüm sende’ demiş ne olacak. İkisinin de kırış kırıştı yüzü. İkisi de gönül işlerinin yalnız sözünü edip, bu gibi işleri hoş görmediklerini, ayıpladıklarını belirtirlerdi hep. Ama büyükannem utandı işte. Aylarca sözünü etti bunun. Annem kaç kez, “üzülme, bir yanlışlık olduğu besbelli” demek gereğini duydu.

Hiç unutmam o günlerdeki gülmelerimizi. Ne gülerdik Allahım. Kahkahalarımız öte mahalleden duyulurdu belki de, yazın pencereler açık olduğunda. Amcamın oğlu bile çıkar gelirdi odasından kimi kez. Ama gülmezdi o. Bizim katıla katıla güldüğümüz şeylerin hiçbirine gülmezdi. Gülmezdi de kızardı. Kızgınlık olurdu bakışlarında. Kızardı bize. Ve bir de, başka bir şey!.. Aşağılamak mı? Aşağılar mıydı bizi? Hayır, hayır! Aşağılamazdı anımsadığımca. Aşağılamazdı da, acırdı. Acıma vardı bakışlarında. Şimdi anlıyorum: Evet, acırdı. Hepimize acırdı.

 


Ayhan BOZFIRAT

 
Şiirakademisi ticari amaç gütmediği için ürünlere telif hakkı ödemez. Ürünlerin telif hakkı yazarına aittir.
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası uyarınca, ürünler site yönetiminden ve yazarından izinsiz kullanılamaz.  
Bebek Giyim - Toptan Oyuncak - web tasarım
Şiir Akademisi - Ana Sayfa