Şiir akademisi logo
Şairler Şiirler menü Öyküler
Fakir Baykurt Öykü Yarışması - Sarıyer Belediyesi Fakir Baykurt Öykü Yarışması sonuçlandı - Tanpınar Şiir Yarışması’nda Sonuçlar Açıklandı - 9. Aşık Mahzuni Şerif Beste Yarışması başlıyor - Dicle Koğacıoğlu Makale Ödülü 2017 - Bornova Belediyesi Şiir Yarışması - GİO 2017 Roman Ödülü - Sunullah Arısoy 2017 Şiir Ödülü Hüseyin Atabaş’ın - Gençlerden Atatürk'e Mektup Yarışması - "Attila İlhan Edebiyat Ödülleri" başvuruları başladı -
Yazar: Yekta KOPAN
Öyküleri - Öykücünün Hayatı

SAATLİ MAARİF TAKVİMİ

Her günü doya doya yaşıyorum. Aceleci davranıp gelecek günlere önceden bakmaya çalışmıyorum. Her sabah okula gitmeden, bir gün öncesinin yaprağını büyük bir özenle koparıp, yeni güne merhaba diyorum. Kahvaltıdan nefret etsem de annemin zoruyla bir şeyler atıştırırken, sindire sindire okuyorum saatli maarif takviminin o günkü marifetlerini. Böylece her günü doya doya yaşıyorum.

En çok "güzel sözler" ve "tarihte bugün" köşeleri ilgimi çekiyor. Doğal olaylar kafamda karşılığını bulamadığı için şaşırıyorum. Kırlangıç fırtınası yazdığı gün, fırtına filan kopmuyor. O yüzden işin o kısmını pek anlamıyorum. Doğacak çocuğa konulacak isimler komik bir şekilde aklıma aynı konuşmayı getiriyor: Ne gün doğdunuz, şu gün, aaa ne tesadüf ben de o gün doğmuşum, o zaman sizin de adınız Hatice… Kimsenin çocuğuna takvimden isim koyduğuna inanmıyorum. Komik. Bir de bugün ne yiyelim ve günün yemeği var. Onları okumaya bayılıyorum. Ama annem asla takvimin önerileri doğrultusunda yemek yapmıyor. Sabah okurken "Aaa bak ne güzel, uzun zamandır da yapmamıştım, dur bu akşam şöööle güzel bi …" diyor ama akşam yemeğinde yine uzun zamandır yaptığı bir şeyi tercih etmiş oluyor.

Fıkraları hızlı hızlı okuyorum ve gülmüyorum. Ben fıkralara gülemem.

Güzel sözler hep güzel oluyor. Her seferinde onları defterime not alıp, kompozisyon sınavlarında bir yerlere sokuşturmayı düşünüyorum. Notlar alıyorum ama hiç kullanmıyorum. Şimdi o notlara bakıyorum da en çok Voltaire konuşmuş galiba. La Rochefoucould, Carnegie, Logau gibi bir daha adlarını hiç duymadığım insanların bu sözleri sadece takvim için söylediklerini sonra da dünyadan göçüp gittiklerini düşünüyorum ister istemez. Bir de birçok kişinin, birçok yerde, birçok kere söylediği "Ben mesut olduktan sonra parayı ve malı ne yapayım?" sözünün nasıl olup da J.M.Miller diye bir adamın 'güzel sözü' olduğunu hala anlamıyorum. Yoksa takvim arada bir bizi kandırıyor mu?

Çocukluğumdaki bu 'saatli maarif takvimi okuma notları'nın bir çoğu kayıp bugün. Kaybolan diğer şeyler gibi…

Ama en çok tarihte bugün ilgimi çekiyor. Leibnitz'in doğumu, Louis Bleriot'nun uçakla Manş denizini aşması, Panama kanalının açılışı, İstanbul'daki elim 1642 zelzelesi, Köprülü Fazıl Mustafa Paşa'nın Salankamin meydan muharebesinde şehit oluşu, Şark demiryollarının Türk idaresine geçişi… Bu bilgilerin birçoğu tarih ya da edebiyat kitaplarımızda karşımıza çıkmıyor. Baudelaire, Rimbaud, Schopenhauer, Camus, Poe, Marx ve daha birçok isimle ilk kez takvim aracılığıyla tanışıyorum. Tek satırlık bilgilerin takipçisi olmak istiyorum ama rotamı belirleyecek bir pusula vermiyorlar okulda. Hep başımı kaldırıp kutup yıldızı aramak zorundayım. Ben hala kutup yıldızının hangisi olduğunu bilmem.

Okul dönüşü oturup Uzay 1999 isimli diziyi seyrediyorum ahşap mobilyalı siyah-beyaz televizyonumuzda. Yıllar sonra Ed Wood'da muhteşem bir Bela Lugosi tiplemesiyle karşıma çıkacak olan Martin Landau komutanlığında bir grup insan Ay üssü Alfa'da maceradan maceraya koşuyor. Göktaşları, uzaylılar, farklı organizmalar, aşklar, ihanetler…

Hepsi de masal kahramanı uydumuzun yüzeyindeki bir üsde geçiyor. 1999 o kadar uzak ki. Olabilir bunlar, diyorum, olabilir… Belki de 2118'in saatli maarif takviminde Ay yüzeyinde ilk üssün kuruluşunu yazacaktır tarihte bugün köşesi. O zamanlar herşeyin olabileceğine, hepimizi güzel günlerin beklediğine inanıyorum. Sabah olmasını büyük bir heyecanla bekliyorum. Her sabah, takvimden yeni bir yaprağın koparılışı demek çünkü. Sabırsızlık yapıp bir gün sonrayı, bir gün önceden okumuyorum. Her günü doya doya yaşamaya çalışıyorum.

Yıllardır evime saatli maarif takvimi girmedi. Artık o meraklı çocuk değilim galiba. Artık çocuk değilim diyemeyeceğim kadar korumak istediğim çocukluğum, belleğini yitirdi ne yazık ki… Dünün o tarih meraklısı çocuğu, bugün nasıl böylesine bellek yitimine uğramış bir toplumun bireyi olmayı kabullenebiliyor? Tutuklu olarak yargılanmak kaydıyla serbest bırakılanlar, delil yetersizliğinden beraat edenler, bir türlü bulunamayan gazeteci katilleri, bir gün içinde sanki arzın merkezine seyahate çıkmışcasına ortadan kaybolanlar, birbirlerine hakaret ederken bir yandan da öpüşmeyi başarabilen cambazlar, iki gün önce eleştirdiklerinden iki gün sonra el ayak öperek ödül alanlar…

Belki de yıllar sonra bir başka çocuk, takvimin yapraklarında yolculuğa çıktığında Ayasofya Kilisesi yangını yerine, uyuşturucu tüccarlarının düğünüyle karşılaşacak. Belki de toplumun böylesine büyük bir hızla kaybettiği belleği yerine getirme işlevini yine saatli maarif takvimi üstlenecek.

Yılın en uzun gecesi yavaşca ruhuma dolmaya başladığında, bir an önce sabah olsun da hiç değilse fil ruhum bir yeni günü yazsın kendi tarihinin sayfalarına diyorum.

Peki bugünün tarihini bilen var mı?


Yekta KOPAN

 
Şiirakademisi ticari amaç gütmediği için ürünlere telif hakkı ödemez. Ürünlerin telif hakkı yazarına aittir.
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası uyarınca, ürünler site yönetiminden ve yazarından izinsiz kullanılamaz.  
Bebek Giyim - Toptan Oyuncak - web tasarım
Şiir Akademisi - Ana Sayfa