DON KİŞOT
Cervantes o gün erken uyanmıştı. Yüzünü yıkadı, sonra tahta pencereden dışarı baktı. “Bir roman yazmak için iyi bir gün” dedi. İyi bir gündü. Aşağı indi. O sırada kapı çalındı, köyün postacısı Hugo günlük gazete ve yeni çıkan kitapları getirdi. Cervantes bir parlak bozukluk fırlattı Hugo’ya, “Haberler canımı sıkarsa parayı geri alırım ha!” diye de espri yaptı. Kâhya kadın omlet yapmıştı, dumanı tütüyordu. Cervantes sıcak omleti yer, kaymaklı sütünü içerken önce gazetelere, sonra kitaplara baktı, “Yine mi şövalye kitapları” dedi, sinirlendi. “Bıktım bu içi boş, saçma şövalye kitaplarından. Öyle bir roman yazacağım ki herkes şövalyeliğin ne kadar saçma bir şey olduğunu anlayacak. Maskara edeceğim hepsini, maskara!”
İşte Don Kişot o gün doğdu. Ak pak pembe yanak masum bir bebekti. Babası Cervantes birilerine inat diye doğurmuştu onu. Yarı deli yapmıştı. Zor bir öykü yazmıştı onun için. Öyküsünün sonunda tüm hayatından pişmanlık getiriyordu Don Kişot.
Fakat kader Don Kişot’un yüzüne güldü, Cervantes’inkine ise tükürdü. Aradan yüzyıllar geçtikçe, Don Kişot babasının tüm umutlarının aksine sadece şövalyeliğin, iyi kalpli, idealist ve cesur olmanın, hiçbir günahı olmayan güzelim yel değirmenleriyse hain düşmanların sembolü oldu.
Cervantes bunu rüyasında görse kâbus diye uyanırdı belki ama iş böyle oldu.
Cervantes gibi ben de az önce uyandım. Yüzümü yıkadım. Kurularken güç bela dışarıya baktım (Havlu biraz mani oluyordu). Hava çok güzeldi. Beyaz bulutlar altında yeşil ova insanı adını koyamadığı coşku dolu bir özgürlüğe davet ediyordu. Aşağı indim. Kahvaltı etmeye hazırlanırken kapı çalındı. Kargodan abone olduğum dergiler geldi. Katı yumurtamı yiyip sütümü içerken dergilere göz attım. Yine mi karamsarlık diz boyu, yine mi grilik, gri bulutlar; yine mi anlaşılmaz güzel cümleler, şiirsel bir anlatım, yine mi kavuşulmamış aşklar, kırık kalpler, cool havalı yalnızlıklar... Her yerde sizden var...
Kahvaltıdan sonra dünden yarım kalan öykümle uğraştım. Cüceler ve prenseslerle ilgiliydi. Ciddi ciddi yazdım öykümü. Çok güldüm tekrar okuyunca, çok mutlu oldum.
Sonra Cervantes’in belki yanıldı dedim, çoğunu anlamadığım cümlelerle, klişe sözlerle Kardelen’i yazdım. Kardelen, karı kırdı, çiçek gibi çıktı ortaya... Başarı dediler, para verdiler bana. Parayı katlayıp paket yaptım, Don Kişot’a postaladım. “Bu senin hakkın” diye yazdım zarfın üzerine.
Beyza ERSOY