BIÇAK
Donmayacakları kadar kömürü, yok canımızla, alırdık her yıl. Saniye Hanımlar olmasa soğuktan değilse de açlıktan öleceklerdi. Sağından kalktığı günlerde bir iki somun sokuştururdu bakkal Rüstem, eğrilmiş dal gibi sallanan Mehmet’in koltukaltına. Öksürmekten teşekkür edemezdi. Gözleri buğulanır, başını sallardı aşağı yukarı. Koltukaltında somunu gördüğümüz gecelerde, bir kap yemeği içimize sinerek yerdik.
Bir gümüşi sabah kapımız çalındı biraz telaşlı, biraz ürkek. Gelen, dört kızından en büyük olanıydı. Kızarmış gözleri yerdeki karlarda ateşini söndürmeye çalışırken, incecik sesi ayazda asılı kaldı:
- Rahatsız ediyorum kusura bakmayın. Annem büyük bir bıçak istiyor. Babamın göğsüne koyacak.
İlkay NOYLAN