Şiir akademisi logo
Şairler Şiirler menü Öyküler
Fakir Baykurt Öykü Yarışması - Sarıyer Belediyesi Fakir Baykurt Öykü Yarışması sonuçlandı - Tanpınar Şiir Yarışması’nda Sonuçlar Açıklandı - 9. Aşık Mahzuni Şerif Beste Yarışması başlıyor - Dicle Koğacıoğlu Makale Ödülü 2017 - Bornova Belediyesi Şiir Yarışması - GİO 2017 Roman Ödülü - Sunullah Arısoy 2017 Şiir Ödülü Hüseyin Atabaş’ın - Gençlerden Atatürk'e Mektup Yarışması - "Attila İlhan Edebiyat Ödülleri" başvuruları başladı -

Söyleşiler » Cevat ÇAPAN ile yapılan söyleşiler


“Şiir dendiğinde, yaşanan hayatları anlamlı ve önemli kılan sözler geliyor aklıma”

İlk kitabı “Dön Güvercin Dön” 1985 yılında yayımlanan Cevat Çapan, 1985-2006 yılları arasında yazdığı şiirleri “Bana Düşlerini Anlat”ta bir araya topladı. Kitapta, şairin “Dön Güvercin Dön”den sonra yayımladığı şiir kitapları “Doğal Tarih” (1989) “Sevda Yaratan” (1994) ve “Ne Güzel Yolculuktu Aklımdan Çıkmaz” (1996) şiirleri ile 2001-2006 arasında yazdığı şiirler yer alıyor.

Mehmet ÇAKIR
 

Cevat ÇapanYayımlanan ilk şiirinizle ilk kitabınız arasında uzun yıllar var. O yıllarda şiir, hayatınızın neresindeydi?

Dergilerde çıkan şiirler, '50'li yıllarda; kitabın çıkması 1985. Arada neler yaptım? Arada şiirden uzak kalmadım. Üniversitede öğretim üyesi olarak şiirle ilgili dersler veriyordum. Çeviri dersleri veriyordum. Bir taraftan da çok şiir çevirisi yaptım. Onun için uzak kalmadım şiirden. Bir kere, okur olarak hiç uzak kalmadım; ama az yazdım ve yazdıklarım o kadar azdı ki yayımlanacak sayıda değildi. Sonra 1980'e doğru yayımlanacak hale geldi. Yeniden dergilerde yayımlamaya başladım. 1985'te de ilk kitabım "Dön Güvercin Dön" Adam Yayınları'ndan çıktı. Bir kitaplık şiir birikmişti. Ondan sonra da çok hızlı olmamak kaydıyla, ağır aksak bir düzende şiirler ve kitaplar yayımlandı: "Doğal Tarih", "Sevda Yaratan", "Ne Güzel Yolculuktu Aklımdan Çıkmaz. 

'50 ile '80 arası şiiriniz yayımlandı mı dergilerde? 

'60'lı yıllarda yayımlandı bir iki tane; ama o kadar. A dergisinde bir kısa şiirim yayımlanmıştı. Ülkü Tamer'le bir tren yolculuğunda karşılaştık, o sırada onlar A dergisini çıkarıyorlardı. Daha sonra yalnız çeviri şiirler yayımlandı. Once Seferis; ardından Ritsos, Kavafis...

Biyografinizde '80'li yıllarda şiir çalışmalarına yeniden ağırlık verdiğiniz yazıyor. Bu "yeniden"e sebep nedir?

Adam Yayınevi'nde çeviri editörlüğü yapıyordum. Durmadan şiir kitapları basıyorduk. Hep şiirle yaşayan birisiydim, şiir hayatımdan çıkmış değildi. Daha rahat bir çalışma ortamına kavuşmuştum. Bu kadar yayın dünyasının içinde de olunca yayınılamamak için bir neden kalmamıştı artık. Bir tedavi görmedim, gençlik ateşi düşmüş olabilir içime{!)

Genellikle şairler ilk gençlik yıllarında dergilerde şiirlerini yayımlamaya başlarlar. Bunu yine aynı yıllarda ilk kitapları ve ardından diğerleri izler. Sizin hikayenizi farklı kılan ne oldu?

Daha önce şöyle açıklamıştım bunu. Çevirdiğim şairler çok önemli şairlerdi. Büyük şairlerin çevirmeni olduğunuz zaman, kendi şiirinizi yazmak o kadar kolay olmuyor. Sonradan diyorsunuz ki, bir karşılaştırma yapmazsan, onlarla boy ölçüşmeye kalkmazsan kendi şiirini yayımlayabilirsin. Bir çekingenlik, bir ürkeklik yazmamı ve yayımlamamı engellemiş olabilir herhalde...

Şiir yazmaktan korktunuz mu o dönemde? 

Korktum değil, çekindim. Çevirdiğim şairler kadar iyi şiirler çıkarmak gerekir gibi geldi bana. Nitekim, güç beğenir oluyor insan.

ÇEVİRİ ŞİİRLER

Şiirleriniz ilk yayımlandığı dönemlerde çeviri yapma isteğiniz var mıydı, sonradan mı doğdu?

Çeviri her zaman vardı...

Çeviriniz ilk ne zaman yayımlandı? 

'51'de sanırım, Varlık'ta yayımlanmıştı. Okulda şiir çevirisi yaptıran öğretmenlerimiz vardı; ortaokulda ve lisede. Ortaokulda bir derste, önce Yahya Kemal'in "Sessiz Gemi" şiirini İngilizce’ye çevirmek gibi boyumuzdan büyük bir işe kalkmıştık. Sonra lisede, İngilizce’den Türkçe’ye şiirler çevirmek ödevimizdi. O çok zevkli bir uğraştı. Gene lise Yıllarını da okulda yayımlanan edebiyat dergisinde şiirlerim de çıktı. O yıllarda da şiir yazıyordum. Onlardan bir iki tanesi bu kitapta da var.

Çeviriler yapmak şiirinizi nasıl etkiledi? 

Kimine göre çevire çevire öğrendim bu işi. Cemal Süreya'nın da, "Çeviri yaptığın zaman sermayeden yiyorsun" diye bir sözü vardır. Bir dereceye kadar doğru olabilir. En azından şiirsel bir heyecan yaşatıyordu şiir çevirisi yapmak. İşin zanaat tarafını olgunlaştırıyor. Şiir çevirdiğin zaman işçilikle uğraşmış oluyorsun. Yabancı dildeki şiirselliği kendi dilinde eksiltmeden nasıl verebilirsin, bunun üzerine düşünüyorsun. Kaybettirdiği şeyler de olabilir. Diyelim ki belli bir yaşantıyı dile getirmek istiyorsun; senden önce çok daha ustaca söylenmişse, artık söyleme ihtiyacı duymayabilirsin. İlle de kendinle başın dönmüş değilse; ille de kendini ortaya koymak için, ben varım demek için bir şey yapmak istemiyorsan; şiirsel yaşantıyı paylaşabilecek bir dilin varsa, cömertliğin varsa şiir yazmaktan çekinmiyorsun artık.

Hem esin kaynaklarınızla, hem sesinde Batı'ya dönük bir şiiriniz var. Bunun nedeni çevirileriniz olabilir mi? 

Tabii, Batı dillerinden şairlerinden şiirler çevirdim daha çok. Gerçi iki Çinli şairden de çeviriler yaptım; ama kendi dillerinden değil İngilizce’den çevirdim onları. Yazdığım Şiir Batı dünyasının şiiri mi, bilmiyorum. Yabancı şiirle bu kadar içli dışlı olduktan sona Türk şiirinin yabancısı olma tehlikesi doğabilirdi. Ben öyle olduğunu sanmıyorum. Kitabın başında yer alan şiirim hakkındaki yazıda Byatt da öyle söylüyor, Avrupalı ama Doğulu bir şair diyor. Kendi edebiyatının şairi bir şair diyor. Benim beslendiğim kaynaklar sadece Batı şairleri değil. Kendi şiirimizden de çok beslendiğimi düşünüyorum. Hem 'halk şiiri'nden, hem 'divan şiiri'nden, şarkılardan ... Yabancı şairler kadar kendi şairlerimizi de okudum. Yetiştiğim yıllarda daha çok 'modem Türk şiiriydi. Nazım' dan günümüze kadar ki bütün iyi şairlerimizin iyi bir okuru olduğumu düşünüyorum. Bazılarıyla dostluk ilişkilerim oldu. Çok yakın dostlar olarak hatırlıyorum bazılarını. Onun için, bu şiir alafranga bir şiir denemez gibi geliyor bana; ama bunu söylemek bana düşmez.

Pek çok çeviri de yapmış bir şair olarak, şiir dendiğinde aklınıza ne gelir? 

Şiir dendiğinde, yaşanan hayatları anlamlı ve önemli kılan sözler geliyor aklıma. Karanlık, bulanık olan bir şeyi aydınlatıveren, anlamlı kılan, özlü ve yoğun biçimde onun gerçeğini ortaya koyan bir şey geliyor; hem kendi dilinde hem başka dillerde. Öyle durumlar yaşıyorsunuz ki o durumu özetleyen dizeler beliriveriyor insanın aklında hemen. Bunu, şu şair, şu şekilde dile getirmiş diyorsunuz ve onlar unutulmaz şiirler oluyor.

Şair dersem... 

Şair dersen sevgiyle hatırlanan bir sürü insan geliyor. Dünyanın dört bir yanından, kendini akraba hissettiğin, yakın hissettiğin insanlar geliyor.

Çevirileriniz arasında diğerlerine göre daha özel bir yere sahip olan şairler var mı?

Var tabii. Yunan şairleriyle çok yakınlık duyuyorum. Seferis'le, Ritsos'la, Elitis'le. Yeats'le bir yakınlık hissediyorum. İrlandalı ama hiç yabancı gelmiyor.

Şairleri birbirinden ayıran sesleri midir? 

Özgün şair, kendi sesini bulan şair oluyor. Kendi yaşantısıyla beslenen ve o yaşantıya uygun düşen bir ses buluyor, bir dil yaratıyor. Kendi olabiliyor. Şunu da görüyoruz: O kadar çok şiir yazılıyor ki dünyanın her yerinde, her dilde; bu şiirlerin büyük çoğunluğu da birbirine benzeyen şiirler oluyor. Başkasının diliyle konuşan ya da kalıplaşmış bir dille konuşan, özgün olmayan şiirler oluyor.

KENDİ ŞİİRLERİ

"Doğal Tarih"te "Sahne Açıklamaları" adında bir bölüm var. Tiyatro ne zaman yaşamınıza girdi? Şiirle tiyatro arasında nasıl bir paralellik kurdunuz?

Kolejdeyken okuldaki oyunlarda oynamıştım. Sonra çok meraklı bir tiyatro seyircisi oldum. Hem Türkiye'de, hem yurtdışında tiyatro çok yakından izlediğim ve akademik olarak ilgilendiğim bir konu. İrlanda tiyatrosuyla, İngiliz tiyatrosuyla ilgili kitaplar yazdım, oyunlar çevirdim. Paralellik kendiliğinden oluştu. Bir oyun yazıldığı zaman, oyun kişilerinin söylediği sözlerdedir oyunun özü. Ama öyle sahne açıklamaları vardır ki onun da oyunun anlamına katkısı olur. Sahne açıklamalarındaki bazı sözler oyunun dramatik dilini oluşturur. Bir aksesuvarın nasıl durduğu, kapının nasıl açıldığı, pencereden nasıl ışık girdiği... bütün bunların da katkısı olabilir. Bu yüzden sahne açıklamaları da oyunun sahne arkası, kulisi veya alt metni olarak düşünülebilir.

İsimler şiirinizin değişmeyen unsurları. Bunun nedeni nedir?

Bunlar iz bırakan isimler benim dünyamda. Bunların arasında insan isimleri var. Sanatçıların, şairlerin isimleri; bazen tanıdığım bir insan da olabilir ya da sanat eserlerinde geçen isimler de olabilir. Bu isimlerin ya yaptıkları işler ya da yaşadıkları olaylar yüzünden anılmaya değer kişiler olduğunu düşünmüş olmalıyım ki şiirlerime girmişler.

Yollar ve yolculuklar da isimler gibi göze çarpıyor...

Yolculuk, insanlığın ortak yaşantılarından biri. Ekmeğini kazanmak için yolculuk yapıyor, yeni yerler keşfetmek için yolculuk yapıyor, göç etmek zorunda kalıyor ... En eski metinlere bakıyoruz:

"Odysseia" bir yolculuk destanı, Dante'nin "İlahi Komedyası" bir yolculuk, "Memleketimden İnsan Manzaraları" bir yolculuk ... Sayısız yol destanları ve yolculuk şiirleri var. Yolculuk insan için, kendini yetiştirme süreci olabiliyor. Bu nedenle tekrar tekrar karşımıza çıkıyor.

"Sevda Yaratan"da "Haiku Gibi" adlı bir bölüm var. Biçimsel arayışlarınız oldu mu? 

Çok bilinçli bir biçimsel arayışım olmadı. Ölçülü, uyaklı şiir yazayım ya da gazel, kaside, rubai yazayım veya yabancı edebiyatlardaki biçimsel öğeleri kullanayım demedim. Şiirin kendi biçimini oluşturmasına bıraktım işi. Ama haiku, çok çekici ve baştan çıkarıcı bir tür.  Japon haikuları çevirmiştim ve ince bir haiku kitabı da çıkarmıştım. "Haiku Gibi" de büsbütün on yedi hecelik şiir denemeye kalkmadan yahut ille mevsimleri anlatmadan, o biçimin özlü ve imgelerle ortaya çıkan bir şiir olduğunu düşünerek haiku benzeri şiirler yazdım.

Haikuyu çekici kılan neydi? 

Az sözle çok şey söyleyebilen bir şiir. Bir iki fırça darbesiyle göz kamaştırıcı, ilgi çekici bir resim çizebiliyorsunuz.

Şiirde biçimsel bir yenilik olabileceğini düşünüyor musunuz? 

Olabilir. Deneniyor. Somut şiir denemeleri var. Bana çok çekici gelmiyor bunlar. Şiir sözcüklerle yapılan bir sanat. Sözcüklerin de belli bir çağrışım yükü, anlam yoğunluğu taşıdığı bir sanat. Şiirde anlam yoktur yahut anlamsız şiir gibi sözlere inanmıyorum. Anlaşılması güç olabilir; ama anlamsız değildir. Doğrudan doğruya biçimsel deneyler değil de yaşanan olayın anlatımını güçlendiren birtakım deneyler olabilir. Yaşadığınız hayat o hale gelmiştir ki onu anlatmak için çok karmaşık bir yöntem kullanırsınız. Bunu müzikteki yeniliklerle daha iyi anlayabiliriz.

Gebze'ye bir daha dönmediniz sanırım... 

Oturduğumuz yer zaten Gebze değildi. Çocukluğumun geçtiği ev Danca' daydı. İlkokulu bitirinceye kadar orada oturduk. Ondan sonra arada bir gittiğim oldu.

Şiirlerinizde daha sık ziyaret etmişsiniz... 

Evet. Çünkü şiir yazarken çocukluğuna dönüyor insan. Darıca’da o bakımdan döndüğüm bir yer. Hem ilkokul yıllarına dönüş var, hem oradaki akrabalara dönüş var, arkadaşlara dönüş var. Mübadele sorunu, annemin ailesinin Girit'ten gelmiş olması ve mübadeleyle ilgili şiirler de ister istemez beni Danca'ya götürüyor.

TÜRK ŞİİRİ VE YKY'NIN YASAĞI


Türk şiirinin bugünü için neler söylersiniz?

Okur azlığı dışında yakınılacak bir durum yok. Arayış içinde olan şairler var, ustaca şiir yazanlar var... Ancak bir okur kitlesinden yoksun. Okuruyla çok rahat ilişki kuran bir şiir değil. Şiirin toplum içinde saygın bir yeri yok. Genel olarak edebiyatın da yok; ama şiir daha az ilgi görüyor. Şiir bunu umursamayacak kadar güçlü bir anlatım biçimi. Onun için bütün bu iletişimsizlikleri, bu ilgisizliği aşabilecek, güzellikler yaratabilecek bir gizilgücü var şiirin. Türk şiirinin layık olduğu yeri alamaması, Türkçe’nin dünyanın her yerinde ilgiyle benimsenen bir dil olmamasından kaynaklanıyor biraz da.

Bu iletişimsizliği ve ilgisizliği ne giderebilir?

Daha iyi okuryazarlar yetiştirebilirsek, okumaktan yılmayan, okuma tutkusu olan okurlar olursa en azından şiir sağlıklı bir dost bulabilir. Ama okuma yazması olmayan bir dünyada şiirin çok fazla yankısı olmaz .

Yapı Kredi Yayınları, yapıtlarının yayın hakkını elinde bulundurduğu şairlerin internet üzerinde şiirlerinin yer almasına ilişkin bir yasak getirdi. Bu yasağa sizin şiirleriniz de dahil. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Ben yasaklanmasından yana değilim. Bu bir bakıma yazarın emeğini güvence altına almak için yapılıyor; ama yine de sözümün bir meta gibi satılması yahut parayla alınıp satılması bana biraz aykırı geliyor. Bunun miri malı olması, beylik malı olması gerektiğine inanıyorum. Şiirin tüketim malı olarak düşünülmemesinden yanayım. Yazarın izni istenirse, ben bir kısıtlama koymam .

Bana Düşlerini Anlat / Cevat Çapanı YKY  / 214 s

Şiirakademisi ticari amaç gütmediği için ürünlere telif hakkı ödemez. Ürünlerin telif hakkı yazarına aittir.
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası uyarınca, ürünler site yönetiminden ve yazarından izinsiz kullanılamaz.  
Bebek Giyim - Toptan Oyuncak - web tasarım
Şiir Akademisi - Ana Sayfa