Şubat 2009 Ayın Şiiri:
MEŞK’ İ GÖNÜL
uçurum kalıntısını silen rüzgâr
rüyasını tütsüledi ilk defa, yüreğe aşı
dedi kadın, sus! bitmesin son ağrın ağrıma
meşk’i gönlüme savur, külün ezgisini yanığa
üzerinde sabahın seher kabarcığı
hafiften patladı önce, aksülâmel’den esinti
nehrin örtüsünü dalgalandırdı, yüzüne doğru
gölgesini gerdi bulutun, doladı ipi budağa
terini sildi yaprağına, gülüne değdirmeden
biçti orağın keskin ucundan pür köpük
gözyaşını damladı, emanet bir yarada
kavasya sürdü narasına, öpüşünü katık etti dudağa
Hüseyin Korkmaz
Dikkate değer şiirler: (Yazar adına göre abece'sel dizilim)
Kanaviçede gül sarması
Birbirlerinin eprimiş ruhuna
teyelleyerek ipekten sözcükleri
yeniden dokuyacaklardı aşkı
sanki kanaviçede gül sarması
Kendini gizleyen geçmiş
iğnesini değdirince geleceğin kasnağına
ebruli yürekte düş kırıklığı
döküldü ruhların
iplik iplik kaçamak buluşması
Yüreğim durma yetiş
yaşam karartan bir ağıt olmasın
bir başına yaşamak bu aşkı
bilirsin yalnızlık yaması örtmez aşkın yanıklarını
yaslan maviye bir türküye dönüştür
Yamamız umut olsun
iğnesi senden
cemre gibi düşen
pembe ipliği benden
aşk kadar büyüleyen
göz nurumuzla dokunsun
Bunu saklasın bir genç kız
biraz mihnet çokça minnet duygusuyla
çeyiz sandığının naftalinli dibinde
bizim yaşayamayacağımız geleceğin yerine
Demet DUYULER DOĞAN
***
Şiir Kuyusu
Sözcükler,
dizenin renkli yaprakları,
kimi geçer okyanusu
dev dalgalarla
kimi de durur kumsalda
sakin ve utangaç.
Anlam,
sözcüğün ruh hali,
bazen kanlı bir uçurtma
bazen de sağır bir dere.
Yuvarlanır sözcükler bayır aşağı
şiirin en lavlı dağından
otları yakarak,
kayaları çizerek.
Gümüşi bir yılanbalığıdır
sözcüklerin en masumu
dans eder titreyen bir ateşin ağzında.
Çatırdar anlam
ateşin kalbinde.
İmgeler,
şiire kazınan dövme gibi
ateş dilinde kayan
buz küpleri,
eridikçe akan
aktıkça şiire değen.
Kapıları zorlayıp
şiir evine dolan misafirler kanatlanıp
uyumla süzülmeye başlayınca
çıkar bulutlara şiir
kendi karanlık kuyusundan.
Dilek DEĞERLİ
***
SUS
sen
bir tek an için varolansın
bilme…
ömrün
yakalayıp kaybedişin
sayamayacağın kadar çok zamanı
tut…
tarih düşlerin
gerçeklerse bir saatin hafızası
ve hayat şimdinin bedelidir
unut…
sen vadini akan bir ırmaksın
ne aynı su ne aynı topraksın
vazgeçme…
Doğuş Alev AKA
***
ciğer
Merik ciğerin yalaz yarası
ot tıkanmış
yoksul yırtığı
kanıma dokunan
ağuya derman
Zühre'den sağılan
maşrık ve gaybın
çökelttiği kesmik
Tahir'e haram.
Buğdayı yardın
maddenin en mübadele evriminde
meri çeker
ciğer duman duman
Helal sütün kurt bozumu
isyandır
şimdi
cılga yolun otları
incelikli bir nekahat
Zal'a benzer ağıt
ahraz yanındadır ölüm
self yağızlığın sar tenime
Kerem eyle Yusufçuk yusuf gömleği
ciğerde sövgü dalaş bir hikaye
şifa diye basılmış
acıot bile yalan.
Havva AĞRAL
***
PADİŞAHIM ÇOK YAŞA !
Teneke düşleriyle gülüyordu zaman
Çocuklarını ölüme gönderen anneler gibi
Yaşamak biçimiyle uyuşmuyor hayat
Hep yarım kalıyordu bir şeyler
Kirli adamlarla yatardı İstanbul
Kaç gece tiz bir sesle uyandım
Ortalığa dökülen ibnelerle
Birkaç şişeden sonra
Herkes hermafrodit
Bu aşkı içinin en terli yerine sakla
Ya da sok bulduğun her deliğe
Kimin yalanıysa bu yaşadığımız
Git ona de ki; dünya girsin götüne
Bu yalnızlıktan kaç ölü çıkar
Kaç sağır ve dilsiz
Ya kimleri sakat bırakır gölgemiz
Bahanesi çok iç cebinde gezdirir
Bizi tarih
Birkaç cılız itirazdan sonra
Kim kalır geriye?
Padişahım çok yaşa!
Padişahım çok yaşa!
Padişahım çok yaşa!
Muharrem SÖNMEZ
***
BEN RENKLERE ANLAM
turnalara göç olsaydın
ellerime suç
gözlerime hiç olsaydın
ben güllere kırmızı
çiçeklere kış olsaydın
mezarlara taş
yüreğime dış olsaydın
ben denizlere mavi
burçaklara çiğ olsaydın
zamanlara -di
tarihime fi olsaydın
ben güvercinlere beyaz
sözcüklere lal olsaydın
bir ağulu bal
tenime haram olsaydın
ben yapraklara yeşil
tarlalara sel olsaydın
çardaklara yel
sen bana el olsaydın
ben gözlere kahve
omuzlara yük olsaydın
koskocaman büyük
yar bana kötülük olsaydın
ben sümbüllere mor
uçurtmalara tel olsaydın
martılara çöl
sen bana zül olsaydın
ben lalelere sarı
şakaklara ak olsaydın
kirli bir yunak
yar bana uzak olsaydın
ben zeytinlere siyah
gözlere yaş olsaydın
yollara taş
sen bana kış olsaydın
ben topraklara haki
saçaklara kar olsaydın
ormanlara har
yar bana sır olsaydın
ben günlere turuncu
şiirlere suç olsaydın
yıkık bir burç
sen bana hınç olsaydın
ben taşlara zümrüdi
tahtalara çivi olsaydın
şeytanlara sevi
yar bana melami olsaydın
ben asalete lacivert
barışlara savaş olsaydın
beyinlere haşhaş
kız bana bulaşmasaydın
ben kendime pembe
Müslüm DANAOĞLU
***
Üşümeye Aforizmalar
Allı morlu düşlere
Kanlı mendil
Geceleri
Tel tel evren
Saçlarda mihman
Tufan mı olmuş
Nimet mi susmuş
Bu kıyamet yaman
Sabahlar da kaçmış
Irmaklarda
-Vesselam-
Üşüyorsun can
Güneş
Hangi surette ?..
Neşe KARAKOYUN
***
Gerçeküstü
deniz yok
deniz yok bu ülkede
elinden tutup içine girebileceğin
ceketini iliklerken yaşama
aklın dünyanın dışında
herhangi bir yerde
duvarlar ardında
kelepçesiyle
mahremiyetini okşayan
şiirsel öğe
ay ışığı yalarken gövdeni
düşsel bir resimde
tek gözün kapalı
heyhat
burada eksik kaldı bir kelime
temayı anlatacak bir renk yoktu ki palette
seninki şaşılası bir saflık işte
deniz yok
deniz yok bu ülkede
aşk kırmızıyı üfledi de
yayı geren tanrının eli mi titredi
ıskaladı hedefi
heyhat
deniz yok
deniz yok bu ülkede
elinden tutup içine girebileceğin
Sibel EYLÜL |