Şiir akademisi logo
Şairler Şiirler menü Öyküler
Fakir Baykurt Öykü Yarışması - Sarıyer Belediyesi Fakir Baykurt Öykü Yarışması sonuçlandı - Tanpınar Şiir Yarışması’nda Sonuçlar Açıklandı - 9. Aşık Mahzuni Şerif Beste Yarışması başlıyor - Dicle Koğacıoğlu Makale Ödülü 2017 - Bornova Belediyesi Şiir Yarışması - GİO 2017 Roman Ödülü - Sunullah Arısoy 2017 Şiir Ödülü Hüseyin Atabaş’ın - Gençlerden Atatürk'e Mektup Yarışması - "Attila İlhan Edebiyat Ödülleri" başvuruları başladı -

Kitap İnceleme - Tanıtım » Çevre Çitin Üzerinde Yağmur/M. TANER



Mehmet Taner’den
‘Çevre Çitin Üzerinde Yağmur’

Vazoya sığmayan glayöl 

Çevre Çitin Üzerinde Yağmur’


Mehmet Taner 'Çevre Çitin Üzerinde Yağmur' ile almıştı geçen yılın Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü. Kitap o tarihten başlayarak çok yazılıp konuşuldu. Mehmet Yalçın Hoca ise farklı bir noktadan bakıyor Taner'in şiirine. 

Mehmet YALÇIN
 

Bir kitap, bir şiir:

Çevre Çitin Üzerinde Yağmur'u nisan 2006 ortalarında edinmiştim. Bu satırları da nisan 2007'nin ortalarında yazıyorum: Tam bir yıl olmuş. Kitabın sunduğu kimi dış belirtilerle birlikte, içerdiği şiirler bir şeyler yazmaya kışkırtmıştı beni. "Yazacağım" dedim; o gün bugündür de diyorum. Dönüp dolaşıp, birinden ötekine gittim şiirlerin. Kitap geçtiğimiz bu bir yıl içinde oldukça da ilgi topladı; değerlendirildi, tanıtıldı.

Benim gecikmem, yalnızca tembelliğimden değil sanıyorum; biraz da şiirlerin kendini kolay ele vermeyen niteliğinden: Bir yerlerde kimi özgün şiirsellik belirtilerine rastladığımı sanırken, bir de bakıyorum her şey gözümden kaçıvermiş; ama okuduğunuz her betik, "Bu, şiirden başka bir şey olamaz" dedirtiyor insana, çünkü öylesine etkileyici. Yani . çözümlemesi ne denli zor görünüyorsa, okuma sı da o denli kolay ve akıcı: Kimileri için "Böylesine anlamsız sözlerle yazılmış bir şiir nasıl bu denli okunaklı olabiliyor?" diyorsunuz. Demek ki ozanımız doğal dille anlatım mantığını dilediğince çarpıtmış, ama' sağlam bir şiir söylemi kurmuş. Ama bu benimki bir önsezi; sorun şiir dilinin öğelerini yakalamakta.

Yapıtın bütününü tanıtmak gibi bir amacım yok benim, daha doğrusu böyle bir savda bulunamam; tek bir şiirini bile bütüncü! bir yaklaşımla incelemek böyle bir yazının sınırını aşar. Çünkü roman türünde bir kitabın tersine şiir kitabı yapısal bir bütünlük sunmaz; daha başka yerde birçok kez belirttiğim gibi, içerdiği her şiir ayrı bir yapıt niteliği taşır. Yine de bir ozanın kitabına verdiği ad, o kitabın bütününe yönelik bir anlam taşıyabilir; en azından ozanın kendisi böyle düşünmüş olabilir ve biriktirdiği şiirler arasında belirli bir bağlantı kurabilir. Çoğu kez, böyle bir bağlantı olsun olmasın, herhangi bir şiirin başlığını kitabın bütünü için kullananlar oluyor. Kısacası ozan nasıl bir düşlemle, nasıl bir esinlenmeyle o adı seçmiştir, bilinmez. Önemli olan bunun yapıta somut olarak nasıl yansıdığıdır.

Her şiir başlı başına bir yapıttır diyorum, ama yine de aynı ozanın şiirleri "bir" ozanın ürünüdür ve bundan dolayı belirli ortak çizgiler taşıyabilir: Sonuçta "Mehmet Taner'in şiiri" diye bir olgu vardır. Ben daha da ileri giderek diyebilirim ki Mehmet Taner'in Çevre Çitin Üzerinde Yağmur'unda amaçlı bir bütünlük arayışı duyumsanıyor, bir rastlantıya dayandığı izlenimi veriyor olsa bile.

Ozan, kitabının adını Temas başlıklı şiirden almış. İlk dört dize şöyle:

Bir palmiye gibi uzak, müziğinden senin
Geçen kışı bahçede geçirdim
Çevre çitin üzerinde yağmur
Gizler bahçeleri; soğutur

Ola ki bu dize hoşuna gitmiştir, kitabın da adı olsun demiştir.
Bir ileti olarak söz konusu dizenin yapısıyla şiirin bütünü arasında bağlantı kurmak ilk yaklaşımda güç görünüyor; ama her şiirin bireysel niteliğini aşan kimi belirtiler var: Örneğin Bill' den bir dize yapıtın ilk sayfasında başsöz (prologue) olarak kullanılmış ("Deşt-i fenada mürgi heva durmayub döner"). Ola ki bu söz, .şiirlerin ana izleğine bir göndermedir. Öte yandan, kitap içeriği üç bölüme ayrılmış ve her bölüm ayrı bir adla belirtilmiş: 1) Asal Zaman, 2) Sebil Zaman, 3) On İki Ayrı Metin ve İncili Maniler. İlk bakışta bu, bir bütünü bölümleme eğilimi olarak karşımıza çıkıyor. Ama başlıkların belirlediği her bölüm kendi içinde nasıl bir bütünlük sunabilir? Bölümler arasında bütünleştirici bağlar var mıdır? Yer yer Osmanlıca ya da bir biçimde Osmanlılığa özgü bir şeyleri çağrıştıran sözcük ya da deyimler kitaba belirli bir eskilliğin (arkaizmin) sindirildiği izlenimi uyandırıyor: Bütünleştirici bir etkisi var mıdır bunun? Tek tek şiirlerin bütünlüğünü ve bağımsızlığını etkileyebilir mi? Yoksa şiirlerin bireysel niteliklerini etkilemeyen bir tür üst yapı mı oluşturuyorlar? Ya da gerçekte olmayan bir bütünlük yanılsaması yaratmak için mi bu yola başvurulmuştur? O da değilse, kimi eleştirmenlerin görüşüne göre, Mehmet Taner bu yapıtında imgeci bir şiir kitabı mı yazmıştır? Sonuçta bu şiir kitabını bir roman gibi mi okumalıyız, yoksa şiirlerden birini rasgele seçerek mi?..

Bunları araştırmaya değer görüyorum.

Bir duyarlılıklar dizgesi:
Büyük yazar, eleştirmen ve yazınbilimcirniz Tahsin Yücel, bana zaman zaman, şiirle ilgilenmemi anıştıracak biçimde, "Ben şiire değinmekten korkarım" der. Mehmet Taner'in şiirini okurken, ona şimdi daha çok hak verdim. Doğrusunu isterseniz, ben d.~ şiire hep sakınımlı yaklaşmışımdır. Örneğin insanı etkileme koşullarını tinbilimcilerin, beğeni düzeyini de güzelduyu uzmanlarının ilgileneceği konulardan sayarım.

Ama ne olursa olsun, ortada somut bir gerçeklik olarak duran bir şiir betiğinde dil kuramcısının ortaya koyup betimleyebileceği birtakım özel oluşumlar vardır. Bunların şiir adına bir anlam taşıyıp taşımadığı da herhangi bir kişinin ya da eleştirmenin değil, bütün bir şiir kuramının ortak tartışma konusudur. Önemli olan böyle bir kuramsal süreci iyi izlemektir.

Her şeye karşın bir yıldır kendime verdiğim sözü tutacağım ve Mehmet Taner'in kitabından edindiğim izlenimleri burada dile getirmeye çalışacağım. Ama bunun daha iyisini yapmak için, daha uzun soluklu bir inceleme, belki de bir tez çalışması gerekebilir.

Bir ozanın şiirlerini nasıl yazdığı konusunda herhangi bir kestirmede bulunmak fala bakmak gibi bir şey olur; ne kadar gereklidir, onu da bilmiyorum. Bu konuda kendisinden bilgi alınabilir; örnek olsun diye genç ozanlara ya da ozan adaylarına anlatılabilir; ama bu yolla sağlanacak bilgiler, şiiri inceleyen için yalnızca bir merak gidermeye yarar, şiirin özünü fazla aydınlatacağını sanmam. İşte bu anlamda, İzmir' de düzenlenen son "Uluslararası Şiir Buluşması" (15 - 18 mart 2007) etkinliklerinde Mehmet Taner'in kendisinden öğrendiğime göre, Temas şiiri için çok yoğun ve çok uzun süre çalışmış. Buna hiç şaşırmadım, çünkü söz konusu şiir ucuzuna elde edilmiş bir ürüne benzemiyor: Her öğesinde, her bağlantısında, noktalama imlerine varıncaya değin her ayrıntısında ince bir duyarlılıkla karşılaşıyorsunuz; hiçbir şeyin .. boşuna olmadığını görüyorsunuz.

Önemli olan, Mehmet Taner'in kendisinin de açıklayamayacağı böyle bir ileti dizgesinin nasıl şiire dönüştüğünü açıklamak:. Onun için diyorum ki, "Çevre Çitin Üzerinde Yağmur" çok daha kapsamlı bir incelemede ele alınmalıdır. Ben, ilk yakaladığım belirtilerden yola çıkarak, kimi ipuçları bulmaya çalıştım. Bu fırsatla da, biraz kitabın tümünden, biraz da Temas şiirinin içinden, kimi şiirsellik belirtilerini sizlerle paylaşarak, kitaba ilişkin belirli bir araştırma yolu açabileceğimi düşünüyorum.

"Temas"tan bir anlamlama örnekçesi:
"Temas" başlıklı şiiri, dergi sayfasında tutumluluk sağlamak için, dize önlerine sıra sayısı vererek aktarıyorum (Çift kesme imleri [i i] bağlamları [kıtaları] ayırmak için kullanılmıştır. Bu yöntem gerektiğinde dizelere gönderme yapmayı da kolaylaştıracaktır):

Bir palmiye gibi uzak, müziğinden senin
Geçen kışı bahçede geçirdim

Çevre çitin üzerinde yağmur
Gizler bahçeleri, soğutur

Kimsesiz miydim, hiç değil
Pencereler yanar durur, söner durur

Payınca kederli, yeterince mağrur
Başka dilden bir şeydi ama içimde hayat,
Art arda devrilen ufka bu körpe
Tepelerden ağrı dalgaların önünde
- Ona ondan da tenha, ondan da elgin
Üstünde, kolları ıssız sahilin –
Bir kaybolmuş enik, bir susmuş sema
Bir ücra gömüydü dilim benim

Uğultuyla iki yanıma salınarak
Diyordum ki kök salmış rüzgarda, uzak
Bir palmiye gibi müziğinden,
Yamaçlardan inen sükût içinde
Bir şey söylenmiş idiyse
Benim, söylenen

Çitlerde yükselen şu kokulu
Sarmaşıklardan gülden işittim bunu:
Seninle sana içinde dilsiz
Dolaşacağın defteri de gönderiyorum,
Gecede parlar, günde nemli
Kayadan ve yosundan
Ayırıyorum seni

Durup dinledim, kokladım takat ile
Ciğerlerime doldurdum Yaban'ın sesini;
Telafi ise telafi, istila ise istila
Görgü ise evet kör görgü için
Baktım, otun böceğin çitlerden öte
Gözlerinin ta içlerine
Ah! Ürpersem ne, ürpermesem ne

Bildim, gene de bilmenin
Duydum fakat nedir, duymanın tesellisi

Tıkalı kulak, yakarışlarla açılır
Sızılarla nice kılcal kanal,

Ve orda olmayan, kim bilir
Bir ana damar belirir

Görüldüğü gibi şiir, dokuz bağlama ayrılmış kırk dizeden oluşmuştur. Bağlamlardaki dize sayısı eşit değil. Dizeler ölçüsüz, ama büsbütün uyaksız sayılmaz. Bunları burada tek tek belirtmeye gerek görmüyorum. Nokta kullanılmamasıyla, tümce sonları belirtilmemiş; ama yer yer karşılaşılan anlam belirsizlikleri, tümce yapısından çok sözcük seçimine bağlı. Kaldı ki anlam belirsizliği, şiir dili adına önemli bir kusur da değildir. Sözlerin kuruluş biçimiyle ne denildiğini tam olarak anlamıyor olabiliriz; bunu Mehmet Taner'in kendisine sorsak, büyük olasılıkla, "Siz ne arılıyorsanız odur" diyebilir, çünkü kendisi için de önemli değildir bu. İsteseydi daha ikirciksiz bir anlatım yoluna başvurabilirdi; ama ozan bilgi vermeye değil, yalnızca şiir kurmaya yoğunlaşmıştır. Kısacası her türlü aykırılık, gündelik iletişim diliyle ilgili bir sorundur.

Öte yandan, satır başlarında büyük harf kullanıldığına göre, temel anlatım birimi tümce değil, dizedir. Şiirin ses öğelerinden kurulu anlatım düzlemi, özellikle de uygulanan dizelem (versification) biçimi ve ses dokusu kolaylıkla incelenebilir. Ama onun karşılığındaki içerik düzleminin incelenmesi çok daha önemli. Bunun şiir açısından anlamı, yalnızca ele alınan konular ya da dil öğelerinin anlamı değil, hangi yordamlarla dile getirildiğidir. Çünkü şiir, doğal dil öğelerini bilgilendirme işlevinden uzaklaştırıp, başka düzlemde birer değer nesnesine dönüştüren ayrı bir dildir.

Örneğin daha ilk yaklaşımda, ilk üç bağlamı oluşturan dizelerin düzdeğişmeceli (metonymique) bir anlamlama temeline dayandığı anlaşılıyor. Çünkü, düzenli olarak, olgular doğrudan değil, ipuçlarını verecek bir dizi yan öğelerle anlatılmıştır: "Sen" diye seslenilen kişi bir sevgili olmalı; anlatıcı, bir bahçede, belirli bir uzaklıkta, onu gözlemekte ya da beklemekte; en azından ona yakın, onun karşısında bir konumda durmaktadır. Ama "şu kadar uzaktayım" demiyor, "Bir palmiye kadar uzak" diyor; yani çok da yakınında bulunmadığı anlaşılıyor. Ancak bu uzaklık yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda tinsel, çünkü palmiyelerle iletişim kurulmaz. Ayrıca anlatıcı "senden uzak" demiyor, "müziğinden uzak" diyor. Demek ki aralarında görsel bir iletişim de yok; sevgili de doğrudan değil, müziği aracılığıyla anlamlanıyor. 3. ve 4. dizeler, anlatıcının yağmur nedeniyle görünmez kılındığı ve üşüdüğü, yine dolaylı biçimde başka öğelerle anlatılmaktadır. 6. dizede, kendisine eşlik eden (yalnızlığını gideren) insanlar (bu arada sevgilisi), doğrudan değil, ikide bir yanıp sönen pencere ışıkları aracılığıyla anlatılmakta, vb.

Ama bütün bu yorumlar çok da kesin değildir; olması da gerekmez. Daha anlaşılır bir şey var ki o da şudur: İçeriği belirsiz görünen ilk kesitte (ilk 6 dizede) başka bir düzen oluşmuştur: İnsanlar nesnelere bağlı olarak, nesnelerin gerisinde birer varlık izlenimi olarak canlandırılıyor: Düzenli biçimde, insan imgeleri yerine nesne imgeleri kullanılıyor; başka deyişle, nesneler insanları imliyor. Olaya doğal dil açısından bakarsak, bütün bunlar bir aykırılıklar dizgesi oluşturmaktadır.

Şiirin geri kalan bölümü bu açıdan ele alınabilir. Belki de, şiire egemen olan daha tümü kapsayıcı bir anlamlama düzeni vardır; şiirde kullanılan değişmece türü yalnızca düz değişmece değil, başka türden de olabilir. Nitekim, gerek birçok ozan, gerekse kimi şiir kuramcıları , şiire en uygun düşen değişmecenin eğretileme (metafor) olduğunda birleşirler.

Aykırılığın boyutları:

Aykırılıklar yalnızca herhangi bir şiirde değil, şiirler arasında ve kitabın bütününde olabiliyor; en küçük dil öğesi düzeyinden en büyük betik boyutuna değin karşımıza çıkabiliyor; doğal dille de sınırlı kalmıyor; dil dışı gerçeklik dünyasıyla ya da mantık açısından da aykırı durumlarla karşılaşabiliyoruz. Birkaç örnek daha vereyim burada:

PUSLUSABAH

Çıkageldiğinde Puslu Sabah
Gri bir fren sesi gibi

Elinde vazoya sığmayan yedinci glayöl
 Kapıda boş
Süt şişeleri

Bir şiirden doğal dilin iletişim işlevini bekleyen bir okur, bunu okurken büyük olasılıkla uykuda gördüğü kimi düşlerin tutarsızlığıyla karşılaşacaktır, çünkü birbiriyle ilişkisiz olgular bir araya getirilmiştir: Başlıkta fazla bir aykırılık yok; birazcık duraksıyorsak, "sisli" yerine "puslu" denilmiş olmasındandır. Son iki i dize de söylenen de şaşırtıcı değil, çünkü sabahları, dolusuyla değiştirilmek üzere boş süt şişelerinin kapıların önüne konulmuş olması sıradan bir olaydır. Ama aykırılık ilk iki dizede çok belirgin, çünkü "Puslu Sabah", çıkagelmek eyleminin öznesi olarak insanlaştırılmış: "Sabah geldi" deriz, ama "Sabah çıkageldi" demeyiz. Öte yandan, "Puslu Sabah'ın fren yaparcasına gelip kapıya dayanması bir ölçüde gerçeğe uygun görünebilir, ama fren sesi'in gri olması bütünüyle saçma. Ayrıca, sabah sabah kimin elinde, ne vazosu, ne glayölü?

İlle de anlatımı bir biçimde doğrulamak gerekiyorsa, bu da olası: "Puslu Sabah" belki de "sabahın köründe" gelip kapıya dayanan kapıcıya ya da sütçüye ev halkı tarafından verilmiş bir takma addır. Nitekim "Puslu Sabah", hem üçüncü dizeyi oluşturan yüklemin öznesi olarak, hem de büyük harflerle başlayan yazım biçimiyle özel ad yerine konulmuş ve insanlaştırılmıştır. Ama bunları tam olarak bilemeyiz; bilmemiz de şiir adına bir anlam taşımaz. Önemli olan, gerçeklikle ya da birbiriyle ilişkisiz görünen olgular arasındaki olası değişmece ilişkileridir.

Kitabın tümüne yansıyan aykırılık örnekleri de verilebilir. İşte birisi: "İçindekiler" bölümü "masumane" bir bilgi kaynağına benzemiyor. Örneğin 61 ve 77. sayfalar arasına rastlayan son bölüm "On İki Ayrı Metin ve İncili Maniler" olarak belirtilmiş ve bölüm başlığı olarak kullanılmış (s. 59). Orada gerçekten 12 + 1 = 13 hesabına uyan betikler yer alıyor. Dış görünüşleriyle birbirine benzeyen 12 şiir ile bir düz anlatım şiiri yer alıyor. Mantık gereği, 12 şiir "On İki Ayrı Metin" gibi düşünülebilir, ama kitabın son betiğini oluşturan Ödünç başlıklı düzanlatım şiirinin mani kavramıyla hiçbir ilişkisi yok, üstelik bir de "incili" olarak nitelenmiş. Betiklere daha yakından baktığımızda, ozanın bizi ikinci bir kez daha kandırdığını görüyoruz: "İncili Maniler" birbirine benzeyen dizeli "On İki Metin"den birisinin başlığı (s. 71) ve onun da "mani" biçimiyle hiçbir ilgisi yok.

Şöyle ya da böyle, yine de dil yanlışı yapmaz ozanlar; bıraktıkları boşluklar üstünde durmazlar yalnızca; ama yazdıkları şey gerçekten şiirse, o şiirde boşluk diye bir şey olmaz, tam tersine, pek de umursamaz göründükleri doğal dile göre, şiirin yapısı çok daha sıkıdır, çok daha tutarlıdır.

Bu kısa gözlemlerden sonra derim ki siz siz olun, şiir kitaplarının masumiyetine güvenmeyin: Dış kapağının ön yüzünden başlayarak okumalısınız onları.

Çevre Çitin Üzerinde Yağmur' dan iki "metin" aktararak bitiriyorum bu yazıyı:

Ayna ve Şiir 

                  D. W. Winnicot' a adandı

Sabahın eri yanıltır
ytı da açıklar bilinmez ki insanı,

O duygu bu dil şu anlam,
Oynar durur aynada
Erimiş cıva gibi

Tersiyle düzü, düzüyle aslı

Lambanın altında yüz,
Işığın sırı gibi yüzde
Gölgenin kanatları. (s. 24)

Ödünç
      Papağan balıkları
                      Ateş mercanlarının gölgesinde uyur
                                                          S.J. Perse

Yaz ikindisi gelirken açık pencerene karşı uzanırdın, gözlerini yummak için. Giysilerinle; gözlerini yummak için. İncecik terlerdi, anımsanmayan bir anı gibi boynunu dolaşan o yanık kolye ve üşürdü gizlice, ılık ve habersiz mutluluğun. Gülümserdin, gözlerini yummak için. Başucunda bir deniz hazinesi beklerdi, uzaklardaki kalbinin yanı başında ve kara ağır dalgaları yelin, saçlarına dokunacaktı sanki uyanışını boğardı bir uzun öpüşte gencecik kol1arıyla odanı dolduran düş. Kımıldardın sonsuz gençliğinin içinde. Kısardın altın ışığını tozlu aralığın                   ... ve elinde kaybolurdun, bir ödünç kalemin

                                                                         Temmuz 1967, Dereköy (s. 77)

Önemli not: Mehmet Taner'in ozanlığı yanında genel olarak dilin bilinçli ve özenli kullanımına da büyük bir duyarlılık gösterdiğine tanık oldum. Yazıyı dergiye göndermeden önce kendisiyle paylaştım; bilgi eksikliğimi giderdi; yazım ya da başka türden yanlışlarımı düzeltme inceliğini gösterdi. Bunu burada belirtme gereği duydum. Kendisine teşekkür ederim.

OZANIN KISA ÖZGEÇMİŞİ

Mehmet TANER 4 Aralık 1946'da Nevşehir Arapsun' da doğdu. İlk ve Ortaokulu Alaşehir' de okudu. Bakırköy Lisesinden sonra DTCF Tiyatro Kürsüsü'nde üç yıl süreyle tiyatro eğitimi gördü. 1968-1974 yılları arasında TRT'de prodüktör ve spiker olarak görev aldı.1976 yılında satıcı olarak bir sigorta şirketinde işe başladı. 1980 yılında kendi sigorta acenteliğini ve ona bağlı olarak Tan Yayınları'nı kurdu. Tan Seçkisi'ni çıkardı.

1970 yılında TRT yarışmalarında "M Kaynama" adlı şiiriyle "Tek Şiir" dalında başarı ödülü kazandı. 1974 yılında Milliyet Sanat dergisince düzenlenen "Yılın Başarılı Genç Şairi" ödülünü üç genç şairle paylaştı. 1981 yılında Bir Denizin Çekildiği Bütün Kıyılar adlı kitabı Türk Dil Kurumu ödülü aldı. Küflü Şimşek, 2000 Altın Portakal Şiiri Ödülü'nü kazandı .. 2006 yılında yayımlanan Çevre Çitip Üzerinde Yağmur, Behçet Necatigil Ödülü'ne değer bulundu.

Yayımlanmış şiir kitapları: Sunak (Derinlik Yayınları, 1978); Bir Denizin Çekildiği Bütün Kıyılar (Tan Yayınları, 1980); Arka Oda (Tan Yayınları, 1981); Dip (Gibi Yayınları, 1995); Siperler (No yirmi yedi Yayınları, 1997); Küflü Şimşek (Şiirler, 1.Baskı, YKY, 1999)1'; Veda Vezinleri (YKY, 2002); Çevre Çitin Üzerinde Yağmur (Dünya Yayınları ,2006), Rüzgardı Dinleyen - Seçilmiş Şiirler (2006) .

1 Eski zamanlarda bir kitabın kapsamı başta:ı sona kesintisiz biçimde dizelerle yazılır ve çok belirgin bir bütünlük sunabilirdi. Ama bu tür yazıların çoğuna şiir de denilemezdi, çünkü dize, yalnızca bir yazılı anlatım yöntemiydi. Kitabın içeriği bir anlatı, bir tarih, bir anı, bir destan, vb. olabilirdi.

2 Burada "yapı" sözcüğü, yalnızca dilbilgisi yapıyı belirtmez; bir belirtiler bütünü, yani bir ileti olarak: ses ve kavramların çağrıştırdığı öğeler bütünü olarak düşünülmelidir.

3 Bu sözü günümüz diline şöyle çevirmek olası: "Dünya çölünde heves kuşu döner durur"; "heves kuşu" da eğretilemeli kullanımında, "gönül" olsa gerek.

4 Burada bir gözlemde bulunmak zorundayım: Ben hangi nitelikte ortaya çıkarsa çıksın, şiire öncelikle bir "dil" olarak bakanın. Ama bizde şiiri sınıflara ayırarak tanımlamaya girişenleri onaylamıyorum. Kimileri "imgeli şiiri" ya da "imgeye ağırlık veren şiir" diyorlar. Demek ki imgeye ağırlık vermeyen, belki de bütünüyle imgesiz şiirler de vardır onlara göre. Ama hiçbir yerde de şu "imge" denilen şeyden tam alarak ne anlamamız gerektiğini kavrayabilmiş değilim. Belki ayrı şeyleri düşünüyoruz. Benim anladığım imge bütün şiirlerin temel kurucu öğesidir ve "Şiirin Ortak Paydası" adlı çalışmamda önemli bir yer tutmuştur. Kısacası, şiiri sınıflara ayırarak değerlendirme yöntemi kolaycılıktan başka bir şey değildir, diye düşünüyorum.

5 "Temas" sözcüğü ile "çevre çitin üzerinde yağmur" deyimi, şiirdeki ve belki de bütün kitaptaki duyarlılık izlenimlerinin birer örnekçesi ya da anahtarı olabilir.

6 Umursamaz olurlar mı, özellikle de Mehmet Taner?
" Veda Vezinleri'ni de kapsayan 2. baskısı yayımlanmak üzeredir.

Çevre Çitin Üzerinde Yağmur / Mehmet Taner/ Dünya Kitapları / 78 s.

CUMHURİYET KİTAP/ SAYI 899



Şiirakademisi ticari amaç gütmediği için ürünlere telif hakkı ödemez. Ürünlerin telif hakkı yazarına aittir.
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası uyarınca, ürünler site yönetiminden ve yazarından izinsiz kullanılamaz.  
Bebek Giyim - Toptan Oyuncak - web tasarım
Şiir Akademisi - Ana Sayfa