|
|||
---|---|---|---|
|
#21
|
|||
|
|||
![]()
deyin bir
el altından dağıtılan bu keskin şey ne eskimiş yontulardan koparılan fazlalıklar gibi yittik bu dünyada bu nasıl bir ölüm deyin bir en hassas yerinden başlanarak bitiriliyor insan o şey ölüm için mi bana gösterilmeden teslim edilen celladıma aşk inanılacak şey değil değil yaşamak bu değil ölüm de bu değilken deyin bir nedir bu kör oluncaya kadar bakmak bir ateşin külüne bittiği yerden başlar diyor kim bilmiyorum hıncının dudaklarını götürüp götürüp zemheriye dayayan kim ben değilim ben dublörüyüm tüm yangınların üşümedim bu yüzden anlamam insanın ayazından o şey şu anlamsız çıngı bensem ya bir türlü kül olmayan zaman denen şey nedir deyin bir Muhammet Akyıldız (2012) |
#22
|
|||
|
|||
![]()
dinle
şaibeli dilim söylesin bir türküyle tutup dağın nabzını kadim bir suskunluğa bıraksın kendini dilimi eskiterek bir zümrüdüanka ve şöyle desin dikilip karşıma bilge bir kişi yönünü çevirmeden dağa döndür dilini ezelinden seslen bir ferdaya ataşı yürüt nehirleri yukarı bir türkü gibi de onlar gibi içimden zamana doldurdum bir bengi ezgi ataştan yüküm dilime denk oldu gayrı bir yontuyum kaidesi kurt tuzağı bir kuyu elimde lir kuluncumda şark çıbanı yaralar böyle seyrana çık ve böyle sula dilinin ataşıyla ürpertilen tenini dedi bilge bil ki kendi kıraçlığındadır elif elif selviler dil nişanın kuşkusuz bir sevdaya imlensin yükünü eğir ve iki mil seviştir içinde göklerden bir atlas doku çıplaklığına ve şöyle de yar bellediğine perhizdir ataştan bir dudağın buzdan sedefle örtünüşü uzun soluklu bir çığlıktır çölün o veciz sonsuzluğu dil örtünü sıyır sevdamı mimleyen bir avazdır senin suskunluğun dudağımdaki gür türkülerin mora çalan kırmızısına benzer eridikçe zaman kıraç tenime yürür ılıklığın ağular sürülmüş teşne dilime teğet geçer yangınları suskunluğunun de ve dağa şöyle ağdır dilini harlıdır y/ır örtünmeden sevişir ok bir sözdür öznesini dil imler soyunmazsa tahra gibi eğrilip uzakları dilim dilim dilimler böyledir y/ır bir nidalı yır/tını/ş soyar kirli giyitlerini tenindeki o imbat dağ onurdur apak bir ferdada yunaklık yur gönlünü çıplaklığının bu arınmış türküsü dedi bilge Muhammet Akyıldız (Anafilya Sayı:103 Ocak-2010) |
#23
|
|||
|
|||
![]()
(pastoral bir dedikodudur)
güneşle yüzleşen karlı yamaçların yalancısıyım öteden beri kırçıl dağlarla fingirdeşen işveli bir deniz arasındaki söylentiden doğup dururmuş pınarlar haşarı dorukların havadan sudan her cemreyi bahane ederek kırıtan dalgalara böyle dadandığı çalındı kulağıma kurtlandım kıyılarda köpüren suların oynaklığından bir ozanın sözüne dolayıp “hey gidi” diye diye çoktan dillendirmişler meğer eğilip ırmakların akışına işkilli gözlerle bakaraktan haydin iki söyleşelim ikircikli yanlarımız durulsun günahı boynuna örtbas edileceği mi kalmış yeğni suların bulutlara atılıp dağa kaldırıldığının kah koylarda kah koyaklarda sel olmuş dağın taşkınlığı zemheride bile ığıl ığıl kar altından çöllerde dahi pörtleyen hislere zemzem niyetine göze görünür olmuş damlayan ılgımlarla benden duymuş olmayın tarifi bile elden ele dolaşıyor denizin birazcık tuz çokça dağ suyu çalkaması sözüm ona yerim dar deyerek sıradağlar denizin ta bilmem neresine kadar usulcana sündürürken o görkemli bedenini boynunu koparayazmış kıtaların gayrı varın siz düşünün kıyıların şekillenirken neler çektiğini hele bir de güneşi üfleyip ayın şavkına duranda içindeki volkanik homurtuyla “gergefin olayım dola dalgalarını şuralarıma” derken dağlar bir hoş olup renkten renge girmemiş mi sular utancından bir o yana bir bu yana çırpınırken yırtılıvermiş ar damarı denizin gevşeyerek açmış çarşaf gibi buruşan yanlarını inci mercan takıştırıp sokulurken dağın koynuna dilim varmaz söylemeye “devir siluetini üstüme üstüme” diyerekten fısıldayışını sonracığıma bir akıntı bir akıntı dağın sudaki heveslenen aksine doğru derinden derinden başka bir söylencedir güneş kurcalarken nana’nın göğüslerini sırtüstü uzanıp sere serpe yataklık edermiş meğer deniz o zamandan bellemiş göğe baka baka dağlarla öpüşmeyi sonrasında kıyılarda taşları da yalar iken görmüşler sözün yontulmuşu bu kum dediğiniz dağın soyu kov etmesem nerden bilecektiniz Muhammet Akyıldız (Anafilya Sayı:97 Temmuz-2009) |
#24
|
|||
|
|||
![]()
bulanık bir rüyadan
yekindim ve önce kendimi gammazladım dedim ki ey arı durular ey ölü yıkayıcıları pasaklıyım ben ellerimden ta dilime kadar hamurumdandır bendeki kir aman ha dokunmayın insan seline kapılmıştım ve sonsuz bir boşluğa dökülüyordu zaman ben orada kuru bir dala takılmıştım beni çırılçıplak gördünüz her birinizin gözlerinde kırklandım ama elleriniz yoktu neden elleriniz yoktu rüyalarda neden hiç kimsenin elleri uzanmaz aklımın uçurumlarına rüyalarımdan da düşeyazdım Muhammet Akyıldız |
#25
|
|||
|
|||
![]()
biliyor musunuz dedi çocuk
dağ güvercinlerini tutsak edemezsiniz özgürdürler uçarlar ki hem de nasıl bir uçmak görmelisiniz gri bir göğün dalgalanışı gibi sökün ederler ela gözlerine gök bulaşmıştır hem de bir çift gece size dağ doruklarının kokusunu getirirler göğüslerinde hele ki o güneş kanatlarının altında gizli bir ışıltı öylece tutup öpmek istersiniz az kalsın bir şairin çenesine çizdiği gizli gamzeden güneş diye doğurup göğe bırakacaktı çocuğu kadın dedi çocuk tüy gibi sözlerle uçuyordu zaten gülüşünüzle göğün karatahtasında da öğretmenmişsiniz meğer ne güzel düşlerinizi sürte sürte ağartmışsınız bakın o zaman not alınız çocuklar dedi kadın ödevdir bu cumartesi ufkunuza siz de tebeşirle güvercin uçuşları çiziniz içinden tekrarladı şair bir dağ güvercininin kanatlarıyla sevişirken evet onlar tutsak edilemezler ya güneşi getirirler her akşam ya da bir gece ansızın gökyüzüne çarpa çarpa ölürler Muhammet Akyıldız |
![]() |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|