![]() |
Bela Vakti 'gözlerin gözlerimi gece yarısı bırakıyor karakol kırmızısı cehennem yeşili'* ağzımı acıtan bir iklimle konuşuyorum artık ömrüme gücenikliğim nasıl da kaynadı yarama bak hep bir çekiç sesi zonklaması günlerimin harfleri şimdi bakıyorum da kendimden çok bileklerime konuşmuşum bileklerim ki iki kangren rulo ellerim ne kadar da az uzatma dakikalarımın gençliğidir işte orda konuşan: içine jiletle gideni kadın da şiir de anlamaz!-- anlamadım! Sahi geldin mi, saçlarım hiç de öyle demiyor gelen âh***8217;ın giden aşk***8217;ın dediğidir (sen tek bir şey demedin) haklısın, kaderi kalbine dökülen hiçbir şey söyleyemez hayat ki sorular yumağıdır kendini gözlerde düğümler farzet ki her şeyi ben dedim sen ömrüme sus yeter heyhat, kalbime kendini sormayana yaşımı söyleyemem otuz yaşımı damarlarımda öldürdüm masumum diyemem aynalara paranoya sürüyorum kırkımı çoktan geçtim kime ne desem ne yapsam kimse beni öldürmüyor nasılsa kaderimin ticari taksisini ters şeride çevirmişim belâyım ân gelmiş attilâ ilhan da ölmüş defterimde fenayım saçlarında öldüğüm kadınlar da yok ayseller de sahi siste yiten bir arka sokağım beyoğlu***8217;nda her gece bir elim kendime bir elim meçhule saplanmış gibi bıçak sen kan ben--öldür hadi! daha önce bıçaktan hiç su içmedim** * ,** Attilâ İlhan Hüseyin Alemdar / Vakitler İncelikler s. 52 |
Irmak Su Ateş uyandım, hüzündü... saçlarımı taradım, yoktun... gitsindi diyemedim. hüzündü, geceye takılmıştı biriktim dipsiz kuyulara ağladım. gitme, ateşime su ver. yitirilecek bir an bile yok... aşılacak tepe, yürünecek çöl... sararmış bir yaprak yalnızlığı var içimde. çaresizim, sarsılıp köpürmesi de ne bu göğün, saldırması camlara. korkuyorum. yaşam zaten yanlış. ıslak ve yakıcı. üstelik dünyanın lavları da kirli akıyor damlarıma. yüzümde tutuklanmış bir gün. yüzüm karanlık, paramparça beni duy, anla, neden bu diş ağrısı sonsuz öfke... kimseler bilsin istemiyorum. gizlediğim mevsimi. kanayan sesimi uçurumda. gözlerimde uçsuz bucaksız ırmaklar yıkanıyor. bu, son fırtına mı bilmiyorum. hangi dağ başı. geçit yok. ellerim seni arıyor. ellerin bitimsiz. ayrılığın vedası mı onlar? direniyorum. yaklaştıkça ırmağına kendime çıkıyor gittiğim yollar. gitme. bana bir şey söyle kimsenin bilmediği bir söz, bir giz... gitme. gitmek, biraz da kendini tüketmektir. yenilmektir, boşluğu görmeden korkuya. Betül Tarıman (Son Çeyrek Yüzyıl Şiir Antolojisi / Yılmaz Odabaşı s.569 ) |
Kedi Ağlaması Tek Vuruş şairine Kendini yalnızlıkla açıklama yalnızlık bitti yaşın kırkı devirmişse kalbin de bir kedidir unutma ve birer patidir artık ellerinin her biri kafayı iki el arasında tutmaya yenilgi denir içine döktüğün her ağlama yüzündeki çizilmedir Kendini aşkla mevsimleme aşk bitti yarısından sonra her şey günahtır nasılsa de ki vekâleten sevdim, vekâleten evlendim, vekâleten öldüm ısısı parmakta sönen nikâha devr-i kış denir insan tanrı cümlesidir en iyi kendinde gizlenir Kendini mesafelerle anlamlandırma mesafeler bitti kim "Hüseyin" dese dönüp bakma artık-mesafeler apse zaten kalp pası diyorlar boşluk denen her şeye nedense göğsünün çukurunda boğulana sürç-i lâl âdem denir sonunu üç kez yazan için yaz bile gücenmedir Kendini şu dört şeyle çağrıla hayata ne de olsa abimsin 1 adını unutana kalbini hatırlatma-hayat murdar, anla! 2 bir tek bahtına ağlayan kadınlarda kal ve gençliğini affet 3 canlı tut tefini daima, herkes biraz çocuktur her yaşta! 4 düştüğün her hatırada doğrul ve kendine çiçek ver Kendini kederle ölçümleme keder de bitti kendinin kedisi aynalara bakma aynalar renksiz unutma bak, kızımların doğru söylediği yaştayız kanın tene bağırmasına paranoya denir kıskanma! ölüm de pekâlâ süslenir Sahi, ağladın mı!.. Her canlı ağlamaz ki -sensiz siyah bir ömrün kendine eğimiyim içinde kalbi olan ağlar ancak başka ne deyim! Hüseyin Alemdar / Vakitler İncelikler s. 88 |
ÖMÜRSÜZ MAVİ Seni ben uzun uykulu bir vadinin Sessizliğinde buldum. İçine kapanmış bir kayanın dilsiz koyuluğunda Ve serinliğinde gövdeyle taş olmak arasındaki kararsızlığın Düştüm ben Çırılçıplak düştüm aşka. Beyaz olmak meleklerin elleriyle okşanmaksa Okşandım ben Melekler okşadı ve inceltti tenimi Ruh kattı Aşka gitti. Aşkın buruk yalnızlığına. Sanıyordum ki ben Aşık olursam. ruhum uçacak. Sanmakla kalmadı Uçtu ruhum Ve bir kelebeğin mavi kanatlarına Gizlendi. Bir kelebeğin Ömürsüz mavi kanatlarına. Bundan böyle bir aşk için Ne varsa burada. İki kanat İki mavi Ve bir ruh Herşey tamam Uçurup tenimi O ölümüde yenebilirim. BEJAN MATUR (Son Çeyrek Yüzyıl Şiir Antolojisi / Yılmaz Odabaşı s.630 ) |
SEN ASLINDA ÇOK ESKİ BİR ŞEYE AŞIKSIN künyeme kazıdım ölü doğmuş sevinçlerimi ölürsem beni seninle ararlar şimdi bak, incelirken zehirleniyorsun yavaş yavaş beni yanaşma ruhum boğuyor geceleri ölürsem beni seninle ararlar şimdi yüreğim paslı bir sarnıç gözyaşlarının demi hala avuçlarımda sesleniyorsun sevdaların kilitlendiği manastırlardan yaşamak güçlü olmak değildir her zaman künyeme kazıdım ölü doğmuş sevinçlerini ölürsem beni seninle ararlar şimdi CEZMİ ERSÖZ (Son Çeyrek Yüzyıl Şiir Antolojisi / Yılmaz Odabaşı s.468 ) |
SONRASIZLIK -babama- Çok mu uzar gecenin kendini kanıtlaması bir yağmur tanesi hızını kesmişken sağnakların? Oysa sen deniz ortasındaki şaşkınlığımsın Rüzgara da küstüm, küstüm işte, kimse bağışlamasın Şarkılardan kaçışım hep bundan. Siz hiç bahara çiçekten yoksun girdiniz mi? Benim kalbimin yarısı yaşadı bunu Diğer yarısı da anılarla incindi. Susmakla başlayan her elveda bir çerçeve parçalar Duvara sığmayan görüntüdür hüzün Kuşların olağan göçü sanırız Meğer ki bir çiçek kendini erken soldurmakta... Artık belaysa gecenin kendini aldatması Yıldızlar hep yanlış yörüngeye dağılır Bir bıçak darbesidir uçurum dipleri de Kanattıkça çiçeklere eksik renk bağışlayan... Gidişini sorsam, zamansız bir yaprak dökülür takvimlerden Gel diyemem, yüzlerce mum birden söner kalır içimde. Cihan OĞUZ (Son Çeyrek Yüzyıl Şiir Antolojisi / Yılmaz Odabaşı s.581 ) |
Araklı Sıkıntısı Kalpte ve gözlerde bekleyen kelimeler gibi bir Araklı sıkıntısı konuşsak seninle siyaha bakma ustası iki kişi birbirimizin uzağında buluşsak buluşmanın hece taşları harf harf Konakönü uzağın parmakuçları damla damla Karadere olsa söz şiir bahane bi***8217;güzel ağlasak! Kalpte ve gözlerde inleyen imgeler gibi bir aşk kuyusu konuşup sussak seninle kaderleri birbirine arkadaş iki kişi -bak, kar örtü günlerimiz nasıl da kalp kışı- birbirine dokunamamanın ses alfabesi hangi harfimize dokunsak da üs sı la büsbütün her hecemiz! Kalpte ve gözlerde gizlenen epigramlar gibi gram gram tartsak kendimizde mahşerimizi -kendimiz dediğim aynı bedende bölünmüş iki kişi- bizimki mahşerlerin en işleği işmar mahşeri bağışla, öyle bir ellerimde sıkmışım ki seni avuçlarımın ovaları erdişi bileklerimin dağları erkişi sıkıntısı derinde olanın cehennemi diptedir Kalpte ve gözlerde düğümlenen sözler ki -uzun çekim yara anlatımı her biri- âh, içe oyulmuş mermi sesi memleketim gibi! Hüseyin Alemdar / Vakitler İncelikler s. 6 |
İkilem Sunduğu en değerli, yaşamın bana Çoban köpeğinin dikenli tasması bir kolye Kimi kumsaldayım ölü bir deniz kabuğu Kimi kıyı tutmayan deniz oluyorum Onardım kendimi geri çekilmelerle Yaşamı da seni de seviyorum Gülten Akın / Uzak Bir Kıyıda ( Sevda Kalıcıdır-Kent) s. 25 |
ADA' MIN SAHİLİNDE' den ÇOCUKLUĞA KİTABE (Sırı Dökülmüş Kökayna-Kökler ve Memelerdağı*) a Büyülü geçmiş:Sırı (ve sırrı) dökülmüş o Kökayna (Kökayna'da kaybolanlar!) Arasam şimdi nerdedir;ne'yi simgeler çocukluğum, en ço ne simgeler O'nu; bir portakal bahçesinin çoktan çürümüş otları arasında kalan bir potin teki? Bir ark kıyısında kurbağa, ilk şiir ve kuş seslerini dinlemeye oturduğum taş? Ödeme** ve 'ödeşme' günlerinin panayır kalabalığı? Helenistik bir güzellik?O'nun her yandan Aşk sinyalleri gönderen kara, süzmegözleri? Bir babanın madenden şiirsiz ve sağlıksız çıkıp yeni bir umuda soyunduğu düş yılları? O'nun meyveler-sebzeler arasında bir renkler ozanı gibi gibi duran üzgün ve dağlı yüzü? Baf köylüsü bir annenin seyrek, ürkek sevinçli sık ve yoğun korkulu bir avuç yüzü? Beslemeliğin eşiğinden son anda dönmüşlüğün kadıncık gözlerinde bıraktığı gizli sevinç? Kapısını sıkı sıkı örtüp kilitlemenin başarısız uğraşı hüznün, kuşkunun, aşağılanmanın? Ç o c u k l u ğ u m h a n g i s i? H a n g i s i ç o c u k l u ğ u m? Ablamın -gizli- gece okumaları (Hıçkırık,Çalıkuşu Vahşi Bir Kız Sevdim,Bir Kadın Düşmanı)? Küçük kızkardeşlerim? Bir Ortodoks çanının korku-gizem karışımı Pazar sabahı tınlamaları? Bir yanı kasabalı, bir yanı dağlı komşu yüzleri, komşu yüzleri? Rüzgârda savrulup duran ormanüzümü*** dallarıyla içimde gidip gelen ilk şiir dalgaları? Yağmurlu camlarda belirsizleşen Hayat? Kasabamın yedirenk yeşil ağaçları? Kanlı bir grev?**** Şiirlere sığmaz o Aşk kokusu? Üstü bol yıldızlı yaz sinemaları? Ç o c u k l u ğ u m h a n g i s i, h a n g i s i? (SORUYOR İÇİMDEKİ O AŞINMIŞ TAŞ PLAK) b Ne çocukluktu ama!Çayır kokusundandı rengini de yoksulluktan alan gömleğim. Bir zeytinin altına oturmuştu (çocukluğum) hoyratlığı daha bu kadar olmadığı bir zaman- Bencilliğin daha bu kadar 'sağlam' basmıyor toprağa ayakları- Kulağımın dibinden mi yüreğimden mi akıyordu bir su şırıltısı, sessizliği notalayan kuş sesleri- Bir mersinin dibine çömelmişti (çocukluğum) Dünya:İçimde bir sürü renkli bayracıklar- Babam ve artık ölüp gitmiş bir sürü şey (güzellik?) yaşıyor daha (O, meyveler-sebzeler ozanı babam!) Angona,Gobrona,Pertigo tepesi, her biri bir şiir adı, yağmur yağarken- Bir portakalın gölgesine uzanmıştı (çocukluğum) Dünya bu kadar canavarlaşmamış daha (ya da ben bilmiyorum; kentler benden çook uzakta!) (PARÇALARINI ARIYOR İÇİMDEKİ DAĞILMIŞ MOZAİK!) _______________________________________ *Çıplak, sırtüstü uzanmış bir kadının 'memeleri'ydi çocukluğumun mahallesi- nin karşı ikiz tepeleri; bu yüzden 'müstehcen' bir adı vardı, ve -belki bu yüzden- açık saçık sözlü ve gözlüydü kadınları, kızları; ve çocuk gençliğimde sık sık sorardı bana içlerinden biri: ÇALIYA İŞEDİN Mİ?+ (ÇALI?) **CMC maden şirketinin 15 günde bir ödeme yaptığı gün ve o gün kurulan büyük açıkhava panayırı. ***Böğürtlen. ***1948' de Türk ve Rum madencilerinin çoğunun katıldığı ünlü CMC grevi. +"Bir kadınla yattın mı, cinsel ilişkin oldu mu?" (Sırı Dökülmüş Kökayna'dan ) YALNIZLIK; GECE MÜZİĞİ (yaşlı, dul bir kadıncığın içsesidir) Gece, yıldızlar, yalnızlık ve ben. Sessizlikte cırıltılar -ve ateşböcekleri- Gel, otur komşu yanımdaki boş iskemleye Birlikte duyalım içimizin gece cırıltısını- İçimin yaşlı şiiri içinin şiiriyle buluşsun- Birlikte seyredelim yanıp sönen ateşböceklerini- Gece, yalnızlık, Allahım ve ben. Boş iskemlem konuğumu bekler, yüreğim birinin sıcaklığını- Seviyorum pakistan- geceleri'nin kokusunu ama bir insanın kokusunu daha çok- Gece uzun.Yalnızlık ürkütüyor giderek- Gel birlikte dinleyelim içimizdeki yaşlanma şırıltısını Bir canyoldaşımın yolunu gözler kahve fincanımın yanındaki kahve fincanı- (Komşu örttü kapısını, sustu cırıltılar, ateşböcekleri söndü- karanlık gözlere dönüştü karşı apartman pencereleri-) Gece, yıldızlar, yalnızlık ve ben. İçimde kederli gece müziği, Allahım ve ben. (FİKRET DEMİRAĞ)Edited by: arslan yılmaz |
Ne Gelir? Senden sonra ne gelir? Bir martı örneğin: İnatla, inatla uçardı ufka: kim bilir belki de intiharıydı, ölüm ki ne güzeldir o an mavi üstünde! Benden sonra ne gelir? Kalktığım masada bir kadeh, biraz dudak izi kenarında, çatalımın boynu bükük; adisyonumuza ayrılık eklenmiş mi? Anılarımı bahşiş bırak! Bizden sonra ne gelir? Suskunluk: Günler utangaç, masalarda tek'lik ve aşka kadeh kaldırmayacaksa panoramanda kalabalık görüntü içinde yalnızlık! Bu aşktan sonra ne gelir? Martı konar bir adaya, masamız temizlenir, yeni bir çift oturur aşka, silinir dudağımın tuğrası, çatal mest olur kadın elinde... Gelirse bizden sonra tarih gelir; çünkü her aşk tarihtir! Cenk Koyuncu (Son Çeyrek Yüzyıl Şiir Antolojisi / Yılmaz Odabaşı s.623 ) Edited by: Burcu Yalkın |
Gel Dirilt Değiştir Uzatırken uçlarını havaya Sisin ve yağmurun içinden Kurumuş damarlarıyla seslenerek Dalın istediği nedir Suyun istediği nedir Kışın amansız sesiyle bastırılmış Akışı düş, yatağı karabasan Kumu ayartılmış, çakılı sürgünde Donmuş bedeninde günün özlemi Suyun istediği nedir Kentin istediği nedir Ciğerleri kurum bronşları dağlı Parkları çalınmış alanları yağmada Her yanında beton kistler çıkarırken Kentin istediği nedir Senin istediğin nedir Bile bile Avcunda sıkıca sakladığın Renkli kırık camlar İki elin kızıl kanda Aç avuçlarını sesini yükselt Gel dirilt değiştir Gülten Akın / Uzak Bir Kıyıda ( Sevda Kalıcıdır-Kent) s.34 Edited by: Burcu Yalkın |
Kalp Vakti Belki ben daha uzun yaşarım, ama Uzun yaşayan o olmalı aslında* Nemli yaram cam hüznüm sevdiğim öyle çok kırıldım ki hayatın kirli aynasında sorma, gece denizim batmıştı çok da yalnızdım kendi kırıklarımı kendim topluyordum ki kalp kapaklı bir şiire daha başladım işte sen seni düşün beni düşünme kalbimi de kalbim ki zaten bir şiirdir,üzülme sen çok yaşa! birazdan etli dudaklarıyla öper beni hayat -ömrün taş plağı hep kırıktır ya- kırık kırık toparlanırım sen hiç meraklanma çakı gibi bir kırıkadam olurum hem de gençliğimle buluşur kendi derinliğimde belki de ağır imge gülleri yuvarlarım kendime âh, ne belli! soyduğum tenha şiir renginde incinmiş bir kalple içimin kadınıyla sevişir de kalbim ve acemiliklerim benimle birlikte mahrem ve gürültüsüz bir yere kaçarım sonra-- Sonra, hüzün haz karışımı tüm incinmişliğimi bir top yapar da gül ağırılığında tutup sana atarım bu şiir de bu hayat da beni uzun yaşaman içindir aslında bakmışım sol yanımda birden bir düşme sesi içim mi düştü ne! çok şükür kalbim hâlâ yerinde** Hüseyin Alemdar / Vakitler İncelikler s. 13 * Emily Dickinson **Osman Çakmakçı |
Miş' li Gelecek Zamana Yergi Biz ki toplanıp bir gün çığlıklar boyunca Gelincikleri derleyip arkadaşlıkları ağlayacakmışız Yıllar geçecekmiş üzerinden bir gül ağıdının Ölüm boşlukta, hayatsa büsbütün divâne... Aşkmış artık yeni çağın tragedyası Uçurumlar, salıncak ürpertileri, saklambaçlar Cesaret sınavı olacakmış her masal Uzun yaşanacakmış sanılıp kırmızı başlıklı kurtlarda tükenen... Oysa ellerimizin değerini nasıl da unutmamalıymışız Çoşkulu durmalıymışız sanık sandalyesinde bile Çünkü sehpa itildi, imlâ bozukluğuna tutsak yaftalar Ömürse yalnızca bir kuşun çığlık düşürmesi... Cihan Oğuz (Son Çeyrek Yüzyıl Şiir Antolojisi / Yılmaz Odabaşı s.582 ) Edited by: Burcu Yalkın |
Barınak Fırtına Barınak Gemiler, değil mi? Ne güzel alışmıştım Harflerle ve sayılarla yazılmayanlar vardır Her denize kıyı olabilir misin? Satranç Sevgilim Taşlar Unut Kaleleri ve filleri köpekli adamlar tutmuşlar Söyle ona sıraya dizmekten vazgeçsin Gülten Akın / Uzak Bir Kıyıda (Sevda Kalıcıdır-Balkon) s. 25 |
Öte Çağın Gülü ..................................Ah bir tek hançerle açılır ..................................Aşkın yarası ..................................Kanamaz gül solmayınca tarih Kalbe çizili ne varsa artık mor Suskunluk çağındayız ey ömrüm Yalan seni seviyorum sözü gül dikeni ağlar Dedim kaç kez ay vahşi evren arsız Umudu vuruyorlar gözyaşlarını saymadan Bizi de yazacaklar uyaksız bir şiir gibi Bir gönlün içine girmeden solacak ömrümüz Yok mu göğü savunacak ey âlem-i mahlukat Kalbimin sarkacına gül bağlayacak gül ağlayacak Unut vuslatın müjganını hayat taş üstüne taş Yarin bahçesi solgun yüzümüz tarumar Yeter artık kanayan bir testiden su akmasın Gül çağına kurban olsun Aşk Yelda Karataş |
İNFİLAK VAKTİ<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />
<I style="mso-bidi-font-style: normal">Kendimi görmeye parklara gidiyorum[/I] <I style="mso-bidi-font-style: normal">Kiminin bana kiminin çaresizliğe elleri[/I]* O üç harfin yedi harfli âni kış hâliyim yaşamalarda boşluklarımın sözlüğünde şiirlerim vakit harflerimi biri telâş biri sükût iki mısrânın birbirini örtmesiyim biri karanlık biri karanfil iki çiçeğin yerçekimiyim karamela bir çocuk sesi gelip gelip öper üstdudağımı bazen ağzımın uzağında öpüş yarası mahçup bir cennet olur altdudağım içim kış bir parktır belki, parklarda çıkarım kendimden sahi, insan ikiye bölünse de çıkabilir mi ki kendinden nasıl koyar peki ömrünü eşit ağırlıklarla ikinin keselerine bilirim ki kesse kesse kendini keser kimsesizliğin bıçağı-- bakmışım düşmesem de kendimin kalbini düşmüşüm birden kanla karanfil sesi birbirine karışmış yakamda birbirine karışmış yakamda saadet ve sarsıntı renkleri hayatım birbirine karışmış şeylerden kar uzakları hayatım katlanmış yerlerinden kan sesli bir mendil <I style="mso-bidi-font-style: normal">Edip abi[/I] ellerimde iki pembe yırtık eldiven gibi kendi akşamım âh, az şekerli bir yalnızlık kahvesi söylemiş de içememişim adı âsûde bir aşkla sûdeleşmişim de gidememişim-- her şey <I style="mso-bidi-font-style: normal">kanmısrâ [/I]bir rakının bordo dökülüşü ömrümün köylü yüzünde sanki hiçbir şey deprem değil de <I style="mso-bidi-font-style: normal">17 ağustos[/I] depremi içim hayat kendi ellerini bile tutamayan düşme vakti büsbütün Tam kırığımı öpecekken <I style="mso-bidi-font-style: normal">Ve nasıl gözgözeyiz ansızın bir infilak[/I]** *, ** <I style="mso-bidi-font-style: normal">Edip Cansever [/I] Hüseyin Alemdar / Vakitler İncelikler s. 22 |
Akvaryum Yok saymayalım artık geçip gittiğini Ve giderken önüme uzattığın Hayatın kıyısında Gizlice görüvereceğim O birkaç dirhem eskimez gümüşü Yok saymalıyım, karşılıksız ve cömert Ismarlamadığım, biriktirilmiş Çiçek izlerini Çünkü yansız ve renksiz durayım isteniyor Törenler ardarda törenler düzenlense Ülkenin tüm çılgınları geçse önümden Durmalıymışım Belki ben durduğumda Müzmin bir acemisi olarak hayatın Öyle kendiliğinden Yağmur kabartır kirleri Kar temizler Mi acaba İyi ki şimdilerde Yeni keşfedilmiş ülserimle Bu tutsuz ve edilgen akvaryumda Başarılar dileyerek Vizit defterine geçti adımı doktor Böylece tarihten kovulmak Ustaca gerçekleşti denebilir Ne sille ne tokat ne devrim ne kargaşa Bir dizi bitirim incelik eşliğinde Örtün öleyim şimdi Gülten Akın / Uzak Bir Kıyıda ( Sevda Kalıcıdır-Kent) s. 33 |
AYNA VAKTİ<B style="mso-bidi-font-weight: normal"><?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />[/B]
<B style="mso-bidi-font-weight: normal">[/B] <B style="mso-bidi-font-weight: normal"> [/B]<I style="mso-bidi-font-style: normal">Ey o değişmeler, ey o çiçeklerin açma ayı[/I] <I style="mso-bidi-font-style: normal">Bulutsuz geçen mayıs bıçaklanmış haziran[/I]* Hayat bu, takvimlerden düşecek günleri silkeliyor silkeliyor ve ısırıyor günleri kuytu bir ağızla günlerin ısırılışı ki, kadife bir ağlamak sanki takvimler ki, güzrengi gürültü yeri ömrümüzün takvimler ki, âh! ne yapsak birer üşümüş akşamüstü birer üstü çizilmiş kırlangıç saatleri-- bir güngülü gibi takmışım kendimi mayısa hazirana ben ince bir gök gibi hâlâ aynalardayım oysa yüzüm düz bir deniz yüzüm kuşlu bir <I style="mso-bidi-font-style: normal">Ayna Vakti[/I] ayna sesiyle zamanı okşuyorum kelebek hafifliğinde hafiften kendimle konuşuyorum hafif ayna sesiyle geceyi öpmüşüm ya ay beyazlığında dudaklarım geceye dokunmuşum ya ay duruluğunda parmaklarım geceyi gitmişim ya ay derinliğinde rüyalarım tebessümüm yaşanmamış yerlerinde takvimlerin melankolik leylak bir imge dilimde dilimde buğulu ve melankolik tadı ayna şiirlerin bir yerlerde belki şâir deniyordur ben gibilere ben gibiler ki hâlâ yazdır kendilerine aynalarda beyaz ve zarif bir yazım ben de işte aynalarda ölçerim ömrümü zarif bir ürperişle Daha gencim, ama <I style="mso-bidi-font-style: normal">aynalardan çocukluğum geçiyor[/I]** *) <I style="mso-bidi-font-style: normal">Louis Aragon[/I] **) <I style="mso-bidi-font-style: normal">Adnan Azar[/I] <I style="mso-bidi-font-style: normal">[/I] <I style="mso-bidi-font-style: normal"> [/I]Hüseyin Alemdar / Vakitler İncelikler s. 23 |
Varlığa Ve Yokluğa insan ne zaman alışır hayata baba? yağmurun değdiği her yerdi yüzün seni sordum da irkildi toprak ölümü bildim, büyüdüm çocukluğum mevsimsiz bir leylak bir yelkovan gidişi bir akrep yürüyüşü ötesi iyilik, güzellik...alıştığımız bir yarayı sarıp sarmalamak gecikmiş sözlerin ağırlığı heybemde bir karanfil, solgun, öyle kedere bulanarak nasıl dökülürse döküldü toprağına sözlerim de söküp nallarını atların koşturmak gibi karanlığın evine öldün. yokluğunda varlığı bildim insan nasıl alışır içindeki cam kırıklarına baba? Çiğdem Sezer (Son Çeyrek Yüzyıl Şiir Antolojisi / Yılmaz Odabaşı s.510 ) |
Adresi Köz Olana doğrudur suskun ve vahşi olduğum sular kabardığında bir hayvan gibi dönüp durduğum, çemberin etrafında zincirimdir acıtır değdikçe tenimi -sizin acınızı kim nasıl anlar sular çekildiğinde orman kimlere kalır? kuşları iyi tanımam, doğrudur belki ağaçları da ama bir kuş ötse bilirim öte uçurumlarda bir ağaç bir ağaca uzak kalsa eksilirim ezberimde olmadığı doğrudur adreslerin ama her adres biraz eksiktir ve insan adresinde bulunmaz çoğu zaman ben burda tenhalardan gelir bana giderim Çiğdem Sezer (Son Çeyrek Yüzyıl Şiir Antolojisi / Yılmaz Odabaşı s.509 ) |
Kın Sanki buzdan duvarlarla çevriliyorsun Sanki yangınsın da birden sönüyorsun Sanki kocaman aynalar önünde Bir çiy damlası gibi görünüyorsun Gurbet baskındır Kendine kendine batırırken İçindeki keskin bıçağı Yetişmiştir gurbet Gurbet kındır Gülten Akın / Uzak Bir Kıyıda ( Sevda Kalıcıdır-Kent) s. 41 |
KISA ŞİİR / bir Bir roman kadar uzun bu tümce, -Sonra işte yaşlandım. Gülten Akın / Uzak Bir Kıyıda (Sonra İşte Yaşlandım) s. 61 |
Pelerin bir karakalem çalışması: gündüz beyaz elbiseli çocuk! o gümüş sessizlik ! böyle olur bir intiharın şiiri ve söyleyemeden geceyi sanki çok çiçekli bir kumaş / anneler mektupları hep gece okur sonra da süvariler, kılıç ve tabii ki at içi şüphe kırmızısı ya da koşarken kara yeni yitme bir ırmaktan, ıssız / gece ağlayıp diazem içerler en çok koynunda sakladığı harita dağlar batar denizler ıslatır konuşurken r'leri vurgulamak gibi peleriniyle yatar rüzgârda / anneleri diker şairlere pelerinlerini Derya Çolpan (Son Çeyrek Yüzyıl Şiir Antolojisi / Yılmaz Odabaşı s.620 ) |
KISA ŞİİR / altı Her konuşma bir şeyi değiştirir hayatımızda Sustum durdum geriye geriye çekilerek Gülten Akın / Uzak Bir Kıyıda (Sonra İşte Yaşlandım) s. 65 |
ŞEFKAT VAKTİ<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />
<I style="mso-bidi-font-style: normal">[/I]<I style="mso-bidi-font-style: normal">Geceyi avuçlarımda siyah bir gül gibi duyuyorum[/I] <I style="mso-bidi-font-style: normal"> [/I]<I style="mso-bidi-font-style: normal">Ve sen misin bilmiyorum bu gülü bırakan[/I]* Bak kızım, <I style="mso-bidi-font-style: normal">Günaçar[/I], her şey adın gibi çocuk kalbi adın gibi vakte açılmış şiir, ılık ve tenha yüzün mısrâ mısrâ küçük sevaplardan dokunma vakti-- ama ben, <I style="mso-bidi-font-style: normal">Şefkat Vakti[/I] diyorum o vakte, sana baktıkça! sana baktıkça, içim gün gün <I style="mso-bidi-font-style: normal">Çocuk ve Allah[/I] misafirliği oda oda masumane uzak arkadaşlıklar genişliği sereserçe kuş beyazlığı sende sana baktıkça döneserçe tüylü iki sessizlik halkası kulakların düşeserçe nur lunaparkı ağzın burnun gözlerin-- bak kızım, Çağla Günaçar, baban karıştırdı yine şiirle hayatı karıştırır gibi şâirlikle babalığı hadi kız ona sen de, kadife bir kızgınlıkla annen gibi: ***8220;Şiir, sinema diye diret dur sen yine böyle her yıl ödül törenleri tertiple, pek olacak malın mülkün!***8221; A kızım, a canım benim, şiirimin Türkân Şoray serçesi sinemamın aralık kalp Nilgün Marmara beyazlaması baban içkanama, baban sinesıkıntı, bari sen anla babanı elle bak, yakası derinlemesine klaket kesiği boynu incelikler yırtığı, fragman söküğü göğsü günbegün acı bir pembeleşme hayatın defterinde sanki gönderilememiş birer mektup çocukluğu herkeste İsim baban <I style="mso-bidi-font-style: normal">Dağlarca[/I] gibi yalnızlaştık bak! <I style="mso-bidi-font-style: normal">Çocuğum ikimiz kaldık[/I]** *, ** <I style="mso-bidi-font-style: normal">Fazıl Hüsnü Dağlarca [/I] Hüseyin Alemdar / Vakitler İncelikler s. 17 |
KISA ŞİİR / yedi Sözlerin bumerang gibi döner yaralarsa seni ağzın dilin gereksizdir susarsın Gülten Akın / Uzak Bir Kıyıda (Sonra İşte Yaşlandım) s. 65 |
Sorular Sorular Ölümün boz yüzü, çağırma beni. Toprağın katı yüzü, bırak beni. Ezgilerin çekici yüzü, denemeyin beni. Dünya beni salıversin. Salıversin beni kendime Salıversin beni yirmilerime, onbeşlerime doğru. Gelincik tarlalarıma, çiçek kurutmalarıma, çocukluk uykularıma doğru. Bir tabanca bana bakıyor. Bir kül tablası. İki kalem. Bir kitap. Birkaç kelime. Bir saat. Akşamı getiriyor ve bana bakıyor. Pencereden karşı pencereler. Antanler.Duman. Ölümün çizgili lekeli yüzü bana bakıyor. Bir el işareti. Duralım bekleyelim. Bir el işareti. Susalım bekleyelim. Kim gelecek? Konuşacak kim? Kim vuracak? Vurulacak kim? Kapılar açılıyor. Bana değil. Ziyaretçiler geliyor. Bana değil. Günaydınlar. Merhabalar. Bana değil. Bana vazoda birkaç papatya. Bana birkaç sarı, birkaç beyaz. İçimin karmaşası bana. Dönelim ölümün pürüzsüz yüzüne. Bulutsuz rüzgarsız kuşsuz. Kansız alımlı yüzüne dönelim ölümün. Papatyalarla süslesek onu. Kurşunların yerine papatyalar Gülümsemelerle süslesek onu. Kinlerin yerine gülümsemeler. Kendimle süslesem onu. Karşı dünyadan baksam kendime. Orda durup sigara içsem dalgın bakarak. Kalkıp gitsem sonra sokaklara, deniz kıyılarına, ilk yaz coşkularına doğru. Burada oturup birkaç kelime yazarak dalgın sigara içsem. Kalkıp gitsem gelincik tarlalarıma, çiçek kurutmalarıma, çocukluk ilk yazlarıma doğru. Peki, sen nerdesin? Bu şiirde nerdesin sen? Kurşunlarda mı? Gülümsemelerde mi? Kinlerde mi? Papatyalarda mı? Belki de bir kuşsun sen uçup gidiveren uzaklara konu veren unutuveren. Egemen Berköz (Son Çeyrek Yüzyıl Şiir Antolojisi / Yılmaz Odabaşı s. 48 ) |
Ah Krates! herkese açıktı kapı anlamın gizlendiği kuyuda hazza yer yok herkes dışarıda bizden farklı sevişmezdi yaşlılarla ölüler içi boş kavgalar gün biterken önemini yitiren kötüler de çocuktu bir vakitler düş kuranlar masum * üstelik vazgeçilebilirdi herkes aşkla buluşmak kadar çetindir anlamak bunu paslı bir kapıda beklerdi sedef kanatlımız habersizdik bizi çağıran ürpertici kuyudan nahiftik o zaman bilmezdik herkesin önceden dışlanmış olduğunu anlamla çarpışarak iktidar kazanıyor söz bütün cinayetlere tanıktır şair ** ah krates! elmas kesimini hatırlatıyor kuyum işi eylem halâ vazgeçebilir herkes! tehlikeli bir oyun bu! (*) Tom Waits: (***8220;You are innocent when you dream***8221; : ***8220;Düş kurarken masumsun***8221;***8230;) (**) ***8220;Şairler bütün cinayetlere tanıktır***8221; ***8211; Cenk Koyuncu krates: İktidar (Grek kökenli bir sözcük***8230; demos+krates= demokrasi!!!) Krates: Stoacı Zenon***8217;un hocası, Suriye kökenli ve Atinalı ***8220;kynik***8221; filozof. Naime Erlaçin / 6.Dekad s. 69 Edited by: Burcu Yalkın |
Metruk yaslı bir dul söylencesi şimdi yaşamak geceye zimmetli kıyamet küskünlüğü son duasını okuyor yaralı kuş! sancılar kovuğunda sığıntı bir ölümlü balmumu surlar çiziyor altın güle oyunlar sergiliyor mütemadiyen ilk perde büyük aldanış rehineliği perçinliyor gizli takvimlere kundakçı bir kıyım ve kül hesaplaşmalar ayazında biliyorum aylaktan sayılacağız bir gün çünkü susarak geçilmiyor vurgundan nadasa terk edilmiş metruk yürekten bir de böyle yakıyor yağmur hesap vermiyor bulutta bıraktığı boşluğa Naime Erlaçin / 6.Dekad s. 24 metruk: 1 .Bırakılmış, terk edilmiş 2.Kullanılmayan Edited by: Burcu Yalkın |
KISA ŞİİR / dokuz Geçerken karışmış gibiydi birisinin çektiği fotoğrafa Gülten Akın / Uzak Bir Kıyıda (Sonra İşte Yaşlandım) s. 69 |
KISA ŞİİR / on Hiçbir sıfat üstüne tam oturmadı Ürkek miydi kararlı ya da saldırgan Gülten Akın / Uzak Bir Kıyıda (Sonra İşte Yaşlandım) s. 69 |
Ağacın Türküsü Sizin bahçedeki sakız ağacını anlatmak isterdim sana, sonra da o ağacı sen anlatırdın. Sözü ağaca bırakırdık biz yorulunca. Ben gözlerine bakardım anlatırken, sen ağacın yapraklarına dalar giderdin öykünle. Biz, ikimiz, öylece ağacın gölgesinde. Ağaç gölgelerin diliyle konuşurken, bu türküyü çok uzaklarda, ayrı ayrı söylememiş miydik birbirimize, ağaç bize, biz gölgesine katılmadan önce ? Toprağın sesi, özsu , gün ışığı büyüyüp boy verirken rüzgâra karşı, bir başka türküyle katılır bize, çocuklar el ele , halka olup ağacın çevresinde, başımızı döndürürcesine ? Cevat Çapan / Bana Düşlerini Anlat s. 73 |
***8220;Kitre! ***8221; kenar süslerinden sıyrıldığında arayışa yönelir kır şakaklar parmak uçları savurgan ağıt kutsal bir buğudan geçip kenarında durduk söz dağının bekleyiş bu kükreyen sabır ah! anlattı sise ergen ebruların suya değdiği yerde en yalın rengimiz çıplak ***8220;es***8221; ile terleyen harfin dudağında ölümün bahanesidir yaşamak sorgu yargıcı öd***8217;deki hayvan ***8220;kitre***8221; desem şimdi cinayetim dökülecek tarağımdan! Naime Erlaçin 6.Dekad Şiir Kitabı-Hayal Yayınları / s. 52 |
YABAN İKLİM Beni böyle sıkı tutma n'olursun Yoluma süngüler dikme Çevir gözlerini öyle durmasın İncelen çok şey var aramızda Bırak artık burda noktalansın Sürdürmekte fayda yok, kesme yolumu gideyim Senin ikliminde açmıyor çiçeklerim. Hep gün çevrile dedin, yıl döne Yıllar döndü, ben döndüm bu çemberde Bunca dar yaşamak, bunca yoğun Daha daha tutma n'olursun Sür gölgeni aradan, biraz ışık göreyim Yağmuru batak, güneşi serin Senin ikliminde açmıyor çiçeklerim. Tam güneşe, gülüşe duranda öyle istekle Bir bora çıkar, fırtına patlar, başlar şimşeklerin Kumrular kalyonlar mahzun dolanır olduğu yerde Sende geçen yiter ama- bilemezsin Her anı derin iz bırakır bende O zaman da demiştim, yine de derim Senin ikliminde açmıyor çiçeklerim. Türkân İldeniz Varlık Şiirleri Antolojisi- Enver Ercan s.145( Sayı 693, 1 Mayıs 1967 ) Edited by: Burcu Yalkın |
KISA ŞİİR / on üç Ölümü sevdiği için mi öldürdü kendini başkasının ölümünü sevmediği için mi? Gülten Akın / Uzak Bir Kıyıda (Sonra İşte Yaşlandım) s. 72 |
BÖLÜNMEYEN BİR SESSİZLİK İÇİNDE Öyle seviyor ki susmayı, sözcükleri öyle seviyor ki, lambasız kalabilir geceleri, kışı uykusuz geçirebilir. Esrikliğin değişen yoğunluğu onun için her mevsim, rüzgârlar yoğunluğun dalga dalga esrikliği. Derken gemiler yanaşıyor çok yorgun bir fırtınadan bağrının rıhtımına- sürgünden dönenlerle yeniden yaşamak doludizgin. Cevat Çapan / Bana Düşlerini Anlat s. 28 |
AÇIĞA DEMİRLİ BİR GEMİDEN Dağın eteklerinde orman - çam, sedir, ulu çınarlar... Birbirini seyrediyor aynasında denizin. Çamlar pürleriyle suskun, sedirlerin gözleri uzakta, "Ölünceye kadar seninim," diyor denize kendi gölgesinde yanan bir çınar. Cevat Çapan / Bana Düşlerini Anlat s. 32 |
Mesafe belki de biz birşey yapamadık salıyor hâlâ gölgesini yol diye içine düşülmüş dolambaçlar yere sağlam bastığımız gün uyku yenildi diye düşünür bir hayat kaldığına kuvvetle inanırken atılmak için bugün can atan ayaklara " dur " diyen his aniden fırlıyorsa zaptedecek kim vardır gevşedikçe ele gelen gerildikçe kaçan sicimi ilk günkü gibi duruyor koyuluğu ben varsam ışık da var diyen gölgenin ama ölüm bekliyor dört dörtlük tedaviyi niyetle netice arasında vaktiyle bulunduğumuz gibi gel bir nefes al kardeş fazla dert etme biz ölmeden bu mum erir tükenir diye binlerce yıl önceki ince ışığıyla yarılan bugün lastik yuvarlağa sarılan bir pedala büzülen mesafeye karşılık bize kalmış olsa da yeter yalnız doğduğu yeri doyuran dıştan bakınca kamçılıyan içten nabız gibi atan mesafe fikri "basılmamış yolları budur" deyip ormanın geçerken patinaj yapıyor artık sükûtuna razı olarak çekilmiş okyanus kıyılarının oluk oluk taliplileri bir nefes al kardeş fazla dert etme biz ölmeden bu mum erir tükenir diye daha şekillenmeden dillenmeden biz kimi cezbetti seslediyse geceye kadar kıpkızıl fecri fecre kadar geceyi getirenin sık dallar arasındaki titrek ışığı fer verdi yeni bir dil verdi de varlığı hatırası özlemiyle yola baş koyan göz kestiren arzunun mumu alev aldı ince ışığıyla yarıldı gölge bir nefes al kardeş gel artık biz ölmeden eriyip tükenecek bu mum diye dert etme Ebubekir Eroğlu (Son Çeyrek Yüzyıl Şiir Antolojisi / Yılmaz Odabaşı s.199 ) |
DENİZDE ÖLMEK 1. Su kendine dönüyor, mavilikler kendine Kendine dönüyorsun, işte; kendi yüzündür, Hiç kimse görmemeli, saklan suyun sesinden Üşümesin yıldızlar, yalnızlığını söndür Korsan, daha ne kadar gizlenecek bu hüzün? Yalnızların yalnızı, hey korsan, hey serseri; Deniz çirkinleşmeden gömülüp git sulara Bilmez misin dünyada korsanların yok yeri... 2. Dudaklarımda gizli sulardaki tuzlu sır, Sessizce öleceğim, bilmesin kimsecikler Bir eşkıya ağzında bu yük nasıl taşınır? Çekin üstümden göğü, beni ölüm temizler... Can Bahadır Yüce Varlık Şiirleri Antolojisi- Enver Ercan s. 350 ( Sayı 1102, Temmuz 1999 ) |
Bir Yere Gelirsin ki Bir yere gelirsin ki Yaşamak yük olmaz insana yavan gelir Ağaçlar çiçek açar, gök mavidir Çayırlar alabildiğine yeşil Ne deli eder bunlar seni Ne de düşlere sürüklemek için artık Bir tatlı gülüş elverir Bir yere gelirisin ki İşlemez olur içinde zaman Sadece anılar dökülür ellerine bir bir Bir yere gelirsin ki Dünyayla aranda kapanır duvar Yaşamış yaşamamışsın... Akan suya eğilebildiğin kadar eğil Götürmez seni sular Cahit Tanyol Varlık Şiirleri Antolojisi- Enver Ercan s. 222 ( Sayı 1004, Mayıs 1991 ) |
şu Anki Saat: 06:41 |
Powered by vBulletin
Şiir Akademisi Forum