![]() |
SUSKUN Susardın ve kar yağardı Gözlerinde başlardı gece Yarım kalmış kitaplarda biterdi. Alnımızda bilenen kör bir bıçaktı zaman Kırılmış aynalardı Susardın, durmadan susardın Ve kar yağardı Ocak ağaran saçlarımdı Şubat hayırsız bir evlattı, kaçaktı Ve uzaktı yaz bir anaydı Mart'ın izlerini taşırım bedenimde Aynı masalın ikizleri gibiydi günler Nisan saçlarımda ıslanırdı hep Susardın, durmadan susardın Ve yağmurlar başlardı Çok bekletti bizi, Hiç vaktinde gelmedi mayıs Haziran Aram'dı ya da öyle biriydi Temmuz bir düştü belki Yaraları sarar gibiydi Ağustos yıldızlarla basardı gecemizi Bir gül suçüstü yakalanırdı Eylül bir çocuğun çığlıklarıydı Susardın, durmadan susardın Ve rüzgârlar başlardı Yolunu yitirmiş bir gezgin gibiydi ekim Sürgünlere uğurlardık kendimizi Kalan mı bizdik, giden mi Bilinmezdi Kasım rüzgârda bir yapraktı Ve biraz ıtri Kendi sesiyle irkilirdi Aralık günlerin son neferi Soluk bir düş geçse de Hiçbir mevsim gözlerin kadar Acımasız kullanmadı neşteri Susardın ve kar yağardı A. Hicri İZGÖREN |
NE İÇİNDEYİM ZAMANIN Ne içindeyim zamanın Ne de büsbütün dışında. Yekpare, geniş bir anın Parçalanmaz akışında. Bir garip rüya rengiyle Uyuşmuş gibi her şekil. Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil. Başım sükutu öğüten Uçsuz bucaksız değirmen. İçim muradına ermiş Abasız, postsuz bir derviş. Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim. Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim. Ahmet Hamdi Tanpınar |
YAĞMUR Uyu! Gözlerinde renksiz bir perde Bir parça uzaklaş kederlerinden. Bir ruh gülümsüyor gibi derinden Mehtabın ördüğü saatler nerde? Varsın bahçelerde rüzgar gezinsin Yağmur ince ince toprağa sinsin Bir başka alemden gelmiş gibisin Dalmış gözlerinle pencerelerde. Ahmet Hamdi Tanpınar |
Mavi, Maviydi Gökyüzü Mavi, maviydi gökyüzü Bulutlar beyaz, beyazdı Boşluğu ve üzüntüsü İçinde ne garip yazdı... Garip, güzel, sonra mahzun Işıkla yağmur beraber, Bir türkü ki gamlı, uzun, Ve sen gülünce açan güller. Beyaz, beyazdı bulutlar Gölgeler buğulu, derin; Ah o hiç dinmeyen rüzgâr Ve uykusu çiçeklerin. Mor aydınlıkta bir çınar Veya kestane dibinde; Mahmur süzülen bakışlar İkindi saatlerinde... Birden gülümseyen yüzün Sabahların aynasında Ve beni çıldırtan hüzün İki bakış arasında. kim bilir şimdi nerdesin senindir yine akşamlar merdivende ayak sesin rıhtım taşında gölgen var Ahmet Hamdi Tanpınar |
Merdiven Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden, Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak, Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak... Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta, Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta... Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller; Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller, Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer? Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta, Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta... muttasıl = aralıksız hafi = gizli Ahmet Haşim |
PARILTI Ateş gibi bir nehir akıyordu Ruhumla o ruhun arasından Bahsetti derinden ona halim Aşkın bu unutulmaz yarasından. Vurdukça bu nehrin ona aksi Kaçtım o bakıştan, o dudaktan Baktım ona sesizce uzaktan Vurdukça bu aşkın ona aksi... Ahmet Haşim |
NERDESİN Geceleyin bir ses böler uykumu İçim ürpermeyle dolar: - Nerdesin? - Arıyorum yıllar var ki ben onu Âşıkıyım beni çağıran bu sesin. Gün olur sürüyüp beni derbeder Bu ses rüzgarlara karışır gider. Gün olur peşimden yürür beraber Ansızın haykırır bana: - Nerdesin? - Bütün sevgileri atıp içimden Varlığımı yalnız ona verdim ben. Elverir ki bir gün bana, derinden Ta derinden, bir gün bana "Gel" desin. Ahmet Kutsi Tecer |
AYRILIŞ Gün batıyor, gün batıyor, Veda etsem hepinize. Ufuk kanlı bir denize Dönüyor, sizi bıraksam. Gün batıyor, gün batıyor, Evimi, eşyamı, paramı Nem varsa yaksam ve bir an Kaybetsem kara bir duman Arkasında hafızamı, Koşsam, koşsam, koşsam, koşsam... AHMET MUHİP DIRANAS |
YAĞMUR GÜL VE ELLER Yel yapraklarımı savurur, Dört yanım yağmurla örtülü; Güz vaktim gerçek ya, ne yağmur! Kafamda hep bir uykusuzluk Ve masamda bir düşler gülü, Gecenin içinde, soyunuk. Ve bir düşünce arasında Ellerim; beyaz, boş ve bencil, Bu gül***8217;le gece arasında, Kopmuş gidiyor dallarımdan... Hayır, başımdan yana değil Uykusuzluğum, ellerimden. AHMET MUHİP DIRANAS |
TESTİ Dolu bir testiydim ben, Başaşağı ettiniz beni; Eh, boşalıverdim derken... İyi mi ettiniz yani? Sevgiler vardı içimde Ezgiler vardı, iyilikler... Boşaltıverdiniz, hem de Düşürüp kırmaktan beter. Hoş, yine bir testiyim ben, Yine varım ama bomboş. Ahmet Muhip DRANAS |
BENGİ İZ Bir kahkahayla silkindim dalıp gittiğim mektuptan; yaşam hep böyle uyarır bizi, katıksız neşeye dönüşür altunî bir sesle en derin kederler; mutlu bir düşteymiş gibi zamanın dibinden gülümser, artık yanaklarından öpemeyeceğimiz sevgili yüzler. Budur odaya süzülen mehtabın, kurumuş eski çeşmenin açıklayıp durduğu bilgelik ve giz Sevinç de olgunlaştırır kalbi acı ve ayrılık gibi; süzülüp dibe çökeldikçe anılar anlarız ki çürüme ve tohum süreçtirler. Yine de yetmez zaman gecenin ve kitapların söylediğini çözmeye, kaç kent, kaç aşk terk edilmiştir; sinmiştir ölümler satırlara bir koku gibi; hep bir şeyler kalmıştır geride asla unutmak istemediğimiz Yüzyıllar içre konuşur farklı Yazılar, solar, yıpranır meşin ve parşömen bellekte kalır o bengi iz. Ahmet OKTAY |
TUHAF DUYGU Dolaşıyorum ne zamandır kalbimde bir gül kesiği; ıslak bir tülbent koy göğsüme emsin büyüyen o siyah lekeyi; çoktan döndüm gittiğim gurbetlerden yine de içimde kanayan bir sılanın sesi. Ahmet OKTAY |
ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ
Gözlerin gözlerime değince Felaketim olurdu ağlardım Beni sevmiyordun bilirdim Bir sevdiğin vardı duyardım Çöp gibi bir oğlan ipince Hayırsızın biriydi fikrimce Ne vakit karşımda görsem Öldüreceğimden korkardım Felaketim olurdu ağlardım Ne vakit Maçka'dan geçsem Limanda hep gemiler olurdu Ağaçlar kuş gibi gülerdi Bir rüzgar aklımı alırdı Sessizce bir cigara yakardım Kirpiklerini eğerdin bakardın Üşürdüm içim ürperirdi Felaketim olurdu ağlardım Akşamlar bir roman gibi biterdi Jezabel kan içinde yatardı Limandan bir gemi giderdi Sen kalkıp ona giderdin Benzin mum gibi giderdin Sabaha kadar kalırdın Hayırsızın biriydi fikrimce Güldü mü cenazeye benzerdi Hele seni kollarına aldı mı Felaketim olurdu ağlardım Atilla İLHAN Edited by: Fatih Yavuz |
SADE Ancak bulunduğun yerde, Gündüzüm gündüzmüş, Yokluğum seni de üzmüş, Allah kısmet ederse Kalkıp geleceğim. Fazlası istenmez bence, Gözlerin olmalı sade Görüp göreceğim. BEHÇET NECATİGİL |
SOL EL KONÇERTOSU Demek yazamadan Demek okuyamadan Demek konuşamadan Hem de ölmeden yaşanabilirmiş Ama sevmeden yaşanamıyor Üçgülüm Bir ölüyle bir canlı Bir bedeni bölüştük Sağ yanım ölmüş Sol yanım capcanlı Demek yazamadan Demek okuyamadan Demek konuşamadan Ama düşünebildiğim için seni yaşıyorum Yaşayabildiğim için sevmiyorum Sevdiğim için yaşıyorum Bir kolum bir elim bir bacağım ve dilim tutmuyor Öyle bir sevgi var ki içimde O beni hâlâ diri tutuyor Yazamasam da okuyamasam da konuşamasam da Seviyorum seni Üçgülüm Sevdikçe yaşıyor yaşadıkça seviyorum Aziz NESİN |
GÖZLERİM KİMİ GÖRDÜLER odalarda oturdum odaları kapladım sokaklara çıktım sokakları doldurdum görünen her şey ben oldum ve her şey beni gören göz oldu ve ben görünmez oldum Asaf Halet Çelebi |
Doğduğum Evin Penceresi bir çam vardı önünde doğduğum odanın çöpten yapraklarında güneşi rüzgârla sallayıp kafesten içeri dolduran bir çam sedirinde iskambilden kuleler yıkılmış odada loş ve sessiz ikindilerin acısıydı sızan gözlerim dalardı kafesten duvara ve duvardan kafese seyretmeyi güneşi yüz bir güneşti kafesin her deliğinden giren susmuş bir çocukla şaka eden yüz ikindi güneşi Asaf Halet Çelebi |
Hırsız pencereden giren mehtap bu evde hırsız var mehtapta pencerede oturmuş beni görüyorum kapıyı çalsam içerden ben çıkacağım içerden çıkacak beni ne kadar görmek istiyorum penceredeki beni uyandırmalıyım içerde hırsız var içerdeki hırsızın ben olacağımdan korkuyurum Asaf Halet Çelebi |
Tahtadan Yaptığım Adam tahtadan yaptığım adam ne yemek yiyor ne konuşmak biliyor kaskatı gözlerle görünmez yerlere bakıyor tahtadan yaptığım adam hatırlıyor ki bir zaman nefes alan ince ince yaprakları vardı toprağı istiha ile yiyen liften ince ince ağızları vardı tahtadan yaptığım adam ağaçtan uzaklaştı ve insana yaklaştı yazık ki ne insan oldu ne ağaç Asaf Halet Çelebi |
Oyuncaklar ameliyat odasına alındığında bir çocuk kapıda ağlaşarak onu beklerler yaşamın kolay bozulan bir oyun olduğunu bilen oyuncakları Akgün Akova |
ÖYLESİNE neden kimse konuşmuyor,aynalar suskun duvarlar yüzümü terk ettiğinden beri sessizliğe dönüşümdü bir deniz feneri kuş izleri içinden kuşlara yorgun ...dalıp dalıp giderek biraz dalgıç derin mercan kuleleri çıkarınca vurgun bak ,sular ölüme doyunca nasıl da durgun yosun tutmuş bakışından dalgalara kırlangıç yalnızlık sanki bir yağmurun gözyaşından artık, süslü bulutlara gömülmektedir şiir ah, sözlerden geriye ne kaldıysa onca kir işte bütün kuşları öylesine yaz başından... Ali Hikmet |
Saksı Elimde demin Küçük bir saksı vardı Boş bir saksı Nasıl ağırmış meğer Nasıl kolum ağrıyor Boş Bomboş Çiçeksiz bir saksı Arif Damar |
MÂRA bilmemek bilmekten iyidir düşünmeden yaşayalım mâra günü ve saatleri ne yapacaksın senelerin bile ehemmiyeti yoktur seni ne tanıdığım günleri hatırlarım ne seneleri yalnız seni hatırlarım ki benim gibi bir insansın tanımamak tanımaktan iyidir seni bir kere tanıdıktan sonra yaşamak acısını da tanıdım bu acıyı beraber tadalım mâra başım omzunda iken sayıkladığıma bakma beni istediğin yere götür ikimiz de ne uykudayız ne uyanık Asaf Halet Çelebi |
SAKLI KALAN günlüğü eksik tutulan güz usulca çekilmiş de kıyıya bütün gürültülerden uzakta eğiriyor suların köpüğünü belli ki duymuyor dağların uğuldayan yalnızlığını bekleyişin ve acıların uğultusudur yalnızlıklar kimi kez kuşatabilir büsbütün doğayı, aşkı ve yaşamı ama kayalıkların karanlıklarına hiç sığar mı bir dağın yalnızlığı bir çiçek bile doldurabilir uçurumların derin oyuklarını oysa o bir çatlaktan fışkırıp bir yangın gibi büyüyendir belli ki duymaktadır kalbinde aşkın saklı yalnızlığını anımsanan ne varsa şimdi biraz acıya dönüktür yüzü ve solgun bir gülümseyiş gibi sararken sessizliği taşır bekleyişin gizinde aşkın saklı yalnızlığını günlüğü eksik tutulan güz eğirirken suların köpüğünü ey alıngan susuşundan üzünç gibi öfkesinden kan sızan kalbini suların göğsüne bastır duyacaksın kalbimizin atışlarını AHMET TELLİ |
YALNIZLIK ŞİİRİ.. Karanlığın insanı delirten bir ihtişamı vardır Yıldızlar aydınlık fikirler gibi havada salkım salkım Bu gece dağ başları kadar yalnızım Çiçekler damlıyor gecenin parmaklarından Dudaklarımda eski bir mektep türküsü Karanlıkta sana doğru uzanmış ellerim Gözlerim gözlerini arıyor durmadan Nerdesin? ATTİLA İLHAN |
MEMLEKET HAVASI Bu bizim gökler gibisi hiç bir dağda çatılmamıştır Yıldızlarımızın titremesi yüreğine deprem indirir Hiç bir yerde bu denize bu acı tuz katılmamıştır Topraktan sağdığımız pekmez güneşin başını döndürür ATTİLA İLHAN |
Deprem Bekçisi mıknatıslı bir anten gibi tek tek gökyüzüne açılmış kirpiklerim dilimde yanık yıldızların tadı ayakta ne uyku ne durak bütün bir gece deprem bekledim olmadık saatleri yokladım hiç biri yerinden kımıldamadı deprem gecesini dörde katladım karanlıkta sustum büyük bekledim ölüm bıçak gibi parlıyordu Attila İlhan |
DELİKDEŞİK kirpi gibisin çocuk her tarafın diken kim elini uzatsa delik deşik üstelik sen de kan içindesin ATTİLA İLHAN |
Anahtar Birisi lekesiz beyaz bir çiçek Öteki gözalan altın bir zincir, Birisi hatmedilmez bir kitap verir, Hepsi sana birşey verip geçecek. Zümrüt kabzalı bir kama çelikten Yahut ta bir muamma kilitli kutu. Sen gene bakarsın görmeden kuytu Ormanı andıran gözlerinde,sen. Ve nihayet,hepsi geçip gidince, Kapına son gelen bir yolcu uğrar, Uzatır sana paslı bir anahtar, Kalbini açan bir gizli sevince. Ali Mümtaz Arolat |
YAŞLANMIŞ BİR GEMİCİ GİBİ Ben bir korsan gemisinde doğup büyüyen Denizciye benzerim, Kalbim kavgalara ve fırtınalara alışık; Tayfalar gibi canım sıkılır karada Bir hasta gibi eririm. O dalgalar ki açık denizlerde Korkunç yolculuklarımda benimle birlikteydi; Her çığlıkta martılar selamlardı beni Günlerce yemsiz kalmış martılar. Ali Püsküllüoğlu |
Bir Gemi Yelken Açtı Bir gemi yelken açtı hayal iklimlerine, Civarından çığlıkla yorgun martılar kaçtı Rüzgâr sürüklenirken derinlerden derine; Hayâl iklimlerine bir gemi yelken açtı. Beyaz yelkenlerinde ölgün bir kızıllığın Titrek son akisleri dalgalandı belirsiz; Toplanırken göklerde bulutlar yığın yığın Hırçın bir fırtınayı düşünüyordu deniz. Ufuklarda solarken altın şafak gülleri Yabancı âlemlerden sâadetler, emeller, İhtiraslar bekliyen kimsesiz gönülleri Gizlice sıkıyordu kızgın demirden eller. En katı yüreklerinin bile bu sabah iki, Üç damla yaş kurudu solgun yanaklarında; Açılan yolcuların hepsi hissetmişti ki Bugün de erişilmez o diyâra, yarın da... Mâdem ki o iklime erişmeye imkân yok, Neden böyle vakitsiz enginlere çıkışlar? Bulutlar toplanıyor, ufukta dalgalar çok, Kış geliyor, yelkenler emin bir yerde kışlar! Yolcular diyorlar ki: -Erişmek ümidi az; Biliriz dalgaların her biri mezarlık. Belki de içimizden hiçbiri ayak basmaz , Lakin yolunda ölmek, bu da bir bahtiyarlık! Ufkun dört duvarına kanadını vurarak Rüzgâr sürüklenirken derinlerden derine, Gümüş yelkenlerini yüksekten savurarak Bir gemi yelken açtı hayal iklimlerine Ali Mümtaz Arolat |
Pervane
Bilinmezliğe sarınmışsın Gerçekler kalmış bana çıplak, yalın, acıtan anılardan kuşlar yapmışım kanatları kınalı gelinlik kızlar gibi ağlayan birazı ayrılık acısı birazı umut aralık bırakılmış dünle yarının kapıları yarın dediğin bulanık bir su dün desem bana küskün yalnızca bu an kanayan gün kadar gerçek gülsene diyorum açıyorsun yapraklarını alnında ışıklı bir taç sen bir yana uçuyorsun ben başka bir yana öyle pervaneleriz ki biz ateşten iz taşırız kanatlarımızda Aslı Durak |
ISSIZ özlem, eskiten acı zaman ölüm ve yaşam içimin uslanmaz sarkacı aklımda mührü gözlerinin içimde nar çiçeği anılar canıma batıyor bu cam kırıkları ben sana aynaydım sen bana su ah şimdi günlerim ürkek serçe uykusu ok gibi atıyorum seni her gün kendimden biraz daha uzağa ne yapsam sana varıyor yollarım ses yoktur uyuduğun sularda renkler silinmiş, susturulmuştur her türkü nasıl da üşütür bizi yalnızlık gel içimin saatini yeniden kur ikimiz için başka rüya bulalım orada ölümün rüzgarı esmesin hiç senin olduğun yerden doğar esrik bir düşün en güzel günü bilirim yıldızları söndürür terk etmenin hüznü Aslı DURAK |
Sonrası sığınmadan önce unutmanın büyüsüne yaldızlıyorduk yalnızlığımıza konan kuşları yeni yetmeliğimizi büyütüyorduk birbirimizin ellerinde ardına bakmamalıydı kadın çağlayan olup akmalıydı uçurumundan nasıl sınanırdı yoksa o çok korunmaktan kabuk tutan duygular? sonrası kırık bir ayrılık ustalıkla alçılanmış bir yürek ve yarısı yanık bir anı.. gözlerde tanış küller kaldı Aslı Durak |
HER GİDENDEN BİR GÜLÜMSEME KALIR zaman siler acıları kinin biley taşı kırılır hüzün birikir elbet ıssız sular şiire karışır yıllanmış bir ömürdür közden küle dönüşen ateş söner, kül savrulur kış bir kardelene yenik düşer gök, uçan kuşun kanadına sen ey kalbim, titremez misin uzak bir hatıra gelip dayanınca kapılarına? Aslı DURAK |
ÇIĞLIK.. Bir adamı öldürmenin tam sırası kurşunlarla Çocuğunu öpüp kapıya çıktığında Ey kanatılmış çiğnenmiş bahar günü Birden bir çığlıkla kapatır yüzünü Ezik bir gül gibi çığlık, yitik bir umut gibi Boğmak boğma bir telle bir insan olmanın sevincini Kederli yağmur, usulca düşen akşama Çığlık. Bir çocuk yüzü. Dayalı cama... ATAOL BEHRAMOĞLU |
YOL AYRIMINDA hüzün ikizidir aşkın birlikte otururlar yol ortasında ah serkeş güzelliği elmas sevişmelerin çağırmasın beni artık çılgın krallığına diş izi çoğaldıkça bitiyor elma kayalık dalgalarınla dinle beni deniz çıplak uzanır tuzun beyazlığına sen kendi düşlerinden asıldın mı hiç yeni bir çığlık öğret yanıtlarına hüzün derindeki izidir aşkın birlikte susarlar yol ayrımında Ayten MUTLU |
YİTİK Issız bir şehrin yağmalanmış kalbinde yitik parçasını arıyor ruhum yok artık diyorlar, o kırık gülümseme bu şehrin silinmiş adreslerinde bir telefon kulübesi, eylül çarşısı, yağmurun sesinde birikmiş kahkahalar yasemin bir öpüş gibi... öylece kalmış karanfil sokağının cebindeki şiirde çiğ mi yazar, çiy mi, yaprak aşkın adını konuşup durmuştuk bir eylül gecesinde çiyler çoktan kurumuştur kirpiklerinde eylülü bekleyemez bazen yapraklar bilmem, sildi mi sokaklar ayak izini ama gençlik parkının buz tutmuş ateşleri hiç sönmedi bir kadının kalbinde ölüm hangi acıyı giyinir en çok hüznü avuçlarına gizlemiş bir resimde hangi rengi açar külrengi solan şiir külün kendi renginden utandığı gecede? hiç bilmezdim, şehirler de ağlarmış, düşlerini gömerken şiirlere anımsayamadım, gül müydü, karanfil mi, mezarıma getirirsin dediğin - ne çok gülmüştük, ne çok gülmüştük, meğer... meğer aşk da sığarmış külrengi bir kedere. Ayten MUtlu |
YALNIZLIK ruhundaki delik deşik bıçkın kayığı terkedip girdapların çılgın dansında sığınmak mavisiz bir limana Ayten MUTLU |
DİLEK hiçbir şey avutmuyor beni artık büyüyen çocukları izliyorum uçuşarak çiçek ölüleriyle bu sessiz acılar bizim tohumlarımız çığlıklı günlerin bağbozumunda güz dökümü yemişler tadacaklar o bildik rüzgarla yarışacaklar ışık ve ses olacak gölgeleri otlarla bulutlar arasında taşlar çağıracak onları mavi yamaçlara gizli patikalara derinleri kazacak uçurum adımları köpükten bir yankıyla buluşacaklar uçuşarak çiçek ölüleriyle yağmurun adını yeniden koyacaklar ses ve ışık olacak yürekleri karanlık, tenha yollar boyunca sessizlik diliyorum kendim için sessizlik acının ve tükenişin meyvesi olsun eski yazlardan kalan bir avuç toprak gibi koksun yağmurun köklerinde hiçbir şey avutmuyor beni artık büyüyen çocukları izliyorum yalın düşlerle acılarla büyüyen çocukları sessizce Ayten MUtlu |
şu Anki Saat: 19:46 |
Powered by vBulletin
Şiir Akademisi Forum