![]() |
Aşkın Sonu Var Kalbim Ne Yapsın sen o sevdiğim çocukları koştur yüzünde hepsi birden taş atsınlar dalgınlığıma sabırsızı, soruları en çok olan dalıp çıksın halkalanan yalnızlığıma saklı sözlerin şiir işli örtüsü sonunda açtım seni bir ucundan belki beni de çizer bakışlarına bir gidip bir yüzüne bakan zaman kötü şeyler öğrendim, biliyorum damlamaya hazır bekler soruların imi telaşla sana veriyorum o zaman düşlerinden bile soyunmuş çıplak dilimi sen o sevdiğim çocukları güldür yüzünde çekip kaçırsınlar üstümüzden şiir işli örtüyü bir durup bir esen sıcak rüzgarlar yatağımızda saf bir gelgit kokusu Zeynep UZUNBAY Damar , Aralık 1997 |
Yağmur Çisentisi <?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" />
gözlerime bakarken : bir yağmur çisentisi seni unuturum dedi ***8211; unutmak yazgıymış gibi ***8211; yeni bir dağ bulacaktı kendine, yeni kır çiçekleri yeni bir gökyüzü, yeni kuşlar, ötüşler yeni betonlar bulacaktı, yeni yüzler yeni ses tonları, yeni saç biçimleri yeni bir yer bulacaktı yani yeni bir yer varmış gibi eski suçlarından arınabilirmiş gibi insan silkip atabilirmiş gibi geçmişti gözlerime bakarken, öyle : bir yağmur çisentisi sanki eski bir yer kalmış gibi en eski yüzüyle bakıyor şimdi bana. en eski dolgunluğuyla dudaklarının, en eski kıvrımlarıyla gözlerime bakarken : ölüm mavi bir yelkenliyi açılıyor denize ... sanki eskimemiş bir bakış varmış gibi bir mart denizine bakıp susuyoruz. ölüyoruz hiç ölünmemiş bir geceyi ay ışığı... dalgalar... savrulan kum taneleri - ne kadar savrulabilir ki bir kum tanesi ***8211; her şey bittiğinde yeni bir şey başlamalıydı oysa - yoksa biz mi yanlış yorumladık kendimizi ***8211; koynumuzda, hala kutsal bir kitap gibi saklıyoruz o geceyi saklamak yaşamak sanki. Altay Öktem (Son Çeyrek Yüzyıl Şiir Antolojisi / Yılmaz Odabaşı s.603 ) |
Tren rayların daralıp katarı sırtından attığından beri, üç gün-dört gece tünelde beni hep yanlış anladınız şarkısı çalmıştı trenin gecikmiş gelen numarasız vagonundan ardından ısrarla bağıran bir çocuktu her istasyon, sabah haykırmaları saklarken... kimsesiz bir kazaydı tren ölüleri birbirini beklerken yaşamın numarasız vagonundan Ayhan Bozkurt (Son Çeyrek Yüzyıl Şiir Antolojisi / Yılmaz Odabaşı s.636 ) |
KARASEVDA ak bir yaban güvercini gibiydin aşk vişnelere bulaştın kirlendi beyazın. takılamayan telli duvak verilemeyen mendil düşlerde kaldın. al üstüne mor giymiş körkuyularda körkuyularda sevdadan delirmiş. ah yüzüne bütün kapılar kapanmış senin ıtır ve yasemin kokulu günah. çıkılamayan yıldız gidilemeyen iklim kimbilir hangi limanda hangi gemiye yüklenmiş. al üstüne mor giymiş körkuyularda körkuyularda sevdadan delirmiş. düşlerde kaldın. Behçet Aysan (Son Çeyrek Yüzyıl Şiir Antolojisi / Yılmaz Odabaşı s.182 ) |
Ayna kırılınca bir büyük ayna şarkılar da yarım kaldı büyü bozuldu, durdu saatler suda suretimiz asılı kaldı. yoktu, şehirler gezdim ülkeler düşlerim sahipsiz kaldı ve şimdi kim bilir nerdeler gül güle değdi solmuş kaldı. anıları öğütür değirmenler bir aşk söyleyin ki bana daha başlarken ölmedeler. kırılınca bir büyük ayna aşk bitti şarkılar yarım. Behçet Aysan (Son Çeyrek Yüzyıl Şiir Antolojisi / Yılmaz Odabaşı s.185 ) |
Beyaz Bir Gemidir Ölüm sen bu şiiri okurken ben belki başka bir şehirde olurum kötü geçen bir güzü ve umutsuz bir aşkı anlatan rüzgarla savrulan kağıt parçalarına yazılmış dağıtılmamış bildiriler gibi uzun bir yolculuğa hazırlanan yalnız bir yolculuğa. çünkü beyaz bir gemidir ölüm siyah denizlerin hep çağırdığı batık bir gemi sönmüş yıldızlar gibidir yitik adreslere benzer ölüm yanık otlar gibi. Sen bu şiiri okurken ben belki başka bir şehirde ölürüm. Behçet Aysan (Son Çeyrek Yüzyıl Şiir Antolojisi / Yılmaz Odabaşı s.186 ) |
Perdeler Kapandı Öykülere Benim adımdan öyküler yaz demiştin sarnıcın sesine konuyordu serçeler kanatlarında ne çok su türküsüyle öyle kendimden dağlara akan bir sen seliydi kalbim. Benim adımdan öyküler yaz demiştin yitik korkularımı topla anız yangınlarından incirin ballanışı,kumsalın ışımasını anlat ibibiklere savaşlar için sus, açlıklar için, kan kokan enkazlar için anlat mavi sevinçler içtiğimizi gece yarılarına dek berkitilmiş hazlara çıkışımızı gök merdivenlerden. Benim adımdan öyküler yaz demiştin açıp kapısını yaylım ateşlerin avcı önünden kaçan karacanın yürek seğirtmeleriyle ney'de neyzenin, telde mızrabın kavrulmasıyla eski mühürlerin kan kokulu ağzından çalarak doğruları. Şöyle şimdi: Yılların çöreklenmiş yılanı kalbim Bu şiltenin yüzü müyüm astarı mı? Bir akrebin kendini sokmasına bir alevin kendini yakmasına heveslendirip yüzümün arka sokaklarına düşer artmış bir öpüşme korkusu. Öyküler sahnesidir yaşamın yüzü demiştin Ömürden kalma bir şarhoşluğu oynuyor kalbim. Bilsen Başaran (Son Çeyrek Yüzyıl Şiir Antolojisi / Yılmaz Odabaşı s.299 ) |
Ağlayan Harfler uzaklarda, çok uzaklarda bir'i var; hayatına teğet geçtiğim söylemek mümkün, susmak ikimiz içinde en iyisi pantolonumun ceplerinde ünsüz harfler var bana bir şey olursa aralarına sesli harfler koyun haritalar değişiyor coğrafyalarımda şimdi faylar dikiyorum, aralarından sen damlıyorsun gözlerin değiyor, cennete seni pay ediyor tanrı -zuhal'e oturtuyor- hayatına teğet geçtiğim bir'i var; söylemek mümkün, affet tanrım! gün, uzanırken gecenin kollarına açılsın dilinin pervazları, umudu kaşıkla cümlelerin bağı çözülsün, sürgün versin dünya eline masum muyuz yeni hayatlar kuracak kadar? başkalarının eskiyen hayatları, belki de hayat dediğimiz. hayatına teğet geçtiğim bir'i var; söylesem günahkâr olacağım, yoksun kolay değil biliyorum baştan başlamak uzun vadeli senetler yapmadım hayata kısır döngü bu; adına dünya dedikleri yüreğimin sesi olsaydı kömürleşirdi her şey. hayatına teğet geçtiğim bir'i var; söylesem cehenneme gideceğim, hüzün, sana giden en kestirme yol harfler ağlaşıyor çaresizliğine hayatına saplandığım biri var. Alper Akdeniz |
Bulantı/ şiir ''Yağmurla aktı yüzün camın iğreti teninde Dönüp dolaşıp kaybolmalar gibiydin Nasıl da direngen bir denizdin ellerimde Gelinciğin boynu eskiden ince, kırılgan Şimdi bir çınarla değiştir gövdeni Kimin krallığına kar yağmadı ki çingenelerden sonra? İmlasız yazılıyor artık büzün sözcükler Ve unutuşun o dağınık nostaljisi Ne tuhaf seni boşluğa söyledim de Deştim tenimin buğday artıklarını Boynumun ikliminde açmadı hiçbir çiçek yeryüzü çığlık çığlığa bir ceninsin hadi kıpırda içimde, yar gövdenin gizini en çığırtkan çağ bu aşk bunaldı gürültüden Caddeler, vapurlar, otobüsler koşar adım Serçelerin başı dönmüş saçaklarında Bir orman ürküsü verir kentin uğultusu İçe kapanık yatak odalarında Freud'su kokular Ve her an düşmek korkusu gölgenin zindanına Düşmek ve ağırlaştırmak göğün dibini Kalbimde sartre biraz sancı, F tipi bir sıkıntı Ölüm zambaklar topluyorum Yeniden açılmak için sabaha Bilmiyorsunuz rutubetimi kusuyorum yıllardır.'' Gonca Özmen |
Bir Kenti Ağlıyorum Dün gece uyuyamadım bir kenti ağlıyorum gözlerimden kaçgın görüntüleri dökülüyor dilini yitiren kent söyle bir yaşamı güzellemeyi sana kim yasakladı şiirlerden yaşama taşınmış insanı arıyordum sen insanı tıkanan yollara... akmayan sulara gizledin bir çocuk babasını öldürdü bir kadın bedenini bir adam böbreğini sattı söyle...kocamış kent düşlerimi nereye bıraktın Sevgilim... bu kent beni hırpalıyor bir gün... söyle... dilini yitiren kent sana konuşmayı öğetirsem düşlerimi kapatan örtüyü kaldıracak mısın insana gülecek misin. Berrin Taş (Son Çeyrek Yüzyıl Şiir Antolojisi / Yılmaz Odabaşı s.422 ) |
şu Anki Saat: 09:45 |
Powered by vBulletin
Şiir Akademisi Forum