![]() |
Sıyrılıp gelen Soluk bir ay dolanıyor kentin üstünde her gece Her gece bilge bir gezgin tavrıyla adımlıyor yolunu Güz yanığı bir durgun sessizlikle örtülü her şey ve yırtılmış bir tül gibi savrulup duruyor zaman Suların sesini dinle şimdi ormanın fısıldayışlarını usulca yarılıyor dağların göğsü bir aşkı dinlendirmek için Ve gözleri uzak yamaçlarda aranıp dururken bir şeyleri sessiz ve sakin beklemekte bekledikçe bileylenen yürek Belli ki dağların, denizlerin ve göllerin üzerinden sıyrılıp gelmektedir seher Belli ki yakındır doğayı ve hayatı sarsacak saat Ahmet Telli |
Karda İzler Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün Bir uçurum kıyısında vursunlar beni ki dünya Uğuldayıp duran bir uçurum değil miydi zaten Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün Adımı yazıyorum kar üstüne ve ıslığını çığlık Gibi incelterek yetişiyor ardımdaki tipi bana Siliyor adımı bir dal kırarak çam ormanından Geçmişim kar sessizliğiyle özetleniyor artık Anılarım buz tutmuştur aşklarım kar yangını Ömrüm parmak uçlarımda eriyen bir kar tanesi Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün Kar yağıyorken milyon bekerel hüzün yağıyordur Derim ki kar ve hüzün bir aşkın seyir defteridir Yolculuklar ve ayrılıklarla anlatılabilir ancak Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün Bir uçurum kıyısında vursunlar beni,vursunlar Bir kahkahayla çekip giderim karlı ovalardan Şairler vurulmalıdır,hayat yakışmıyor onlara Ahmet Telli |
Yosunlu Bir Yürektiniz Evlerimizde matlaşmış güncel bir kederdim sonrasız bir hastanın yayılırken iniltisi sıtmalı akşamlara ellerimi emeğimi götürdünüz alın yalnızlığımı da! sesinizi yanlış yere park ettiniz bir trenin kalkış saatinde durmadan yön değiştirdi elleriniz ve define aradınız gül satarken yakalanan emeklinin güz düşmüş gözlerinde bile şimdi benden çaldığınız günlerden bir saray yapıyorsunuz öyle mi işçi evlerine sığmayan hüznümden gözlerimi sesimi götürdünüz alın intiharımı da! Arzu K. Ayçiçek |
UZAK Herkesin bir yağmuru vardır ve bir rüzgârı Aşk biraz ıslanmaktır Al götür beni o uzak yağmurlara Herkesin bir şiiri vardır ve bir şarkısı Aşk biraz çoğalmaktır Al götür beni o uzak şarkılara Herkesin bir akşamı vardır ve bir masalı Aşk biraz yorulmaktır Al götür beni o uzak akşamlara A. Hicri İZGÖREN |
ZEYL Soluğu rüzgârlardan derlendi Yollar o çingeneden bulaştı bana Tek gerçek düşlerimdi belki de Bir masaldan aldım rengimi Tutku yaşından büyük gösteriyorsa Sağır ve dilsiz geceler sorumludur Gözlerin Ve şer iklimi A. Hicri İZGÖREN |
HÜSRAN SOKAĞI Sonunda ketum bir tarihe göçebe oldum Adressiz kaldım bu yüzden bir rüzgâr gibi Takıldım hiç büyümemiş bir çocuğun ardına Vizem yok kimliğim sahte yollar mayın döşeli Bir ömürde kaç sokak izi kalır geriye Saçlarımın ıslaklığından anlıyorum Orda bir çocukluğun yağmuruna varılır Yarpuz kokusu uğurlar sizi görmezsiniz Her sokak aslında bir patikadır Yüzümde bir yama gibi duruyor zaman**** Bütün aşkların kan grubu aynı olsa da Ayrıdır çıkmazları son sözleri farklı Gözlerinin rengine uymaz intiharları Zaten hep gönüllüydü yanlışı yazgısına bulaştı Küçük sevinçlerin büyük kederlerin sahibi Güneşsiz bir gölge kansız bir yara oldu Hüsran sokağında bir aşk daha vurdu kendini A. Hicri İZGÖREN |
ISLAK GÜL Seninle paylaşmak uykularda en büyük günahları Seninle uyanmak nice çılgın gecelerden sonra. Alır, götürür beni kokun uzaklara, en uzaklara Ağzın; dudaklarımda ıslak bir güldür sabahları Tenin çekiyor beni, tenin tutmuş saçlarımdan Afrikalı kölenim senin, esirinim, mecburunum Gözlerin değmese gözlerime kahrolurum Ölürüm, çekersen ellerini avuçlarımdan Dönsün başım, tutuşsun damarlarımda kanım Gel, otur yanı başıma, erişilmez kadınım Yum iri gözlerini, devir kirpiklerini Ser önüme, bir hazine gibi güzelliklerini Sana en muhtaç olduğum şu anda gel. Yaşamak olsan da gel, ölüm olsan da gel... Ümit Yaşar OĞUZCAN |
GÜL KOKUYORSUN
gül kokuyorsun bir de amansız, acımasız kokuyorsun gittikçe daha keskin kokuyorsun, daha yoğun dayanılmaz birşey oluyorsun, biliyorsun hırçın hırçın, pembe pembe öfkeli öfkeli gül gül kokuyorsun nefes nefese. gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun ve acı ve yiğit ve nasıl gerekiyorsa öyle sen koktukça düşümde görüyorum onu düşümde, yani her yerde yüzü sararmış, titriyor dudakları şakakları ter içinde tam alnının altında masmavi iki ateş iki su iki deniz bazan bazan iki damla yaz yağmuru mermerini emerek dağlarının şiirler söylüyor gene ölümünden bu yana yazdığı şiirler kızaraktan birtakım şiirlere büyük sular büyük gemileri sever çünkü ve odur ki büyüklük şiir insanın içinden dopdolu bir hayat gibi geçerse o zaman ölünce de şiirler yazar insan ölünce de yazdıklarını okutur elbet ve senin böyle amansız gül koktuğun gibi yaşamanın herbir yerinde. gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun bu koku dünyayı tutacak nerdeyse gül, gül! diye bağıracak çocuklar bütün herkes, hep bir ağızdan: gül! ve herşeyin üstüne bir gül işlenecek saçların, alınların, göğüslerin üstüne yüreklerin üstüne bembeyaz kemiklerin mezarsız ölülerin üstüne kurumuş gözyaşlarının titreyen kirpiklerin üstüne kenetlenmiş çenelerin ağarmış dudakların unutulmuş çığlıkların üstüne kederlerin, yasların, sevinçlerin ve herşeyin üstüne bir gül işlenecek. bir rüzgar, bir fırtına gibi esecek gül yıllarca esecek belki ve ansızın dünyamızı göreceğiz bir sabah göreceğiz ki biz dünyamızı gerçekten görmemişiz daha geceyi, gündüzü, yıldızları görmemişiz hiç tanışmaya komamışlar bizi güzelim dünyamızla. öyleyse dostlar bırakın bu yalnızlıkları bu umutsuzlukları bırakın kardeşler göreceksiniz nasıl güller güller güller dolusu nasıl gül kokacağız birlikte amansız, acımasız kokacağız dayanılmaz kokacağız nefes nefese. EDİP CANSEVER |
Ağır Suç Kan kaybından ölüyorken görmüşler Sözünü sözlükle sınırlayan ozanı Sonunda tükenişin konağına sığınan İç cebine koymuştu incecik kitabını (Yapay esen yelin çıkarttığı hışırtı Doyurur mu kişilikli yaprağı) Yine de önemseyin çiçekler atın üstüne Ne de olsa ozandı güzelliğin yaşıtı Gelecek kuşaklara yararlı olsun diye Aşağıdaki tümceleri taşısın mezar taşı (Kuş sözcüğünü kuştan fazla sevmişti Suçu şuydu: çift kanatla yetindi) Abdülkadir Budak |
Serpintiler boğuk seslerle sarsıyorsa ağaçları kış serpintileri yorgun kar taneleridir gergeflerde nakış serpintileri uzaklar boyu kervanlar kızıl bir çölü sürükler ardlarında kalan kadın gözlerinde bakış serpintileri yani bir avuntudur rüzgâr akşam kızaran güllerle bülbül çekip gider, susar dallarında bırakış serpintileri bir çocuk kendini içerir ne kadar inkâr edersek edelim saldıkça bilye şimşekleri sokak taşlarına karış serpintileri belki çok uzaklardadır şimdi sıla, neredeyse yitik sanırsın yüklü trenlerde perde perde tükenir kalkış serpintileri artık umut bile grisini terk etmiştir çıldıran lodosun güz sonu, ıslak yollara dağılır tekdüze kargış serpintileri Ali Günvar |
şu Anki Saat: 10:03 |
Powered by vBulletin
Şiir Akademisi Forum