![]() |
AŞK ONARIR söylediğin yalanlara dönerse bir gün söyleyemediğin bütün sevgiler kırılırsa incecik dallar gibi yarınlara ertelediğin düşler aşk onarır kalbindeki günlerin çan kulesi yıkılmışsa aldanışın fırtınasında rüzgarın savurduğu kum taneleri gibi kanarsa zaman avuçlarında aşk onarır konukları kendisini sevmeyen bir otel odası gibiyse yalnızlığın çıkıp gidemiyorsan çivilenmiş gölgenden paslanmışsa kilidi sığındığın anların aşk onarır geçtiğin yollardaki bütün ay perileri terk ettiğin kendinin şarkısını söylerse ve hayat birdenbire bir veda resmi gibi yırttığın albümlerden çıkıp geliverirse aşk onarır kanındaki ateşler tenini yakmıyorsa unuttuysan şarabi gecelerin rengini sevişmenin elması artık parlamıyorsa elinde kırılmışsa dokunuşun kadehi aşk onarır aynalarda bıraktığın suretine benzerse içindeki delinin bütün yüzleri her gidişin bir dönüşün eviyse o varmayan yolları, o yaralı deliyi sadece aşk onarır Ayten Mutlu |
ÇOCUK VE AKŞAM işte akşam, tül, bakır ve yas havada kuş tüyleri, ıssızlık ay şimdi sularda gizli bir veda kumdan kalelerine ağlarken çocuk ruhta köpüklenen o kızıl yara doğunun akşam faslı bu eprimiş gün isli lamba, misk kokusu, hüzün ve siyanür tanrıya diz çöken vaha çocuk rüyalarında denize benzer kuşlar kanatsız düşler gibi halkbilgisi hep kırık çocuk-kuşlar yansıtan buğulu aynalarda dans bu, fonda garip bir arya sözcükleri yitiren sesin boğuk tınısı tül, ıssızlık ve daracık odalarda anka uçuran ruhun gizemli dansı akşam işte, araftaki âmâ kuş halkbilgisi hep zayıf çocuk düşleri gibi masum ve suçlu darağacında ah akşam, lirik bir bağbozumu şimdi yakutun alacada rengini yitirdiği Ayten Mutlu |
SAKLAMBAÇ ebenin gözleri doğuştan kördü sobelemek isterken mavi Tansık Kuşu'nu açıldı gözleri ölümü gördü Ayten MUTLU |
KAR TANELERİ ellerinden yağardı en güzel yalanından dünyanın bedenimde titreyen kar taneleri hangi sevişme bir vedadan daha uzundur nedir ki aşk çağımızda bir merhabadan başka? demiştin ya, aşk kış yorgunluğu gibi yürürken aramızda bir merhaba yeterdi güneşi ısıtmaya gecenin gömdüğü gümüş bir yıldız gibi mermer bir unutuşun mücevherine bağışladım kar sesini yüreğinde donup kalmış kışın merhametine kurudu bir içdeniz, güneş çekildi bir mevsim gözlerini bırakıp gitti kar kokan bir rüzgârı çıkarıp sandığından derken bir "merhaba" sildi kendini içimdeki ülkelerin haritasından gecenin gömdüğü gümüş bir yıldız gibi öyle sevdim ki, unuttum sevmeyi bağışlamaz beni artık hiçbir hatıra Ayten Mutlu |
ÖLÜM GİBİ işte sevişmek bitti ölüm gibi devam ediyor gece aşk henüz gidilmemiş bir ülkedir, diyorsun ne kadar uzak gitsen çıkamazsın teninden kendinden çıkamazsın ne kadar yakın gelsen sessizce dinliyorum gecenin çanlarını açık bir yara gibi çalıyor çanlar vuruluyor sesinde çanların hayvanları çıkamıyorum senden ne kadar uzak gitsem sana varamıyorum ne kadar yakın gelsem gözlerinde acının ürperen tenini okşuyorum nereye akar, hangi ölü denize istiridyeden koparılan incinin kanı biliyorum ölüm gibi devam ediyor gece susamış bir yangını söndürerek kalbimde çekiyorum körelmiş bir ateşin bayrağını sesindeki çanların en yüksek kulesine kapanıyor gecenin ağır kapısı sonsuz mavi bir cam kırılıyor içimde öpüyorum öper gibi gözlerini son defa ölüm gibi bir aşkın gözyaşlarını Ayten Mutlu |
GİTMEK gün gelir insan anlayıverir tek başına yaşlanan bir ağaç olduğunu o yüzden kederi yazmak isteyebilir rüzgarın gövdesinde açtığı yaralara sonbaharda şaşarak öğrenirsin yaprakların rengine inanmamayı ve zamanın o müthiş yalanını o müthiş yalanını tutkunun, ihtirasın anların, anıların, çılgın bir nehir gibi kör koşularda yaşadıklarının ve yaşayamadıklarının dağlarda, odalarda, avunmalarda çoğaldın sandığın azalmalarda ışığını yitirmiş o ölü yıldızlarda düşen bir yaprağın son gülüşünde açan yankısız çığlıklarda şaşarak öğrenirsin zamanın ve hayatın büyük sırrını gök sadece yağmura anlatır sonsuzluğu oysa unutur damla toprağa değer değmez yağmurun da kederli bir ülke olduğunu unutmaktan başka güz yokmuş gibi ve hayattan daha gerçek bir yalan toprağa ne söyler yağmurun sesi bir şarkı mı, bir şiir mi, bir güz hikayesi mi yaşlı bir ağaç olsan, çırılçıplak bir ağaç ne söylerdin, kalbinde esip duran rüzgara? "beni terk et içimde sonbahardan başka bahar kalmadı" belki de gitmektir aşk, sadece gitmek avare bir kederi sarıp yaralarına rüzgarın devirdiği bir ağaç gibi köklerini sessizce bırakarak toprağa Ayten Mutlu |
VEDA Yitirdim cebimdeki bütün adresleri Yağmurlar, yağmurlar ortasında kaldım Aklımı boğacak o selleri Ben kendi damarlarımda yarattım Artık ne bir satır yazı, ne de bir selam Tek kişilik bu oyunda rol alabilir Gitti bütün seyirciler boşaldı salon Geride kalan yalnızca, yalnızca maskelerdir Eli naylon güllü o dostlukların Bir tek anısı ve sızısı yok içimde Yitirdim cebimdeki bütün adresleri Kendimi kazandım bir başka biçimde... Ahmet Erhan |
Kar Çığlıkları ben yürürken gökyüzü dağılıyor yorgun çınarlar seriliyor önüme martılar denizi bırakıyor sevincine sığınıyor çocuklar sesim kuşanıyor hayatı. karlar savruluyor ışıklar içinden dallarda aydınlığın çığlığı buğulu gökyüzü çiziliyor ufkuma sular üşüyor. yolları tutuyor karlar/ yola çıkanları kiraz çiçekleri görmemiş/ dağ gülleri ve çocuk seslerini yitirmiş çayırlar koynuna dolduruyor gecenin sesini. düşlerimizi yıkayan köpüklü sular bir dinamit sessizliği dağıtıyor dünyaya durdurmak istiyorum günleri/bindiğim trenleri hiç yaşlanmasın istiyorum okuduğum şiir. bağlanan bir sayfada çözülen sözlerim yaralı kuşlar gibi indiler geceye denizler kurudu dizelerimde/ yıldırımlar düştü habersiz kaldı mevsimler dışarıda kar bir bıçak oluyor yaranın yüreğine. Ahmet Özer |
SÖYLE YÜZÜM TANIĞIMSIN aşk eskidi/yollar uzun bir dalga kırıldı yüzümde kar sesinde uçan çiçek yüreğimde gülüşündür sevgi bitmez/düş yaşatır. bir gün olur gurbet başlar saat durur/deniz biter sesim aranır yılları ömrümüz bir yangın yeri çiçek solar/bulut kaynar. söyle yüzüm/tanığımsın kaç bahara göğüs gerdin bir çocuğun sevincini gidişini bir babanın tarih yazar/dünya okur. şiirim bir atardamar yaşıyorum dizelerde gömleğimde bin bir nakış bir ağlama/uykuya dur kuşlar gider/sonbahardır. Ahmet ÖZER |
HÂLÂ KOYNUMDA RESMİN Sımsıcak konuşurdun konuşunca ırmak gibi, rüzgar gibi konuşurdun yayla kokuşlu çiçekler açardı sanki çiğdemler güller mor menevşeler açardı Sımsıcak konuşurdun konuşunca Hâlâ koynumda resmin Dağları anlatırdın ve dostluğu bir ceylan gibi sekerdi kelimeler Sesini duymasam çölleşirdi dünya dağlar yarılır ırmaklar kururdu bulutlar çökerdi yüreğime Hâlâ koynumda resmin Gün akşam olur elinde kitaplar ve bir demet çiçekle çıkıp gelirdin bir kez bile unutmadın "merhaba" demeyi ve en yanık türküleri nasıl da söylerdin bir dostun vurulduğu gün Hâlâ koynumda resmin Kaç mevsim kırlara çıkıp çiçekler topladık mezarlar için Belki ürküttük tarla kuşlarını belki kurdu kuşu ürküttük ama aşkı ürkütmedik hiç Hâlâ koynumda resmin Ve hâlâ sımsıcak durur anılar sımsıcak ve biraz boynu bükük Ne varsa yaşanmış ve paylaşılmış yasak bir kitap gibi durmaktadır ve firari bir sevda gibi Şimdi duvarlarda resmin Ahmet Telli |
şu Anki Saat: 00:36 |
Powered by vBulletin
Şiir Akademisi Forum