![]() |
Bir Gemi Yelken Açtı Bir gemi yelken açtı hayal iklimlerine, Civarından çığlıkla yorgun martılar kaçtı Rüzgâr sürüklenirken derinlerden derine; Hayâl iklimlerine bir gemi yelken açtı. Beyaz yelkenlerinde ölgün bir kızıllığın Titrek son akisleri dalgalandı belirsiz; Toplanırken göklerde bulutlar yığın yığın Hırçın bir fırtınayı düşünüyordu deniz. Ufuklarda solarken altın şafak gülleri Yabancı âlemlerden sâadetler, emeller, İhtiraslar bekliyen kimsesiz gönülleri Gizlice sıkıyordu kızgın demirden eller. En katı yüreklerinin bile bu sabah iki, Üç damla yaş kurudu solgun yanaklarında; Açılan yolcuların hepsi hissetmişti ki Bugün de erişilmez o diyâra, yarın da... Mâdem ki o iklime erişmeye imkân yok, Neden böyle vakitsiz enginlere çıkışlar? Bulutlar toplanıyor, ufukta dalgalar çok, Kış geliyor, yelkenler emin bir yerde kışlar! Yolcular diyorlar ki: -Erişmek ümidi az; Biliriz dalgaların her biri mezarlık. Belki de içimizden hiçbiri ayak basmaz , Lakin yolunda ölmek, bu da bir bahtiyarlık! Ufkun dört duvarına kanadını vurarak Rüzgâr sürüklenirken derinlerden derine, Gümüş yelkenlerini yüksekten savurarak Bir gemi yelken açtı hayal iklimlerine Ali Mümtaz Arolat |
Pervane
Bilinmezliğe sarınmışsın Gerçekler kalmış bana çıplak, yalın, acıtan anılardan kuşlar yapmışım kanatları kınalı gelinlik kızlar gibi ağlayan birazı ayrılık acısı birazı umut aralık bırakılmış dünle yarının kapıları yarın dediğin bulanık bir su dün desem bana küskün yalnızca bu an kanayan gün kadar gerçek gülsene diyorum açıyorsun yapraklarını alnında ışıklı bir taç sen bir yana uçuyorsun ben başka bir yana öyle pervaneleriz ki biz ateşten iz taşırız kanatlarımızda Aslı Durak |
ISSIZ özlem, eskiten acı zaman ölüm ve yaşam içimin uslanmaz sarkacı aklımda mührü gözlerinin içimde nar çiçeği anılar canıma batıyor bu cam kırıkları ben sana aynaydım sen bana su ah şimdi günlerim ürkek serçe uykusu ok gibi atıyorum seni her gün kendimden biraz daha uzağa ne yapsam sana varıyor yollarım ses yoktur uyuduğun sularda renkler silinmiş, susturulmuştur her türkü nasıl da üşütür bizi yalnızlık gel içimin saatini yeniden kur ikimiz için başka rüya bulalım orada ölümün rüzgarı esmesin hiç senin olduğun yerden doğar esrik bir düşün en güzel günü bilirim yıldızları söndürür terk etmenin hüznü Aslı DURAK |
Sonrası sığınmadan önce unutmanın büyüsüne yaldızlıyorduk yalnızlığımıza konan kuşları yeni yetmeliğimizi büyütüyorduk birbirimizin ellerinde ardına bakmamalıydı kadın çağlayan olup akmalıydı uçurumundan nasıl sınanırdı yoksa o çok korunmaktan kabuk tutan duygular? sonrası kırık bir ayrılık ustalıkla alçılanmış bir yürek ve yarısı yanık bir anı.. gözlerde tanış küller kaldı Aslı Durak |
HER GİDENDEN BİR GÜLÜMSEME KALIR zaman siler acıları kinin biley taşı kırılır hüzün birikir elbet ıssız sular şiire karışır yıllanmış bir ömürdür közden küle dönüşen ateş söner, kül savrulur kış bir kardelene yenik düşer gök, uçan kuşun kanadına sen ey kalbim, titremez misin uzak bir hatıra gelip dayanınca kapılarına? Aslı DURAK |
ÇIĞLIK.. Bir adamı öldürmenin tam sırası kurşunlarla Çocuğunu öpüp kapıya çıktığında Ey kanatılmış çiğnenmiş bahar günü Birden bir çığlıkla kapatır yüzünü Ezik bir gül gibi çığlık, yitik bir umut gibi Boğmak boğma bir telle bir insan olmanın sevincini Kederli yağmur, usulca düşen akşama Çığlık. Bir çocuk yüzü. Dayalı cama... ATAOL BEHRAMOĞLU |
YOL AYRIMINDA hüzün ikizidir aşkın birlikte otururlar yol ortasında ah serkeş güzelliği elmas sevişmelerin çağırmasın beni artık çılgın krallığına diş izi çoğaldıkça bitiyor elma kayalık dalgalarınla dinle beni deniz çıplak uzanır tuzun beyazlığına sen kendi düşlerinden asıldın mı hiç yeni bir çığlık öğret yanıtlarına hüzün derindeki izidir aşkın birlikte susarlar yol ayrımında Ayten MUTLU |
YİTİK Issız bir şehrin yağmalanmış kalbinde yitik parçasını arıyor ruhum yok artık diyorlar, o kırık gülümseme bu şehrin silinmiş adreslerinde bir telefon kulübesi, eylül çarşısı, yağmurun sesinde birikmiş kahkahalar yasemin bir öpüş gibi... öylece kalmış karanfil sokağının cebindeki şiirde çiğ mi yazar, çiy mi, yaprak aşkın adını konuşup durmuştuk bir eylül gecesinde çiyler çoktan kurumuştur kirpiklerinde eylülü bekleyemez bazen yapraklar bilmem, sildi mi sokaklar ayak izini ama gençlik parkının buz tutmuş ateşleri hiç sönmedi bir kadının kalbinde ölüm hangi acıyı giyinir en çok hüznü avuçlarına gizlemiş bir resimde hangi rengi açar külrengi solan şiir külün kendi renginden utandığı gecede? hiç bilmezdim, şehirler de ağlarmış, düşlerini gömerken şiirlere anımsayamadım, gül müydü, karanfil mi, mezarıma getirirsin dediğin - ne çok gülmüştük, ne çok gülmüştük, meğer... meğer aşk da sığarmış külrengi bir kedere. Ayten MUtlu |
YALNIZLIK ruhundaki delik deşik bıçkın kayığı terkedip girdapların çılgın dansında sığınmak mavisiz bir limana Ayten MUTLU |
DİLEK hiçbir şey avutmuyor beni artık büyüyen çocukları izliyorum uçuşarak çiçek ölüleriyle bu sessiz acılar bizim tohumlarımız çığlıklı günlerin bağbozumunda güz dökümü yemişler tadacaklar o bildik rüzgarla yarışacaklar ışık ve ses olacak gölgeleri otlarla bulutlar arasında taşlar çağıracak onları mavi yamaçlara gizli patikalara derinleri kazacak uçurum adımları köpükten bir yankıyla buluşacaklar uçuşarak çiçek ölüleriyle yağmurun adını yeniden koyacaklar ses ve ışık olacak yürekleri karanlık, tenha yollar boyunca sessizlik diliyorum kendim için sessizlik acının ve tükenişin meyvesi olsun eski yazlardan kalan bir avuç toprak gibi koksun yağmurun köklerinde hiçbir şey avutmuyor beni artık büyüyen çocukları izliyorum yalın düşlerle acılarla büyüyen çocukları sessizce Ayten MUtlu |
şu Anki Saat: 16:35 |
Powered by vBulletin
Şiir Akademisi Forum