![]() |
<BIG><BIG>Kadırga
</BIG></BIG> Senelerce, senelerce evveldi; Bir deniz ülkesinde... ve belki de birbirine aktardığım defterlerin hepsinde bu şiir vardı: Senelerce, senelerce evveldi; Biz seninle orada, o deniz ülkesinde tanıştık uzak denizler, uzak yakınlıklar içinde bir Kadırgada iki korsan tarih, yarın, ütopya dolu sandıklar arasında birbirimizi yaralarından tanıdık dışı korsan, içi iç denizlerde yaşayan çocuklardık konuşamadıklarımız bir bulut kalınlığında duruyordu aramızda oysa konuşsak yada dokunsak birbirimize çekip gidecekti içimizdeki o korkunç noksanlık batık gemilerin deniz diplerini saran umutsuzluğu vurmuştu yüzümüze birbirimizden ve aşkın keşfedilmemiş gizlerinden ürküyorduk bir definenin ikiye paylaştırılmış haritasında bilmeden birbirimize doğru ilerliyorduk. Murathan Mungan |
Deprem Bekçisi mıknatıslı bir anten gibi tek tek gökyüzüne açılmış kirpiklerim dilimde yanık yıldızların tadı ayakta ne uyku ne durak bütün bir gece deprem bekledim olmadık saatleri yokladım hiç biri yerinden kımıldamadı deprem gecesini dörde katladım karanlıkta sustum büyük bekledim ölüm bıçak gibi parlıyordu Attila İlhan /Bütün Şiirleri:4 (Ben Sana Mecburum) s. 40 |
<DIV =postcolor>KİMSESİZLİK
Yıllardır ki bir kılıcım kapalı kında Kimsesizlik dört yanımda bir duvar gibi Muzdaribim bu duvarın dış tarafında Şefkatine inandığım biri var gibi Sanıyorum saçlarımı okşuyor bir el Kıpırdanmak istemiyor gözkapaklarım Yan odadan bir ince ses diyor gibi "gel" Ve hakikat bırakıyor hülyamı yarım Gözlerimde parıltısı bakır bir tasın Kulaklarım komşuların ayak sesinde Varsın gene bir yudum su veren olmasın Başucumda biri bana "su yok" desin de Kemalettin KAMU <DIV =postcolor> <DIV =postcolor> |
GERİDE KALAN
o tren gitti ben kaldım bir güz yaprağıydı hüzün döne döne indi önüme yerde ezik bir karanfil gözlerimde son gülüşün ve belki hâlâ sallanan elin o tren gitti ıpıssız kaldım yaslandığım ağaç gövdesi nasıl anlasın beni? gittikçe daha uzaksın ses yok kulak dayadığım raylarda kim duyacak içimde kopan çığlığı kim görecek beni kör karanlığında gecenin? gökte akan bulut varır mı senin gittiğin topraklara benden sana taşır mı bu yağmuru? rüzgâra bıraktım kendimi sürüklenip gidiyorum bir şiir seni fısıldıyor boşluğa düşüyor adımlarım sigaram söndü ateşim yok meyhaneler çoktan kapanmış kendime çekilsem limanım belirsiz pusulam kayıp o tren gitti ben kaldım bir güz yaprağıydı hüzün döne döne indi önüme<a href="http://siir.gen.tr/siir/h/huseyin_yurttas/index.html" target="_blank"> Hüseyin YURTTAŞ </A> |
BATAN GEMİ İnsanlar dalgasına tutulmuş bir gemiyim! Sağa sola sallanıp,bakın,çırpınıyorum; Fakat bilmem ki sarhoş onlar mıdır,ben miyim; İnsanlar dalgasına tutulmuş bir gemiyim! Deliklerim açıldı tazyikinden suların; Kudurmuş denizinde hakkın çırpınıyorum! Güverteyi yıkıyor çığlığı yolcuların. Kudurmuş denizinde hakkın çırpınıyorum! Gittikçe kabarıyor,amanın,bu dalgalar; Ufuk sise gömülü,ne gelen var ne giden. Kaptan imdat düdüğü durmadan çalar! Kaptan imdat düdüğü beyhude çalar! Ne zaman kara yüzü göreceğim,ne zaman! Bir ümit dağılıyor çıkan her nefesimden. Batacağım galiba bir limana varmadan! Ne zaman kara yüzü göreceğim,ne zaman. CAHİT SITKI TARANCI |
Ulu***8217;malar
(.... )* Ben çok uzak bir gelecekte oturuyorum, atların yürüyüşünde, ey sevgili ben senin geleceğinde oturuyorum. Bir kuşta, bir gülde, bir akşamda, pervaza dayanmış bir dirseğin burkuluşunda oturuyorum Kaya***8217;da ve su***8217;da. Bir ağacın kabuklarında. Kasıklarımdaki yarılışta. Bir anıdaki kırıklıkta, bir kadındaki kuşkuda oturuyorum. Çok ileride. İlerinin de ilerisinde oturuyorum. Size göre geride. Hemen şuracıktaki gölgede. Kendimde oturuyorum. Az kaldı bir ölümde oturuyorum. Biliyorum ey sorgucular epey gitmek gerek, ötelerde oturuyorum. Öteleri geçer geçmez mutlak sessizlikte oturuyorum. Bir yalnızlıkta, bir dönemeçte. Şu çölü aştık mı görünür bir kuraklıkta oturuyorum. Sola doğru bakın, duydunuz mu şu eski türküyü: Mavi yazma bağlama anam, mavi yazma tez solar, da oturuyorum. Az daha gidin, karşınıza bir güneş çıkacak, da oturuyorum. Hayal edin, neredeyse görünür deniz, de oturuyorum. Susadım, özledim, doğuyorum yeniden. Orda oturuyorum: Ah iç/tenim: Ben her yerde oturuyorum, hiçbir yerde Uluer AYDOĞDU *Mühür, Kasım-Aralık 2006 sayı 10. |
LÂL VE GÜL bilmediğim şarkıların ezgisine karışıyor yazamadığım sözcükler kronikleşti uykusuzluğum böbreğimdeki sancı kadar usumda sarkaç gibi yitik anıları saklayan sinir uçlarıma asılı çan tükendi direncim bağışla beni neresine sığınsam topu topu bir yalnızlığım var geçtiğimiz alev kızıllığından geriye kalan lâl ve gül sökemedim göçebe ağrıyı esmer gecelerimden şaklıyor susuşumda kötü büyülerin kamçısı intiharın şah dediği gerçek bahar fırtınası / umut kıran yaralanan baktığım aynada kendini gizleyen suretim kırgın değilim kalbimde gülden bir çizik fetihten sonra terkedilmiş ülkeyim anımsanan aşk ve zûl Emre Gümüşdoğan |
Meral Hanım kutlarım
|
KUĞU EZGİSİ Kuğuların ölüm öncesi ezgileri şiirlerim, Yalpalayan hayatımın kara çarşaflı bekçi gizleri. Ne zamandır ertelediğim her acı, Çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi, -bu şiir - Sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim, Dost kalmak zorunda bana ve sizlere! Çünkü saldırgan olandan kopmuştur o, uykusunu bölen derin arzudan. Büyüsünü bir içtenlikten alırsa Kendi saf şiddetini yaşar artık, -bu şiir - Kuramadığım güzelliklerin sessiz görünümü, ulaşılamayanın boyun eğen yansısı, Sevda ile seslenir sizlere! Nilgün MARMARA |
<H1>Karmen Güllü Hançer</H1>
<H1>gülün çektiği ah! rengi belası anlatsam azalırmı acı yoksa büyür mü kınından çekilen bıçak aşkın kızgın kumsalında kimin bu kimin ayak izi ve hangi derin gecede kızarır bir utangaç inci tuzlu öpüşleriyle dalgaların vahşi örtündük geceyi çıplak tenlerimize inledi kitara ve ıslandı mürdüm sudan ve ateşten elleriyle o siyah gözlü alşimistin hadi durma yeni bir gül takalım yakamıza ki bekler aşkın doruğunda o karanfillerin çatladığı karmen güllü hançer! ve mavi kanatlı lorelei öper ölümü dilimden emerek zehrini yılan! ey gözlerine yazıldığım kalu beladan beri kardeş mi aşkla nefret ölümle yaşam? hadi durma yeni bir kül takalım yakamıza! sözüm çizsin bileğini ve aksın kan kopsun ve dağılsın nar gibi düğmeler yana...yana...yana...yana... yalayalım bıçaktaki yar lekesini Perihan BAYKAL Taflan Şiir Dergisi Ekim-Kasım-Aralık 2007 </H1> |
şu Anki Saat: 01:05 |
Powered by vBulletin
Şiir Akademisi Forum